İki video ekliyorum. Bu vidoların, yazının konusu ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bu iki videoda ki büyüklerimizin, ancak hazan mevsiminde (uzaklarda, Mısır Piramitlerinin yanında değil) burnunun dibinde, evinin altında hazineyi bulmuş insanlar olmasıdır. Çoğumuz gibi... Aliseydi abinin geçmiş dönemlerindeki türkülerini çok dinledim. Ancak; ikinci amaliyattan sonra "Kudret" ismi dizelerinde görülmekte. Yani Aliseydi abide hazinesini ikinci amaliyattan sonra fark etti. Aliseydi abiye geçmiş olsun der acil şifalar dilerim.
Saadet abla iki haftadır hastahanede yatmakta. Saadet ablaya geçmiş olsun der acil şifalar dilerim
Aylardır hastahanede yatan Hüseyin (Yılmaz) abiye ve Nevzat (Yılmaz) abiye de 2020 yılında acil şifalar dilerim.
-----------------------------------------------
Yeni Yıl, Aranan Hazine ve Simyacı
Brezilyalı yazar Paula Coelho, “Mesnevi’yi okudunuz mu?” diye yöneltilen soruyu yanıtsız bırakmıştır. Hiç kimsenin kuşkusu yoktur, bu yazarı kendisini dünyanın ünlü yazarı yapan Simyacı romanının esin kaynağı Mevlana’ya ait Mesnevi’de geçen bir kıssadır. “Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsüdür.”
“Santiago, yaşadığı şatodan ve Endülüs’ten sıkılmıştır. İçinden bir ses onu gizem dolu bir dünyaya çağırmaktadır. Mısır Piramitleri, çöller ve dünyanın diğer yerlerini görmeyi istemekte, yaşadığı bu yerlerden daha güzel daha çekici daha gizemli bir yerde yaşamak istemektedir. Peder olan babası Santiago’nun da peder olmasını ister. Fakat Santiago yaşamı kilisede değil; Dünya’yı gezerek öğrenebileceğini düşünmektedir. Kişisel bir menkıbesinin Dünya’nın gerçeklerini öğrenmek olduğuna inanmıştır.”
Yoksul bir ailenin böyle bir din adamı evlatlarının olmasından daha gurur verici ne olabilir ki diye düşünmekteler. Fakat Santiago din adamı değil gezgin, gönlünün götürdüğü yere kendisinin gitmek istediğini söyler babasına. Oda ikna etmek için biraz dil döker.
Oğlum, buraya da uzak diyarlardan farklı , çeşit çeşit insan gelir. Köyümüzü gezer, Şatomuzu beğenir. Bu insanlar tarlalarımızı , kadınlarımızı görünce: böylesi bir yerde yaşamak istediklerini söylerler; fakat sonunda tekrar dönüp giderler.
Bende onların geldikleri toprakları ve onların kadınlarını görmek istiyorum. Çünkü burada kalamayıp geri gidiyorlar der, Santiago.
Babası oğlunu ikna edemeyince “ancak bizim burada çobanlar, gezginci olur,” der. Oğlu ise “o zaman çoban olmak istiyorum,” der. Babası bunun üzerine oğluna içerisinde eski üç İspanyol altın lirası bulunan bir kese verir. Ve: “... git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz ve en güzel kadınların bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş” der.
Santiago, bu altınlar ile bir koyun sürüsü alır ve onları yaya yaya, yaptığı yolculukla büyük düşünün peşine düşer. Böylece Yüreğinin götürdüğü yere gitmezse ardına dönüp baktığında “Neden kendi menkıbemi aramadım “ diye pişmanlık duymayacaktır.
“Bir gece eski, yıkık bir kilise bahçesindeki firavun inciri ağacı altında uyurken rüyasında Mısır Piramitleri’ne gitmesi ve orada hazine bulacağını görmüştür.” Hazinenin yerini orada yüreği ona söyleyecektir.
Bu serüvenin sonucunda bir yerleşim yerinde rüyasını yorumlatacak birini arar ve bulur.. Falcı kadın, Mısırda bir hazine olduğunu ve orada hazine bulacağını söyler..
Bir başka yerde eski Bilge bir Krala rastlar Santiago. Rüyasını ona anlatır ve ondan bilgece öğütler alır. Bundan sonra sürüsünü satarak İspanya’dan ayrılıp Afrika Kıtasına geçer. Orada kendisini Turizm danışmanı olarak tanıtan bir çocuğa, Mısır Piramitlerine gitmek istediğini söyler. Çoçuk bunun için Büyük Sahra’yı geçmesi gerektiğini söyler. Çocuk Santiago’nun güvenini kazandıktan sonra, paralarını çalar ve kaybolur.
Aç ve açıkta kalan Santiago bir billuriyecinin yanında iş bulur. Yenilikçi fikirler ve uygulamalar ile bu dükkanı büyütür ve hayallerinin peşine düşecek kadar para biriktirdikten sonra buradan ayrılıp yola (Hazinesinin peşine)düşer.
Bir yerleşim yerinde Santiago. İsminin Fatima olduğunu öğrendiği bir kıza aşık olur. Artık Santiago Fatima’dan başkasını düşünemez. Tekrar dönmek üzere buradan da ayrılır.
Bir gün bir İngilizle tanışır. Bu arada İngiliz’den Simyacıların kurşunu altına dönüştürdüklerini ve onun bu topraklarda olduğunu öğrenmiştir. Santiago Simyacıyı arar ve bulur bu yolculukta…
Simyacı ile Bedevi kabileleri arasındaki savaşların içerisinde bulurlar kendilerini ve canlarını kurtarmak için billuriye işinden kazandığı paralarınıda bu savaşçılara kaptırır. Fakat bu süreçte Simyacıdan da çok şey öğrenir. Simyacı, Santiago’nun kaybettiği bütün paralara karşılık olacak miktarda ona altın vererek ayrılır.
Simyacının da yardımıyla sonunda kumullar tepesine ulaşmıştır. Piramitler, tüm ihtişamlarıyla karşısında yükselmektedir. Dizüstü düşüp ağlayarak kişisel menkıbesine ulaşırken rastladığı insanlar için Tanrı’ya şükretmektedir. Hazineye ulaşmak için kumulu bütün gece boyunca kazar Ama hiçbir şey bulamaz.
Kazmaktan yorulan genç uyuya kalmıştır. Birden ayak sesleriyle uyanmıştır, gelenler savaşçı mültecilerdir. Cebindeki altınları alan mülteciler geri kalan altınların gencin kazdığı yerde olması gerektiğini düşünüp genci toprağı kazmaya zorlarlar. Fakat bir şey çıkmayınca onu dövmeye başlarlar.
Mülteciler tam onu öldürecekken Santiago, mültecilere rüyasında piramitlerin yakınlarında gömülü bir hazine gördüğünü ve onun için İspanya’dan buralara kadar geldiğini söyler.
Bunun üzerine mültecilerden biri “Ben de Rüyamda İspanya’ya gitmem gerektiğini, koyunlarıyla yıkık bir köy kilisesinde uyuyan bir çobanı bulup aramam gerektiğini gördüm. Eğer oraya gidip o çobanı bulursam ve firavun incirinin dibini kazarsam gizli bir hazine bulacakmışım. Ama aynı düşü 2 kez gördüğüm için çölü geçip İspanya’ya gidecek kadar aptal değilim.” der ve Santiago’yu serbest bırakırlar. Tabii kazılan yerden hazine filan çıkmamıştır. Fakat; savaşçı Mülteci’nin tarif ettiği yer, Santiago’nun Mısır Piramitlerin yanında hazine bulacağı rüyayı gördüğü ve terk edip ayrıldığı memleketidir.
Yazar, İncil’deki o ibareyi birçok kez tekrarlar: “Hazineniz neredeyse, gönlünüzde oradadır.” Daha kolay analaşılabilirlik için bu ibareyi: “Gönlünüz neredeyse, hazinenizde oradır.” gbi söyleyebiliriz. İnsanoğlu bilincine varamadığı bin bir türlü güdü ile bir şeye gönül kor. ”Bir kez gönül koyduktan ve karar verildikten sonra, o sizin “Kişisel Menkıbeniz (Hayat Hikayeniz) olur.” Bu bir tür kader, kara sevda gibidir. İllede bu amaç doğrultusunda koşturacaksınız. O olmazsa mutluluğu ulaşamayacağınıza inanırsınız.
İnsan irrasyonel (akıldışı) bir varlıktır. Bir kez gönül koyduktan, karar verdikten sonra iki dünya bir araya gelse, onun ak dediğine hiç kimse kara dedirtemez, onu yolundan çeviremez. Bu bir tür ilahi emir ve yahutta büyülenmek gibidir. Başkasına lüzum yok. Onun en büyük aldatıcısı ve kandırcısı kendisidir artık. Bunun hakikati öğrenmesi lafla, ilaçla iyneyle olmaz. Dayakla, eziyet ve işkenceylede hiç olmaz. Ellerini, kollarını bağlayıp ayaklarına da pranga taksanız hatta bir operasyonla dalağını ve iki böbreğini da alsanız “onun hazinesi yinede, gönlünü koyduğu yerde yada şeyde olacaktır.”
Kültürümüzde bir deyim var: “Kul kaderini görecek.” Öyle öğrenecek yani. Bu uğurda yaşadığı macera, yaptıkları hata ve ödedikleri faturalar sonucunda öğrenecek hakikati. Santiago kendi rüyasını gördüğü Firavuninciri ağasının yanında bulunan hazineyi (görememiş) bulabilmek için, köyünü, dostlarını, annesini ve babasını geride bırakır. Elindeki parayı pulu kaybeder, tekrar kazanır tekrar kaybeder. Hayatı tehlikeler yaşar ve zor bela canını kurtarır. Nice korkular, kaygılar umutsuzluklar yaşar zihinsel ve bedensel yorgunluklar yaşar. Koca Sahrayı develer üzerinde ve kimi zaman at yada ayakları üzerinde yürüyerek kat eder.
Bütün bu faturalardan sonra, ancak dışarıda, ötede, uzakta aradığı hazinenin üzerinde , kendinde olduğunu öğrenir-gönül gözü açılır. Ve dönüp gelir ve Firavunincir ağacının altındaki hazineyi kazar ve bulur. Babasının hikayenin başında: “git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz ve en güzel kadınların bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş” öğüdünün hakikatini; terkettiği ve uzaklarda arayıp cevabını bulduğu hakiki hazinenin, burnun dibinde, şah damarından daha yakında, benliğinde olduğunu yaşayarak öğrenmiştir.
Simyacı madenlere bir iksir, yada felsefe taşından çok az miktarda katarak onları altına çevirendir. Santiaogo Simyacından bunu öğrenmek ister. Simyacı, bu benim hayat menkibemdir, amacımdır; seninki hazine bulmaktır. “Sen hazinenin peşine düş,” der.
Altın, bir madenin uzun yıllar toprak altında kalması sonucunda oluşur. Uzun yıllar ve büyük, zorlu emekler harcayarak madenciler altın elde eder. Santiago ise aylarca, yıllarca, bedel üzerine bedel ödeyerek zorlu, büyük ve yıpratıcı olan bir iç yolculuk(akıl ve alınteri dökerek) ve bunun sonucunda ulaştığı bilgelik düzeyinden sonra, hazinesinin ötede, ötekinde, dışarıda… değil kendi içinde olduğunu öğrenmiştir.
İnsan aslında yitirdiği cennetini arar. Herkesin hazinesi, cenneti farklı bir yer yada şeydir. O şeyi bulmak için çırpınır durur. Sonunda bulduğu o şeyinde onun aradığı şey olmadığını görür ve yeni bir hazine, cennet, şey tasviri oluşur kafasında. Bu macera bitmez. Çünkü yitirilmiş cennete girebilmek artık bir daha mümkün değildir.
Fakat aradığı cennet, hazine olarak ta gördüğü şeye ulaşmadan, arayıp bulmak için can attığı şeyin aradığı şey olmadığını idrak edemez insan. Dizlerinde ki takat, gözlerde ki fer kayboldukça, gönüllerdeki ateş korlanıp canın, derisinden süzülen tenle vedalaşması yaklaştıkça(çoğu zaman hazan mevsiminde) asıl hazinenin memleketinde, evinin altında, ailesinde, eşinde ve burnunun dibindeki dost ve ahbaplarda arayıp bulabileceğini sezer olur. Simya aslında her yerde ve şeyde iyi, güzel ve doğru olanın farkına varabilme yetisine ulaşmaktır.
Yeni yıllarda ve her türlü yenide aradığımız muhtemelen bu.Cennet belkide bulanan değil arama sürecidir…
Herkese 2020 de yeni yetiler dilerim.
31 ARALIK 2019
Aliseydi SEVİM
Bu yazımı hazinesini uzaklarda, çok uzaklarda, Mısır Piramitlerinin yanında değil, evinin altında bulan canlara ithaf ediyorum