AKTÜEL TARİHÇE EBRULİ ALMANYA ANTALYA DÜĞÜNLER OKUL DUYURU BAŞSAĞLIĞI ÖZEL HABER
Tarih 10 Nisan 2013, 03:52 Editör: Editör Aliseydi SEVİM

YAZIHAN OVASINDA SÖĞÜT ( Ayaz ORUÇ – MALATYA )


YAZIHAN OVASINDA SÖĞÜT

( Ayaz ORUÇ – MALATYA )

 

Yazıhan Ovası Alican dağından başlar. Dağın yamacında artık son temsilcileri kalmış seyrek meşelikler vardır. Bunlar dağı az da olsa yeşil gösterir.

Ova dağın eteği ile Karabel’den itibaren düzlük kazanır. Doğuda Fethiye Köyünü içine alıp Yazıhan ilçesine doğru ilerler. Batıda ova Buzluk Vadisi ile kesilir. Buradan doğuya ilerlerken Kuşkonmaz Tepesi ile Mezarlık tepesinde bir eşik oluşturur. Bu ova kuzeydeki Kuruçay vadisi ile kesildikten sonra ta Tohma vadisine kadar güneye doğru ilerler. Tohma vadisindeki bükler yaz günleri mat bir yeşile bürünür. Sıcakta sanki su akar. Bu ovada ne bir tek ağaç ne de azıcık su kaynağına rastlanır. Kışın ise soğuk kar fırtınalarının estiği bir yazıdır.

Yazıhan Ovası’nın neresinden Malatya’ya doğru bakılırsa bakılsın şehir görünür. Gündüzleri yaşam durmuş gibi bir belirti olmaz. Ama gece kentin ışıklan bakan kişiye sanki göz kırpar. Tüm güzelliği gece görünür. Bu ovadaki tüm köylülerin imrendiği, sevdiği Malatya’ya ulaşmaktır. Ulaşamayacaklarını fark ettikleri zaman ise köylerinin şehir olmasını özlemle istemektir. Buranın insanına göre köyün kalkınmasında en büyük etken köyün şehir olmasıdır.

Hamidiye köyü ovanın en başında batısındadır. Kente 50 km uzak olmasına rağmen sanki unutulmuştur. Kendi başının çaresine bakmaya çalışırken umutlarını hiç bir zaman yitirmez. Bilinen deyimi bu köylüler sık sık tekrarlar. “Köylünün karnını yarmışlar kırk tane gelecek yıl çıkmış” derler. En  çok yineledikleri deyim ise “Yoksulluğun evi yıkılsın” dır.

Yazın geceler kısadır. Uzun yaz günlerinde köylüler birçok işe birden koşarlar. Kayısı, ekin aynı zamanda çıkar. Bu yüzden köylüler bir kayısı bahçesine, bir yazıya seğirtirler. Bu zamanda yemek, temizlik işleri ikinci planda kalır.

kayısı bahçesine, bir yazıya seğirtirler. Bu zamanda yemek, temizlik işleri ikinci planda kalır.

Hona gitmek köylük yerde yaşamakla bir anlamlıdır. Hele ekini tarlada kalmış, yazlık ekinini biçememiş demek yaşarken ölmektir.Honcular bu yüzden şafak atmadan yola koyulurlar. Köyün çeşmesi sabahın köründe insanlarla cıvıl cıvıldır. Sırayla testilere sular doldurulur. Hayvan ve insanlara gün boyu yetecek kadar sular eşeklerin atların sırtlarına heybelere yüklenir. Gün doğmadan sabah serininde bir kaç hon çıkmak için acele edilir. Yazı kısa sürede honcularla dolar. Bazen öteler­den bir türkü sesi de duyulur. Sesi güzel olan biri herkes duysun diye “Zamanı geldi gülün, dermeyelim mi Cemo. Seni benden isterler, vermeyelim mi Cemo?” türküsünü söyler.

Hon dermeye Azzet Kadının üstüne yoktur. Eline ellikleri takıp Kalıcı aldığında hon mu dayanır ona. İki de bir eğilip kalktığında, nefes alıp verdiğinde “Hı, hı” diye ses çıkardığında artık kendini iyice hona vermiştir. İkide bir elindeki desteyi yere bırakacağı zaman oğlu ile gelinine “Geç kalanı döşürcüye verecekler” der onları  gayrete getirir. Bazen “Oğul, oğul Allah iş kaytı versin. İş var da görüyoruz. Ya işimiz olmazsa muhannete muhtaç olsak?” der dururdu.

Her tarlada bir hayma vardır. Ekini derilmiş boş bir tarafa dört dikme ağaç üstüne biraz mertek, biraz püşürük atılarak küçük bir gölge­lik yapılır. Burası hem dinlenme yeri, hem mutfak hem de küçük çocuk­lar için bellik kurma yeridir.

Azzet kadın aynı zamanda torunlarının da sorumlusudur. Onları yedirir, giydirir, sever hem de çok sever. Şimdi ikisi de haymada hellikte başlı uğartlı yatmaktadır. Ayakta iken bu nedenle haymaya doğru baktı “Sıcak çok fazla, çocuklar terlemiştir.” dedi. Gelini Kiraz “Bir bak ana” dedi. Oğlu Battal da ilgilendi. “Ana az soluklansak?” dedi. Azzet Kadın, “Hele honu çıkalım, kolay” dedi.

Azzet Kadın, kocası öleli evin tek hakimi olmuştu. Sözünü tut­madıkları zaman önce kükrer, bağırır. Bakar ki etkili olamıyor. Küser. Bazen küsmesi uzun zaman alır. Oğlu ile gelini bunu bildiklerinden, Azzet kadını gücendirmemeye çalışırlar.

Köycek ekin biçme işi sonunda bitirilirdi. Komşular birbirlerine şaka yapmadan da geri kalmadılar. Özellikle tarlasını eken bitiren bir diğer tarla sahibinin yanında geldiğinde elindeki orağı tarla sahibinin önüne atıp “Ekenler eker, biçenler biçer, cennetin kapısını cömertler açar” diyerek ondan bahşiş bekledi. Komşu tarla sahibi bir diğerine “Ya, yazının yüzün de bahşişi nereden bulacağım. Hele bir eve dönelim, kolay” diye onu savdı.

Azzet Kadının ekini bu yaz en sona kaldı. Bu yüzden honcular hep ona, onların önüne kalıçlarını attılar. Azzet kadın buna çok içerlendi. “Yardıma gelen yok, bahşiş bekleyen çok” dedi. Oğluna gelinine sitem etti.

Ekin biçerken çıkan rüzgar, desteleri savurur. Çıkan talaz, desteleri göğe kaldırır, iyice dağıtır. “O zaman hep bir ağızdan “Ali burda, Ali burda.” diyerek talazı kovmaya çalışırlar. Bu yaz tarlada iki kez talaz oynadı. Hele fazla etkili olmadı.

Tarlada torunları İsmet ve İbrahim kesekler arasında, hozanda oldukça zorluk çektiler. Azzet kadın onlar uyuduğunda yardım etti, hon derdi, uyanık olduklarında onlara gözkulak oldu. Onlara, işte bakın bu çekirge, bu kertenkele, bu peygamber devesi, şu kelebek, şu falan, şu filan diyerek hem eğlendirirdi, hem de böcekleri tanıttı. Arada bir çocukların öldürdüğü karıncanın, arının “Allah yaratmış, öldürmeyin, günah” di­yerek hakkını korudu. Kendisinin çok sevdiği çörtük otunun kokusunu torunlarına koklattı. Sütleğenin sütünün zehirli olduğunu anlattı. Yavşanı, kekiği, ekini, kengeri, dikeni tanıttı.

Sonunda onlarda ekini derip bitirdiler. Arada bir uğradıkları kayısı bahçelerine daha bir özlemle daldılar. Üç beş gün bahçede kaldılar. Battal’la hanımı Kiraz, kayısıları hep islimsiz yer kabuğu yaptılar. Bahçe daha yeni çitil olduğu için pek az tutmuştu. Dutlar iyiydi. Hiç aksatmadan dutları silkelediler. Tenekelerle eve taşıdılar. Bir kaç gün içinde pestil serdiler. İkinci sallamada pekmez yapıp tenekelere doldurdular. Pestil, pekmez, kesmece, kuru dut, tatlı kayısı çekirdeği uzun kış gecelerinin çerezi olacaktır nasıl olsa. Yoksa kış gecelerinde “Cönk” okunurken, Hz. Ali Cenkleri, Hamzanameler, Kasır Devin hikayeleri çerezsiz nasıl din­lenecek.

Değirmene kalkma köyde büyük işlerdendi. Komşular gölükleri ile birbirlerine yardımcı olurlar. Değirmene kalkmadan önce, tohumluklar elenip ayrılır. İri taneler tohum olurken kalbur altı unluğa katılır. Bulgur, çoğunlukla kunduru buğdayından yapılır. Unluklar yıkanıp kurutulurken Azzet Kadın hep bekçidir. Bulgurlar kaynatılıp serildiğinde de. Serçelere karşı “Hel, hel” diyerek onları kovar. Torunları yine yanındadır.

Zahire işleri geniş bir düz alanda yapılır. Palazlar serilir, hılalar yayılır. Bir iki gün içinde bu işler biter. Azzet Kadının büyük torunu İsmet, her zahire işinde nenesine uzaktaki sıradağın üstündeki eğer gibi duran kayayı sorar; “Nene o padişahın atının eğeri mi?” Nenesi hep baştan savma yanıtlar. “He yavrum, he.” der. İsmet için o kaya bir sırdır. Uzun kış gecelerinde nenesinin anlattığı çeşit çeşit masallar, hayalinde bu dağda, bu eğere benzeyen  kayanın çevresinde geçer. Bu yüzden hep açık alana çıktığında bu soru aklına gelir. Yazıda etin derdikleri zamanda sormuştu hır kaç kez.

Değirmen işi bitirildiğinde köylü soluklanmış. Değirmenci Beko’nun düzenli işi, nöbetçileri birbirine karıştırmaması, “Pağaç ekmeği pişirmesi koyun dilinden epey düşmedi. Artık iş tohum ve yakacağa geldi. Yakacak işi kolay da tohum ekimi uzun sürecek.

Azzet kadın arada bir köyün içine çıktığında, kadınlardan duy­madığı haberler alırdı.Bu çıkışında eve ilginç bir haber getirdi. Bir türlü içinden çıkamadığı bu haberi akşam yemeğinden sonra oğlu ile gelinine sordu. “He mi oğlum” dedi. “Tohum kalkacakmış.” Oğlu, “Kim söyledi Ana?” dedi. Aşağı mahalleden Atiye.” “Aman ana inanma. Ona herkes Fakir Gazetesi diyor. Ucuz ucuz konuşmuş yine.” “Yok oğul, yok. Dediğin gibi değil bugün, yarın kalkacakmış.”Ana bu ortada pınardan gelecek su mu ki hemen kalksın. Uydurmuş.” “Ben ne bilem oğul. Atiye öyle dedi.”.

İsmet okula başladığında köye yeni bir öğretmen gelmişti. Öğren­cilerle kısa sürede kaynaştı. Hatta öyle bir sevildi ki köyün büyükleri de onu sevdi. Köye yeni yeni kurallar koydu. Kargapınarı’nın suyunu sulama suyu olarak kullanmak için nöbeti başlattı. Daha ünce de nöbet vardı, ama uygulanmıyordu. Evlerde geceleri kitap okuma işini başlattı.Artık iş güç İyice bitirilip bol zamanlar başladığında geceleri öğretmenin okuduğu kitapları köylüler dinliyor, tartışıyor ve yeni bilgiler öğreniyor­lardı. Kısa zamanda köyün tüm öğrencileri öğretmen olmaya karar vermişlerdi. Ulusal bayramlar daha canlı kutlanır olmuştu. Gündüz kutla­malardan sonra geceleri fener alayları yapılıyordu.

1955 yılının 23 Nisan günü beklenmedik bir kar yağısıyla karşılandı. Yağması, donması ve kalkması bir haftayı aldı. Tüm Malatya bu olaydan etkilendi. Kayısıların çiçeği dondu. Ekinler tarlada yok oldu. Yaylacılar daha geç yaylaya çıktılar. Her tarafı olduğu gibi köyü de yas havası bürüdü. Yanları dolaşıp gelen Kel Kamil “Vallah hep yazılar kıtlık kokuyor, kıtlık kokuyor.” diyerek ilk kötü haberi verdi.

Tüm ovada o yıl ne bir harman kalktı, ne bir honcu görüldü. Devletten yardım beklendi durdu. Gelen yardım hiç denecek kadar azdı. Ancak gelecek yıl için tohumu verilecekti. Ama bu yıl nasıl geçirilecek ne yapılacak bunu bilen yoktu. İlk  teklif Azzet Kadın’dan geldi. Bir öğle yemeği sırasında “Oğul, oğul. Bu Yazıhan Ovası kimi doyurmuş ki bizi doyursun. Çalış çırpın hep aynı yere çıkıyorsun. Rahmetli Babana söyledim söyledim anlatamadım. Buralardan kaçan kurtulur. Sabahtan tezi yok. Gelin şehre göçelim” dedi. Oğlu ile gelinini yüreklendirmeye, başka bir iş tutmaya ikna etmeye çalıştı. İkisi de başlarını önüne eğip durdular. Biraz sonra gelini Kiraz konuştu. “Ana gitmek bir ayıp, dönmek başka bir ayıp. Eğer dönmeyeceksek gidelim. Arkamıza baka baka geri dönersek, millete oyuncak oluruz.” dedi. Oğlu Battal, “Gız Avrat” dedi. hanımına. “Kırk yılın başında bir laf ettin o da doğru bir laf oldu. Gidersek dönmiyeceğiz, ha” dedi.

Yaz sonunda köyde bir haber konuşuldu, konuşuldu ve bitti. Seyreklerin Battalgil şehire göçmüşlerdi. “Baba, çarşıya çıkmak şu fiyat. öyle kolay mı? Şeher bu ne açlığını bilir ne tokluğunu. Hele bir gitsinler arkalarına baka baka geri dönmezlerse benim de yüzüme tükürün. Ne işte çalınacak babam, ne işte? gibi laflar ettiler. Çoğu üzüldü, bazıları göçmelerini iyiye yordu. Bazıları ilgilenmedi.

Çarmuzu, Malatya’nın, bir mahallesidir. Bu mahallede birkaç gündür yeni birileri dikkatleri çekmekteydi Yaşlı bir nine, bir gelin ve iki torun, iki gözlü bir evde sessizce oturuyorlardı. Evin reisi ancak akşamları evde görünüyordu.

Kent yaşamı, köy yaşamına benzemez. Köyde gün olur yavan ekmekle bir öğün savılır. Gün olur yağlı yüzlü yemekler yapılır. Ama kent öyle mi-İç içe oturursun. Yaptığın iş, yediğin aş, gidiş geliş hep bilinir. Birbirlerine fark atmak, günlük işlerdendir. Bu gizli yarıştan en çok çocuklar etkilenir. Sık sık “anne arkadaşım falana babası şunu almış , arkadaşım filana dedesi şunu. almış ben isterim” gibi ineklerde bulunması  aileyi zora sokar.

Battal şehire göçtükten  iki ay sonra bu gerçeklerle karşılattı. Önce oğlu İsmet’in okula başlarken köye göre oldukça masraflı giderleri ile  bunaldı. Daha sonra ev kirası üst üste gelince şaşkınlığı iyice arttı. “Yahu ben kim şehir kimmiş? Biz biraz yanlışlık mı ettik ne?” diye söylenip durulurdu.Bir mesleği, bildiği bir iş olmadığından gün gün zorlanmaya başlamışı.Her gün Yeni Camii’nin köşesinde sabah erkenden iş bekle­mek, gelenin gidenin yüzüne bakmak artık ağırına gitmeye başlamıştı. Ama söz vermişti. Geri dönülmeyecekti. Amelelik olsun işti işte.

Şehire göçmelerinin altı ay sonrasında daha geniş, ahırı olan bir eve taşındılar. Borç harç bir atla at arabası alındı. Sebze halinin köşesi mekan tutuldu.Ameleliğe göre bu iş iyiydi. Geçinme az da olsa kolay­laşmıştı. Eve bir tel dolap, pompalı bir gaz ocağı ve ekmek sacı alınmıştı. Azzet Kadın’la gelini diğer evler gibi gündüzleri kayısı çekirdeğinin kabuklarını içinden, temizliyor, evin yakacağını çıkarıyorlardı. Bu hem sobada yanıyor, hem ekmek pişirme de kullanılıyordu.

Köyden de haber alınıyordu. Arada sırada Battal, köyden birine rastlıyor, hal hatır, ev, çoluk, çocuk hepsi tek tek soruluyor, iyilik dileni­yor, bazen de eve buyur ediliyorlardı. Bir seferinde köyden İhsan misafir olmuştu. Köyden evlenenleri, hastalananları sırasıyla anlatmış, değişen bir şeyin olmadığını söylemişti. Öğretmenin köycek çok sevildiğini anlatmış, yine geceleri evlerde kitap okumalarını söylemişti. En çok ilgi­lerini Tohma suyunun yazıya kaldırılışı çekmişti. Henüz bir gelişme yoktu. Ama mühendislerin, gelinin gidenin çok olduğunu, bu yaz baraj yapılacağını anlatmıştı.

Kent yaşamına alışmaya başlamışlardı. Bir sabah atın çalındığını gördüler. Ne yapacaklarım, ne edeceklerini bilemez oldular. Komşulardan biri akıl verdi. Karakola gittiler. Azzet Kadın ağlaya, üzüle polislerden yardım diledi. Battal atın nerede bağlı olduğunu, nasıl götürülmüş ola­bileceğini anlattı. Kiraz üzüntüsünden hasta oldu. Ama günler geçti ne at bulundu, ne de bir çare.

Battal, yeniden gündelikçi olmuştu. Her gün yine Yeni Camii’nin köşesinde bekler olmuştu. İş olursa gidiyor, bulamazsa İbo’nun kahvesinde pinekliyordu. Bu yüzden bir simit, bir çay ile akşam ediyor­du. Sigara dumanı, besinsizlik Battal’ı etkilemeye başlamıştı. Bir gün” Azzet Kadın oğlunun durumunu fark etti. “Oğul oğul canına bak. Bunca şennik eline bakıyor. Kendine acımıyorsan şu sabilere acı” dedi. Battal “Ana bakıyorum ana bakıyorum. Her gün simit çay, daha nasıl bakayım?” dedi. Bu sözü sinirlenerek söylemişti. Anası da anlamıştı ama üstelemedi.

1963 yılında Yazıhan Ovasının bereketli yılı oldu. Ürün doldu taştı. Bununla birlikçe çeşitli söylenceler çıktı. “Yok efendim falan yerde bir inek insan doğurmuş, yok efendim boğazına bağlı bir yağlıkla bir yılan deliğinden çıkmış Ey İnsan Oğlu, Ey İnsan Oğlu kıyamet yakın demiş. Yok efendim annesini döven bir genç kalın zincirlerle bağlı olarak bir sabah bulunmuş. Yerin dibine doğru çekiliyormuş. Buna hükümet bile çare bulamamış.”

Ama aynı yıl en güzel haber Medik Barajının temelinin atılması oldu. Battal bu haberi eve getirdiğinde Azzet Kadın “Bak oğul ben bunu söylediğim zaman, sen Fakir Gazetesi söylemiştir diye beni lağlamıştın.” dedi. Battal “Olsun ana tek bu iş olsun ben lağlamış olayını.” dedi. “Eeee doğru çıkarsa geri köye döner miyiz?” dedi. Kiraz “Aman Allah korusun, ben dönmem. Şehre alıştım.” dedi.

Battal son iki yıldır bir toptancıda taşıma işini üstlenmişti. “Hiç olmazsa bir dam altında soğuktan, sıcaktan korunuyorum” diyordu. Eve radyo, buzdolabı, yaylı somyalar bu sayede alınmıştı. Çocuklar büyümüş şehir çocuğu görünümü almıştı. Kiraz şehir kadınları gibi giyinmeye çalışıyordu. Azzet Kadın’da bir değişiklik yoktu.

Aynı yılın içinde Battal ansızın hastalandı. Mahallede herkes bir ot adı verip tedavi şekli önerdiyse de pek yararlı olmadı. Hastalık kısa zamanda Battal’ı yatağa bağımlı kıldı. Üçüncü ayın sonunda hastalık beliriverdi, veremdi. Bunu Azzet Kadın duyunca yıkıldı. “Umudum, demidim, arkam kalanı, koyu gölgem. Yiğit oğlum” diye söylenip dolan­maya başladı. Sanki Battal hemen ölecekmiş gibi geliyor, Azzet Kadın’ı bir acı uğunduruyordu. Arada sırada kendi kafasına vuruyor, “Bu düşünceyi, şehre gelmeyi ben icat ettim” diyordu.

Battal hastalıktan kurtulamadı. Öldüğü gün hafif bir yağmur yağıyordu. Bu güne kendini iyice hazırlamış olan Azzet Kadın ağıtlarla feryatlarla acısını dindirmeye çalışıyorsa da bir acı içini kemiriyordu. Komşular kısa zamanda defin işini, gelenin gidenin ağırlanmasını hallet­tiler. Bir kaç gün sonra da mahalle eski yaşayışına başladı.

İsmet 16, İbrahim 14 yaşına basmıştı. Tüm yük şimdi bunların omzuna kaldı.

Azzet Kadın, arada bir kendi kendine söylenir olmuştu. “Ah kara bahtım ah. Ne günlere kaldım. Herif öldüğünde Battal küçüktü. Battal Öldüğünde aha çağalar küçük. Bu ellerde, ellerin içinde iki eksik etek, iki çocuk nasıl edeceğiz. Vay toprak başıma” diyip dönüyordu.

Köyden göçtükleri günden beri 14 yıl olmuştu. Tarlaları hep yarıya veriyorlardı. Tohumu verdikten sonra çiftçi ürünü yarıya bölüyor­du. Ama bu ürün yıl yıl artmamış, sanki azalmıştı. Getirilen ürün yıl olur ancak bulgura, yıl olur unluğa yeter olmuştu. Battal öldüğünden beri de tümden azalmıştı.

Azzet Kadın köy işlerinden anlardı, ama şehrin yabancısı idi. Oğlu öldükten sonra sanki kafası da durmuştu. Gelini Kiraz, komşuların akıl vermesi üzerine İsmet’i bir berberin, İbrahim’i ise bir oto tamircisinin yanına çırak vermişti. Getirdikleri haftalıkla geçiniriz diyordu.

Günün birinde evlerine köyden Arap Yahya geldi. Köyü anlattı, komşuları anlattı, köyün ağacını, hayvanını anlattı. Sonunda siz ne iyi ettiniz de göçtünüz dedi. Azzet Kadın buna karşı çıktı. “Neyi iyi ettik oğul, neyi iyi ettik? Battalımızı bu şehre gömdük. Neyi iyi ettik?” bu söz evdekilerin hepsini ağlattı. Bir süre sessizlik oldu söze İsmet katıldı. “Yahya Dayı” dedi. Şimdi biz şehirli mi olduk? “He ya yiğenim, şehirli oldunuz. Bak giyinişiniz, yürüyüşünüz, bakışınız hep şehirli gibi. “Yahya dayı benim öğretmenim diyordu ki şehirli olmak bilgi ile olur, görgü ile olur. Giyinmeyle, falan olmaz. ” “Eh o da doğru yiğenim.”.

Gece geç vakitlere kadar oturdular. Her şeyi konuştular. Tattılar, sabah kalkıp kahvaltı yapıyorken Arap Yahya’nın dikkatini sofradaki yiyeceklerin azlığı çekti. Birden boş bulunup “Yahu siz ne kadar az yi­yorsunuz” dedi. Azzet Kadın yutkundu, kaldı. Kiraz, “buna da şükür” dedi. Yahya sustu, geçten geç “Köye dönmeyi düşünür müsünüz?” dedi. Azzet Kadın “düşünsek ne olacak, düşünmezsek ne olacak hay oğul” dedi.

Yalnız kaldıkça Azzet Kadın geçmişi, olayları bir bir düşünüyor­du. İlk evliliklerinden ta Battal’ın ölümüne kadar ölçüyor, biçiyor bir türlü sonuca ulaşamıyordu. Aslında köy burnunda tütüyordu. Ama gitmiyordu. Gidemiyordu. Komşular ne der diye düşünüyordu.

Günün birinde mahallede düğün oldu. Genişçe bir bahçede bir grup saz takımı iki gün boyunca çalıp söylediler. Azzet Kadın gitmedi. Gelini gitmek istemediyse de Azzet Kadın zorlayınca gitti. Akşamları işten dönen torunları gittiler. Düğünden gelen türkülerden biri “Tin tin tinimini hanım” türküsüydü. Bunu Azzet Kadın kente ilk geldiklerinde dinlemişti. Birden Battal’ı anımsayıp bol bol ağladı.

İsmet, bir akşam birlikte çalıştıkları bir arkadaşını eve getirdi. Oldukça hayali bol olan Samed adındaki bu genç İstanbul’a gitmeyi, oralarda çalışmayı anlattı, durdu. Gece geç vakitlere kadar sohbet sonun­da evde yatıya kaldı. Bu çocuk Azzet Kadın tarafından pek sevilmemişti, “Oğul oğul sakın bu çocuğa kanıp evden tezmeyesin” dedi torununa, İsmet, sanki suç üstünde yakalanmış gibi sert bir şekilde “Yok” dedi. “Eh benden söylemesi” dedi Azzet Kadın.

Samed, bir kaç kez daha geldi bu eve. Hep aynı konuları açtı konuştu, durdu. Azzet Kadın o çocuğa da aynı şekilde tembihte bulundu. Bir kere Azzet Kadının kafasına bu dert tebelleş olmuştu atamıyordu. Korkuyordu Battal’dan sonra İsmeti’ de kaybetmek istemiyordu.

Bir keresinde Azzet Kadın bir olaya şahit oldu. Az kalsın kalbi duruyordu. Evin bahçesindeki sürsülük ağacının duldasında gelini Kiraz, komşu evden Ramazan’la akşam karanlığında konuşuyorlardı. Aralarında siyeç vardı ama olamazdı. Gelinine belli etmemeye çalıştı ama o günden sonra gözü gelinin üzerinde olacaktı.

Kafası allak bullak olmuştu. Kendi kendine konuşuyor, derdini dökecek birini bulamıyordu. “Şehir beni yiyecek, şehir beni yiyecek” diye düşünüyordu. Arada bir ağzına virdettiği “Dert bir değil elvan elvan” cümlesini söylüyor, duruyor, sonunda yine kendi kendine  “Ne bilem anam ne bilem cebime koy cebime” diyordu.

Azzet Kadın, sanki tüm yanlışlıkların kendisinden kay­naklandığını sanıyordu. Düşünüyor, düşündükçe de geçmişi eşeleyip duruyordu. Kocası öldüğünde Battal sekiz yaşındaydı. El verip emek verip büyütmüş, kimseye avuç açmamıştı. Babadan kalma tarlalarına Çiftçi tutmuş, onlarla hona gitmiş hayvanlara bakmış, evin hem erkeği hem kadını olmuştu. İsteyeni de olmuştu ama hepsini terslemişti.

O gün evde üzüntü büyüktü. Azzet Kadın’ın korktuğu olmuştu. İsmet Samed’le İzmir’e kaçmıştı. Eve bıraktığı notta kendisini arama­malarını gerektiği zaman döneceğini yazmıştı. “Ah yavrum, ah yavrum” diye ağlayan Azzet Kadın gelinine “Sen de git, sen de git. İbrahim bana yeter, İbrahim bana yeter” diyerek ağlamaya başlamıştı. Kiraz, birden kuşkulandı. “Acaba biliyor mu? yoksa” diye düşündü. “Ben nereye gidem ana?” dedi. Azzet Kadın ansızın “Ramazan’a, Ramazan’a” dedi. Kaynanasına hiç karşı gelmeyen, her sıkıntısında ses çıkarmayan Kiraz, yerinden kalktı, ağır ağır Azzet Kadın’ın yanına geldi saçlarından tuttuğu gibi sürükleyip kapıdan dışarı çıkardı. “Hadi defol” dedi. “Ev benim oğlan da benim. Sen kim oluyorsun da bana kakınç kakıyorsun” dedi. Bu davranış Azzet Kadın’ı sanki dilsiz etti. “Hiç bir şey söylemedi, sabaha kadar dış kapının önünde oturdu, kaldı.

Azzet Kadın’ın köyden ayrılmasından on sekiz yıl sonra Medik Barajı bitirilmiş Yazıhan Ovasının bir bölümüne su verilmişti. Su kanal­larının geçtiği yerlere çubuk kök tutup büyüdüğü için söğüt ağaçları dikil­mişti. Ovada yer yer yeşillikler göze çarpar olmuştu. Kırkgöz köprüsün­den Yazmana doğru geçilip gidildiğinde bozkır yeşillenmeye başlamıştı.

Sabah ilk ışıklar kentin üzerine vurmaya başladığında Azzet Kadın evinin önünde hala oturuyordu. Sabaha kadar gözünü kırpmamış, kendine lanet okumuştu. “Ama olsun” diyordu. Battal’ımın üzerine gül koklatmam, eğer soysuzluk yaparsa ben de öyle yaparım. Kabul edemem” diyordu.

Kiraz, erkenden kalkıp İbrahim’i işe yetişmesi için kahvaltıya kaldırdığında göz ucuyla dışarıya bakmış, kaynanasının oturduğunu görünce öfkeyle karışık, merhameti kabarmış, ama es geçmişti. “Defolsun, gitsin” dedi. “Bu gençliğimde, bu ellerde ne yapacaktım yani? dedi. İçeride Azzet Kadın’ın özel eşyalarından bulduğunu bir bohça yaptı, bir parça ekmeğe azıcık peynir koyup dürüm yaptı, kapıyı hızla açarak “Bana bak kadın” dedi. “Dediğin gibi, ben Ramazan’a gideceğim. İsmet bu yüzden kaçtı. O da biliyordu. Ben İbrahim’le kalacağım. Sen istediğin yere git. Bu iş böyle daha iyi oldu. Ben kendi yoluma sen kendi yoluna anam. Oğlun öldüğünden beri sana iyi baktık. Sen bize ne yaptın? Hangi derdimize derman oldun.Yedin içtin yattın. Haydi anam haydi Öküz öldü, ortaklık bozuldu. Ölenle ölünmez. Ben artık yeni bir hayata başlıyorum. Anlayacağın evleniyorum.”

Azzet Kadın, kapının önünde oturduğu yerde gelininin bu sözleri­ni dinledi, dinledi. “Tamam kızım, tamam yeter” dedi. “eşyalarımı getir­diğin iyi oldu. Yalnız İbrahim beni köyün arabasının kalktığı yere götürsün, sonra işine gitsin. Ben köyüme dönerim. He doğru öküz öldü ortaklık bozuldu. Ben niye üzüleyim ki? elbet köyde bir bakanım bulunur. Belki de gider gitmez ölürüm. Battal’ıma kavuşurum. Yeter” dedi. Ağlay­acaktı ağlamadı.

Bohçasını yerden aldı. İbrahim’i bekledi. Sanki İbrahim’in içer­den çıkması yıllar kadar uzun geldi kendisine. İbrahim, çıkınca bir öfke geldiyse de ağlamadı. Bohçası sırtında, İbrahim önde yola koyuldu. Gelinin verdiği durumu almamıştı. “Hiç te aç değilim” diyordu.

“İşte geldik nene” dedi. İbrahim. Yol boyunca hiç konuşmamışlardı. Halbuki ne severdi torunlarım. Ama çoktan beri evde garip olaylar nedeniyle her şey değişmiş, bu gün de bitmişti. Bohçayı elinden yere indirdikten sonra bir süre İbrahim’in yüzüne baktı. “Babasına ne kadar da benziyor” dedi. Eğildi, torununun gözlerinden öptü. Kendini sağlam tut. “Anana iyi bak herkesle iyi geçin. Beni de unut” dedi. İbrahim’i savdı. Bir Kasım günü geldikleri kentten tek başına Temmuz sıcağında tıkış tıkış olan otobüsün içinde terden sırılsıklam olan Azzet Kadın Kırkgöz Köprüsünü geçip Yazman Ovasına çıkınca kanallarla akan sulan ve bu kanalların kenarlarında yemyeşil söğütleri görünce otobüstekilerin duyacakları bir sesle “Ha ho Yazıhan Ovasında söğüt” dedi.

Ali AKSÜT


  |  Bu haber 5682 defa okunmuştur.

Tarihçe  KATEGORİSİNDEN HABERLER

Aliseydi Sultan Yatırı - Malatya Yazıhan İriağaç Mahallesi

Aliseydi Sultan Yatırı - Malatya Yazıhan İriağaç Mahallesi Aliseydi Sultan Yatırı - Malatya Yazıhan İriağaç Mahallesi

DEĞİŞTİRİLEN TAZİYE MESAJLARI ŞABLONU

DEĞİŞTİRİLEN TAZİYE MESAJLARI  ŞABLONU DEĞİŞTİRİLEN TAZİYE MESAJLARI ŞABLONU

Gidiyorum işte... Yiğitse Kendisi Gelmesin...

Gidiyorum işte... Yiğitse Kendisi Gelmesin... Gidiyorum işte... Yiğitse Kendisi Gelmesin... Git ağana söyle, gidiyorum işte… yiğitse kendisi gelmesin. Farkınd...

Garib GÜNEŞ'in Gençlik Hatıraları... 2013

Garib GÜNEŞ'in Gençlik Hatıraları... 2013 Garib GÜNEŞ'in Gençlik Hatıraları... 2013

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat

Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat Şeyh EDEBALİ'den Osman Gazi'ye Nasihat

Sevcan ile Sinan AYDOĞAN Grubu / Çifti...

Sevcan ile Sinan AYDOĞAN Grubu / Çifti... Sevcan ile Sinan AYDOĞAN Grubu / Çifti...

Doğu ile Batının Sentezi : Derdiyoklar...

Doğu ile Batının Sentezi : Derdiyoklar... Doğu ile Batının Sentezi : Derdiyoklar...

ÖNSÖZ

ÖNSÖZ ÖNSÖZ - FETHİYEM (Hasan Badrık) Kitabı

MALATYA VE FETHİYE - Tarihçe

MALATYA VE FETHİYE - Tarihçe MALATYA VE FETHİYE - Tarihçe

Fotoğraf Makinesi Kampanyası ( 2008-2012-2015 )

2008 – Ahmet ASLAN: 400 EURO

2008 – Diğer arkadaşlar: 600 EURO

2008 – Toplam: 1000 EURO

Bitti

2012 - Seyit  ÇAĞLAR : 30 Euro  

  2012 - Aliman SEVİM : 40 Euro

  2012 - Ali ASLAN : 10 Euro

  2012 - Hasan AĞKAYA : 20 Euro

  2012 - Ali ALTUNOK :20 Euro

  2012 - Ali İhsan GÜLER : 50 Euro

  2012 - Metin ÖKSÜZ : 30 Euro

  2012 - Naki ÖKSÜZ : 20 Euro

  2012 - Rıfat ÖKSÜZ : 50 Euro

  2012 - Hüseyin ÖKSÜZ : 50 Euro

  2012 -Murat İLHAN

           (Zeynal oğlu):50Euro

  2012 - Fatma İLHAN

           (Hasan Kızı):10 Euro

  2012 -Zeynep KORYÜREK:20 Euro

  2012 - Elif GÜN :10 Euro

  2012 - Piri İlhan

          (Minnet oğlu):30 Euro

  2012 - Hüseyin YILMAZ

         (Güldalı oğlu):30 Euro

  2012 - Turabi TEMİZ : 20 Euro

  2012 - Hikmet GÜLER : 40 Euro

  2012 - Hüseyin İLHAN

           (İbrahin oğlu):20 Euro

  2012 - Hasan ÇEVİKER : 10 Euro

  2012 - Zeynep GÖÇER : 20 Euro

  2012 - Necmettin ÖKSÜZ : 20 Euro

  2012 - Sultan AKKOYUN: 50 Euro

  2012 - Ali Ekber PEKTAŞ : 20 Euro  

  2012 - Yusuf ALTUN  : 20 Euro

  2012 - Mehmet İNCE : 15  Euro

  2012 - Mustafa(Vaylo)

             OLGUN:50 Euro

  2012 - Ahmet OLGUN : 50 Euro

  2012 - Hasan AKŞAHİN :10 Euro

  2012 - Aliseydi UÇAR : 50 Euro

  2012 - Veli ÇAĞLAR  : 10 Euro

  2012 - Fahri ÖKSÜZ  : 20 Euro

  2012 - Kasım YILMAZ : 50 Euro

  2012 - Kadir ÇAĞLAR : 20 Euro

  2012 - Hasan AKŞAHİN

             DEDE:10 Euro

  2012 - Hacı ÖZSEVİM : 20 Euro

  2012 - Duran AYDOĞAN:30 Euro

  2012-Hüseyin Rahmi

          ÖZTÜRK:50 Euro

  2012 - Ahmet ÖZTÜRK (Köln):30 Euro

  2012 - Vahap ÇEVİKER :10 Euro

  2012 - Kenan GÜVERCİN : 10 Euro

  2012 - Sezai ALTUN : 10 uro

  2012 - Bektaş AKŞAHİN : 20 Euro

  2012 - Veli İLNCE : 10 Euro

  2012 - Ziyade ŞENKAYA : 10Euro

  2012 - Hasan KARAGÖZ :10 Euro

  2012 - Hasan AKDOĞAN : 10 Euro

  2012 - Hüseyin AKDOĞAN 10 Euro

  2012 - Turan GÖÇER : 10 Euro

  2012 - Cengiz SEVİM : 20 Euro

  2012 - Bektaş Hacı AKŞAHİN:10 Euro

  2012 - İsmail AĞKOÇ : 20 Euro

  2012 - Aliekber AKKAYA : 20 Euro

  2012 - Erdinç ASLAN : 10 Euro

  2012 - Ali ARKADAŞ :10 Euro

  2012 - Hasan (Fikriye)

             ÖZACAR:20 Euro

  2012 - Ahmet KAYGUSUZ

           (Arguvan’lı):10 Euro

  2012 - Avades ALTUN

            ( Der. Bşk.):50 Euro

  2012 - Havaşin MARKET

             (Arguvan’lı):20 Euro

  2012 - Hasan ÖKSÜZ : 10 Euro

  2012 - Haydar ER

            (Müslüm oğlu):50 Euro

  2012 - Tamam SOFU :10 Euro

  2012 - Musa ÇİFTÇİLER: 10 Euro

  2012 - REISE BIRO

     Firat, Ober-Ramstadt :20 Euro   

  2012 - Vahap ASLAN(Culfalı): 30 Euro

  2012 - EURO SÜPER MARKET

             DARMSTADT:20 Euro

  2012 - Hüseyin ER (Köln) : 50 Euro

  2012 - Vedat ÇALIŞKANOĞLU: 5 Euro

  2012 - Kamber ÇAKMAK : 5 Euro    

  2012 - Hüseyin AYDOĞDU

            (Şahin oğlu): 50 Euro

  2012 - Meliha YÜCEL : 50 Euro

  2012 - İsmail SEVİM

  (Haydar oğlu): 20 Euro

  2012 - Necati-Zekine KILIÇ :20 Euro

  2012 - Erdal ÇALIŞKANOĞLU: 20 Euro

  2012 - Hüseyin ÇALIŞKANOĞLU

           (Süleyman oğlu) : 20 Euro

  2012 - Yılmaz GÜLER: 20 Euro

  2012 - Mehmet AKDOĞAN:20 Euro

  2012 - Bektaş ile Hünkar

             ALTUN: 80 Euro    

  2012 -  TOPLAM : 1915 EURO  

   Bitti

2015 - Eski bozulan makinenin

           sigortasından alınan:75 EURO

2015 – Aliseydi KARGIN : 50 EURO

2015 – Erdoğan BIÇAKCIOĞLU : 50 EURO

2015 – Sefa ALTUN : 50 EURO

2015 – Murat İLHAN

(Sarhoş amcanın torunu):50 EURO

2015 – Abbas PEKTAŞ

(Yusuf oğlu): 50 EURO

2015 – Yusuf ALTUN : 30 EURO

2015 – Merdan ŞENOL : 50 EURO

2015 –  Hasan ALTUNOK

(Hüseyin&Hatice oğlu) : 20 EURO

2015 – Abbas KORYÜREK : 30 EURO

2015 – Hasan KARAKOÇ

 (Donjuan'ın oğlu) : 20 EURO

2015 – Piri SOFU : 10 EURO

2015 – Haydar GÜN : 50 EURO

2015 – Hacı ÖZSEVİM : 25 EURO

2015 – Abbas ÖZSEVİM : 25 EURO

2015 – Ali Ekber AKŞAHİN : 20 EURO

2015 – Veli İNCE : 10 EURO

2015 – Ali Agırdemir (Köln): 50 EURO

2015 – Kasım YILMAZ : 50 EURO

2015 – Hüseyin YILMAZ

(Filip - Fattey bibini torunu):50 EURO

2015 – Hüseyin ÇİFTÇİLER : 50 EURO

2015 – Avades ALTUN : 50 EURO

2015 – Ali İhsan UÇAR : 25 EURO

2015 – Seyit ÇAĞLAR : 20 EURO

2015 – Hüseyin AKKAYA

( Yeter Oğlu) : 20 EURO

2015 – Piri İLHAN : 50 EURO

2015 – Haydar ER : 50 EURO

2015 –  Hüseyin ÇAVUŞ

(Igdırlı):10 EURO

2015 – Naki ÖZSÜZ : 20 EURO

2015 – Mesut  İLHAN : 20 EURO

2015 – Hüseyin ÖKSÜZ

(Naki oğlu) : 20 EURO

2015 – TOPLAM : 1075 EURO

Bitti

2012 - Sayfası…

2015 Sayfası…


Fotoğraf Makine Kampanyası -2021

2021 - Ahmet ASLAN: 500 EURO; 2021-Ali ŞEN “Arguvan”: 500 EURO; 2021 – Zeynal AKDOĞAN: 200 EURO;  2021 – Ali ÖZACAR: 50 EURO; 2021 – Vahap İLHAN: 50 EURO; 2021 – Vedat İLHAN: 50 EURO;  2021 –Robert YANAR: 50 EURO; 2021 – Can YANAR: 50 EURO; 2021 – Özkan ÇAKIR: 50 EURO; 2021 – Ecevit ÇAKIR: 50 EURO; 2021 – Erol YILMAZ: 50 EURO; 2021 – Abbas YÜCEL: 50 EURO; 2021 – Metin İLHAN: 50 EURO; 2021 – Hüseyin ÖZİLHAN: 50 EURO; 2021 – Zeynal ÜSTÜNER “Arguvan”: 100 EURO; 2021 – Eyüphan AKDOĞAN: 50 EURO; 2021 – Hüseyin AKDOĞAN: 50 EURO; 2021 – Hüseyin ŞENOL: 50 EURO; 2021 – Ali Ekber GÜLER: 50 EURO; 2021 – Hüseyin YILMAZ-Ali oğlu-: 50 EURO; 2021 – Oktay TURAN “İğdirli”: 50 EURO; 2021 -  TOPLAM:2150 EURO; 2021 – Latife ile Hüseyin GÜN “İstanbul” 1 ad. Video çekim için aydınlatma LED:1250.TL. ; 2021- Yusuf EROL: 200 TL; 2021 – MAKİNE VE LED AYDINLATMA ALINDI. KITILIMCILARA TEŞEKKÜR EDERİM. www.aliseydi-sevim.com

Bilgisayar Alımı : 650 Euro - 2022

Almanya Ober-Ramstad'dan, isminin açıklanmasını istemeyen Değerli bir arkadaşım: 650 EURO     Seyit ÇAĞLAR arkadaşımın öncülüğü ile. İkisine teşekkür ederim.

DUYURU TAKVİMİ

HARİTA: MALATYA FETHİYE

Aliseydi SEVİM Aliseydi SEVİM
Hele bakın gömleğimiz ne taraftan yırtılmış?
Aliekber Pektaş Aliekber Pektaş
Gül-güle büyük, efsane insan, lider: Fidel Kastro
Seyit Çağlar Seyit Çağlar
DAR AGACINA ASTILAR SEYIT RIZAYI,NEYLEYIM – Seyit ÇAĞLAR

LUZÜMLÜ TELEFONLAR



Kınay Çiçekcilik: 0 422 323 86 76
Kınay Çiçekcilik: 0 542 368 10 03

Karmen Çiçekcilik:0 422 323 10 84
Karmen Çiçekcilik:0 542 210 16 69

Sahan Yemek: 0 422 325 29 30
Sahan Yemek:0 530 227 02 79

Orhan Yemek: 0 422 336 88 22
Orhan Yemek: 0 533 720 20 09

Gülüstan(Sevim) Kuaför: 0 422 322 81 65
(Aliseydi) Karakaş Emlak: 0 422 324 20 60

Yazıhan Belediyesi: 0 422 751 40 54
Kaymakamlık Makamı: 0 422 751 42 12
Yazıhan Maliye: 0 422 751 41 12
Yazıhan Tapu: 0 422 751 42 00
Yazıhan Hastahane: 0 422 751 41 05
Yazıhan Nüfus: 0 422 751 42 30

Ziraat Bankası /Yazıhan:  0 422 751 44 03
Emlak / Nihat GÜLER: 0 422 325 15 34
Mobil: 0 532 794 24 02

Yazıhan Emlak / Kaya Emlak
Süleyman KAYA: 0 537 380 05 04

MASKİ
Malatya Su İdaresi
Arıza: 185
Genel Müd. :377 74 44
444 51 44

Elektrik Arıza
444 91 86

Telefon Arıza ve Bilgi
444 1 444

İnternet Arıza

444 1 375







FACEBOOK

Sık Sorulan Sorular

Sitemizin güncellenmesi devam etmekte.

2011 yılından bu güne kadar olan veriler işlendi; Açılmayan videoların sebebi, o videoların bulunduğu hesabımızı Youtube’nin silmesinden dolayıdır.

2011 yılı öncesine ait olan verilerin işlenmesi zaman alacak. Fakat hemen hemen geçmişe ait olan resimlerin tamamının kopyası var. Yakında onların tamamına nasıl ulaşacağınız açıklanacaktır.

Aradığınız eski haberleri bulmak için: Sayfamızın üst ve alt kısmındaki menüde “Arşiv” linkini tıklayınız. “Anahtar Kelime” karşılığına aradığınız haber başlığından bir iki kelime yazın, “Haber Ara” yı tıklayın.

Aradığınız kelime başlıkları sıralanacaktır. Büyük harfle aradığınızı bulamazsanız, küçük harflerle yazın.

Başka bir yolla “Google” ye yazıp arayın. Google sitemizdeki haberi bulur. Bütün bunlara rağmen aradığınız bulamazsanız,

Sitemizin alt ve üst kısmındaki "İletişim" menüsünü tıklayıp, bana mesaj gönderiniz.

Yazar isimlerinin sıralanması otomatik olarak, en son yazan yazarın en üste gelmesi şeklinde oluşmaktadır

Site Sloganımız: 2005 - 2024

2005 &  2024
www.aliseydi-sevim.com
aliseydisevim@gmail.com 

Otobüs Seferleri

                     OTOBÜS SEFERLERİ

         MALATYA                               FETHİYE

                                                          06,10

          07:15                                       08:30

          09:45                                       11:00

         13:30                                        14:45

         16: 00                                       17:00

         18:30                                        19:45

Tüm videolar

  Prof.Dr. Sinan CANAN
 

Prof.Dr. Sinan CANAN

İzlenme:8152

   
  Mutlu Olmak: Özgür Bolat at TEDxIhlasCollegeED
 

Mutlu Olmak: Özgür B

İzlenme:8256

   
  Prof. Dr. Acar BALTAŞ
 

Prof. Dr. Acar BALTA

İzlenme:7554

   
  DOĞA İÇİN ÇAL 4 - ALYAZMALIM SELVİ BOYLUM - HD
 

DOĞA İÇİN ÇAL 4 - AL

İzlenme:17958

   

Ayın Şiiri


Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev hayattır.


Bir lokma ekmek ( ve zevk) için şerefini çiğnetmeye;


bir anlık eğlence için servetini tüketmeye,


bir zamanlık mevki için el ayak öpmeye,


insanları ezip geçmeye,


günlük menfaatler için onurunu terk etmeye,


bir kısım insanlara kızıp


tüm insanlara düşman olmaya değmez bu hayat!



Can Yücel


Mydeign Haber Temaları -http://habersitesikur.tk

Fethiye'nin Dünyaya Açılan Penceresi
Ekstrafikir.com mydesign haber temasıdır.