GEVHER ANA’NIN MEZARTAŞI
Şeyh Ahmed Dede’nin hanımı olduğu ifade edilen Gevher Ana’ya ait olduğu söylenmektedir. Gevher Ana’nın aynı zamanda Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad (1220-1237)’in kız kardeşi olduğu da menkabe olarak ifade edilmektedir.(19) Bu mezarın şahide taşının iç yüzünde:
“fi şehr- Ramazan sene erbei’n seb’e mie.”
yani “H. 740/M.1340 yılının Ramazan ayı” denilmektedir. Taşın dış yüzünde ise “Mühr ü Süleyman” motifi bulunmaktadır.
EMİRE’L-MÜMİNİN’İN MEZARTAŞI
Türbenin batı yönünde bulunan Şeyh Ahmed Dede(Yesevî)’nin oğlu olduğu ifade edilen bu mezarın, “Emir’el mü’minin” unvanı ile anıldığı söylenmektedir. Mezarlıkla kitabesi okunabilen mezarlardan biri olan bu mezarın, baş şahidesi sağlam olup, üzerinde:
“… (İntekale ilâ rahmetillahi) teala Hasan bin Ali bin Ali el-emir Şeyh İsmail” yazısı, kırık olan ayak şahidesi üzerinde de: “El-muharrem isna işrin seb’e aşerete tis’e mie. Yani “H.817 (1414 Mart) yılının Muharrem ayının yirmi ikinci günü” yazısı ulunmaktadır.
Mezar taşlarındaki kitabeleri ve menkabeleri değerlendirecek olursak. Şeyh Ahmed Dede’nin XIII. yüzyılın sonu ve XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşadığını söyleyebiliriz.
Ayrıca, menkabede “Yesevî” lakabı ile anılması, onun bir Yesevî dervişi olabileceğini göstermektedir.(20) Nitekim bu konuda yaptığı araştırma ve incelemeler ile tarihçiliğimizde önemli bir yeri bulunan Fuad Köprülü’nün de, belirttiği gibi: Yesevîlik Anadolu’ya XIII. yüzyılın başlarında, Harezmşahlar’la Karahıtaylar arasındaki mücadeleler yüzünden meydana gelen, göçlerle olmuştur ki, bu mücadeleler bir çok Türk boyu ile birlikte Yesevî babalarının da Mâverâünnehr’i terke mecbur etmiştir. Fakat asıl Moğol istilasından sonradır ki, Cengiz orduları önünden kaçan Yesevî babaları Anadolu’ya sığınmışlardır.(21) Bu konu ile ilgili olarak köyde verilen menkabevî bilgi de; “Şeyh Ahmed Dede (Yesevî)’nin Horasan’ın Nişabur şehrinden gelip burayı mekan tuttuğu; O zamanlar Muşar’ın savunma arazisi olarak geçen bu köy arazisinde, Fırat sahilinde herhangi bir yerleşmenin bulunmadığı belirtilmektedir. Şeyh Ahmed Dede (Yesevî) nin kardeşi Şeyh Hasan ile birlikte buraya geldiği ve kardeşinin adı ile söylenen bu köyü kurduğu” ifadesi de, bu tarihî görüşü teyid eder niteliktedir.
Halk arasında Şeyh Ahmed Yesevî olarak bilinmesine rağmen, bu zatın ahfadından olan Teslim Abdal’ın bir deyişinde bunun Şeyh Ahmed Dede olarak anıldığını görmekteyiz.
Kendinin olanı görür gözetir
Fırat kenarımla Şeyh Ahmed Dede
Koç koyun kurbanlar, boyun uzatır
Fırat kenarında Şeyh Ahmed Dede
Nitekim Yesevî dervişlerinin genellikle baba, dede ve ata unvanı aldıklarını biliyoruz(22) Dolayısıyla türbede yatan bu zatın XIII. yüzyılın sonu veya XIV. yüzyılın ilk yarısında Horasan’dan Anadolu’ya gelip, Fırat sahilinde önemli görevler ifa etmiş kolonizatör bir Türk dervişi olduğunu söylemek mümkündür.
Ancak bu menkabede de görüleceği üzere; Türkler’in Anadolu’yu vatan tutuşunda ve Yesevî dervişlerinin gönderilmesinde ilahî bir yönlendirilmenin bulunduğu ifade edilmekledir. Özellikle “köseği atılması(23) motifine Anadolumuz’un birçok yöresinde rastlamaktayız. Nitekim Güneydoğu Anadolu’da da “Musa-ı Kazım’ın da Horasan erenlerindendir. Horasan’dan alılan yanmış odun, Gaziantep’in Kale altı semtine düşer, orada ulu ağaçlar yetişir. Şeyh de oraya yerleşir, denmektedir.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde, bir çok Yesevî babası ile ilgili bilgilere ve bunların menkabelerinde rastlamak mümkündür. Yazar, XVII. yüzyılda, eserinin çoğu yerinde Anadolu’ya göç etmiş Yesevî şeyhlerinin isimlerini, ziyaretgâhlarını, kısa hayat hikâyelerini nakleder.(24)
Bunlar arasında; Merzifon’da yerleşerek orada bir zaviye açmış olan Pir Dede de bizzat Ahmet Yesevî’’nin emriyle Anadolu’ya gelmiştir.(25) Zile’deki, Şeyh Nusret, Ahmet Yesevî’nin halifelerinden olup Horasan’dan göç etmiş ve Zile’ye yerleşerek orada bir tekke kurmuştu.(26) Emir Çin Osman, Ahmet Yesevî’nin yedinci halifesi idi, ve Türkistan’dan gelerek Bozok’la Hüseyinâbâd (Alaca) yakınındaki bir köye yerleşmişti. Gajgaj Dede ise büyük bir Yesevî şeyhi idi ve Tokat’a gelerek orada bir zaviye açmıştı. Evliya Çelebi, Davud Baba ve Pertev Sultan adlı iki şeyhten daha bahseder; bunların da Yesevî olması kuvvetle muhtemeldir. Müellif bunlardan başka tarikatım belirtmeden daha birçok baba ve dedenin adını ve menkabelerini Tokat, Amasya, Sivas, Çankırı vs. de bulunan zaviyeleriyle birlikte- kaydeder ki, aralarında Yesevîler’in bulunması yine ihtimal dahilindedir.(27)
SONUÇ
Görüldüğü gibi, Moğol istilası sonrasında bir çok Horasan ereni Anadolu’ya gelerek, Türkleşme ve İslam’ı aşmaya büyük katkıda bulunmuşlardır(8)Bugün Türkiye’de birçok dede ve babanın adını taşıyan ve onların birer türbesinin bulunduğu yüzlerce köyümüzün olması bunu açıkça ortaya koymaktadır. Bunlardan birisi de Horasan erenlerinden Şeyh Ahmed Dede’dir diyebiliriz. Bir Yesevî dervişi olarak gördüğümüz, Şeyh Ahmed Dede’nin elimizdeki belgelere göre aynı zamanda Tacü’l-Arifin Seyyid Ebul-Vefa’nın da talebesi olduğunu bilmekteyiz. Bu özelliği ile de, Yesevîliğin Anadolu’ya gelişi ve yeni tasavvuf hareketlerinin doğmasında, “vefaîlik” gibi tasavvufi düşüncelerin de, rolünün olduğunu düşünüyoruz.
Notlar: * Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi-ELAZIĞ.
1) Şeyh Ahmed Dede ve Şeyh Hasan (Tabanbükü) köyü türbe ve mezarlıkları ile ilgili araştırmalarını 1983 yılından beri devam etmektedir.(Bk. Muhammet Beşir Aşan, Elazığ, Tunceli ve Bingöl illerinde Türk İslam İzleri, Ankara 1989; “Yukarı Fırat Havzasında Ortaçağ Yüzey Araştırması.II.Türk Tarih Kongresi Bildirileri.c.II.,Ankara 1994; “Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü Mezarlıkları”, Fırat Havzası Yazma Eserler Sempozyumu (5-6 Mayıs). Elazığ 1986] Çalışmalar bütünüyle tamamlanınca müstakil bir çalışma olarak yayınlanacaktır.
2) CL. Huart; “Horasan”, İ.A. 5/1, 560.
3) Ramazan Şeşen; İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk
Ülkeleri, Ankara 1985, s.2.
4) R.Şeşen; A.g.e.,s.2
5) R.Şeşen; A.g.e.,s.2
6) CL. Huart; “Horasan”, İ.A., 5/1,560
7) Mahmud Kaşgari, Divan-ü Lugati’t Türk, 1.39: Süleyman Uludağ; “Eren Mad., TDVİA.11(İstanbul 1995)s.294.
8) Tarama Sözlüğü, Ankara 1967, III,s.1490
9) S.Uludağ; A.g.e.s.294
10) S.Uludağ; A.g.e.s.294
11) S.Uludağ; A.g.e.s.294
12) Menakıb-ı Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli: Velayetname, nşr.A.Gölpınarlı, İstanbul 1958,s.5; A.Y. Ocak; “Anadolu Türk Halk Sufiliğinde Ahmed-i Yesevi Geleneğinin Teşekkülü, Milletlerarası Ahmed Yesevi Sempozyumu Bildirileri,(26-27 Eylül 1991)Ankara,1992,s.75.
13) Söz konusu köy ve Garipler Mezarlığı, Karakaya Barajı göl alanı içerisinde kalacağından, 1985 yılında, tarafımızdan kurulan bir bilimsel ekip tarafından, türbe ve çevresindeki mezarların, rölevesi yapılarak göl alanı dışında köyün yeni yerleşim sahası içerisine taşınmıştır. Bk. Muhammet Beşir Aşan, Elazığ, Tunceli ve Bingöl İllerinde Türk İslam İzleri, Ankara 1989; Yukarı Fırat Havzasında Ortaçağ Yüzey Araştırması, II. Türk Tarih Kongresi Bildirileri,c.II.Ankara 1994; “Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü Mezarlıkları “Fırat Havzası Yazma Eserler Sempozyumu (5-6 Mayıs), Elazığ 1986.
14) Bu tarihler Yesevi tarikatının kurucusu Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi’nin tarihleri olup, söz konusu Şeyh Ahmed Dede ile karıştırılmış olmalıdır. Çünkü Şeyh Ahmed Dede’nin yaşadığı yüzyıl yukarıda da belirttiği gibi, XIII. veya XIV.yüzyıl olmalıdır. Mezar şahidesi üzerindeki yazı ile, kapı üzerindeki yazı sonradan herhalde farklı zamanlarda yazılmış olmalı ki birbiriyle uyumlu değildir.
15) Anadolu’da şimdiye kadar bilinen Teslim Abdal ismini taşıyan üç şahsiyet vardır. Bunlardan birisi Denizli İlinde, ikincisi Çorum İli Mecitözü İlçesi Teslim Abdal köyünde, üçüncüsü ise Elazığ İli Baskil İlçesi Şeyh Hasan köyünde bulunmaktadır. Üçüncüsünün diğerlerinden ayrılan özelliği, Şeyh Hasan ve Şeyh Ahmed Dedenin soyundan gelmesidir. Nitekim bu konuyu “Küstahoğlan” mahlaslı şair şöyle ifade etmektedir:
“Atası Şeyh Ahmet Teslim Abdal’ı
Muhammet Ali’ye talip et bizi”
Bk. İbrahim Arslanoğlu; Söz Mülkünün Sultanları, İstanbul 1985,s.187; Ziya Gürel; Hak Aşıklarından Deyişler, Ankara 1980,s.178.
16) Diyarbakır Müzesi, Harput Şer’iyye Sicili,Defter No:398,s.98
17) Şeyh Ahmed Dede, köyde Şeyh Ahmed Yesevi diye anılmaktadır. Yani köseği(yanmış olan) bizzat kendisi (Şeyh Ahmed Dede)’nin Horasan’dan atmış olduğu ifade edilmektedir. Yoksa Yesevi tarikatının kurucusu Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi olamaz. Çünkü Ahmed Yesevi,(Ö.1167) XIII. yüzyılda yaşamıştır. Şeyh Ahmed Dede ise XIII. yüzyılın sonu veya XIV. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olmalıdır. Yesevi nisbesini alması Yesevi tarikatının bir mensubu olmasından dolayıdır, diye düşünüyoruz
18) Tanıklarıyla Tarama Sözlüğü’nde “eğsi”nin eş anlamlı olarak “köseğü” kelimesi ile birlikte kullanıldığı görülmektedir. Köseği de ocak ve tandır karıştırmakta kullanılan ucu ateşli odun veya ucu yanmış değnek anlamında kullanıldığı verilen örneklerden anlaşılıyor. Ayrıca bu kelimenin XIII.yüzyıldan bu güne kadar kullanılagelen bir sözcük olduğu belirtilmektedir. Bk.Hasibe Mazıoğlu; “Ahmed-i Yesevi’nin Anadolu2ya Attığı Ateşli Eğsi, Türk Dili.S.504,s.557 vd.
19) Hatice Gültekin (merhum), 1890 doğumlu, Şeyh Hasan köyü halkından; İhsan Gültekin 1940 doğumlu Şeyh Hasan köyü halkından, Alaeddin Keykubad ‘ın Minşar (Masara) kalesinde kardeşi I. İzeddin Keykavus (1211-1220) tarafından saltanat mücadeleleri yüzünden hapsedildiği (1212/13) bilinmektedir. Bkz. Osman Turan Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1971,s.301; Ali Sevim. Yaşar Yücel: Türkiye Tarihi. Ankara 1989.s.149.Bu kale Şeyh Hasan köyüne yakın bir mevkide bulunmaktadır. Bunlar dikkate alınacak olursa menkabede anlatılanlar ile bağlantıların bulunduğu görülmektedir. Ancak bu ilişkileri doğrulayabilecek malzemeye şimdilik sahip değiliz.
20) Halkın Şeyh Ahmed Seviye demesinin nedeni onun Yeseviliğe olan nisbetinden kaynaklandığını düşünmekteyiz. Nitekim köy halkı tarafından anlatılan menkabe de bu görüşümüzü destekler niteliktedir.
21) M.Fuad Köprülü; İlk Mutasavvuflar,s.39-47; A. Yaşar Ocak; Babailer İsyanı,s.71.
22) Franz Babinger; “Anadolu’da İslamiyet” Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası III.İstanbul 1338,s.292;M.Fuad Köprülü;Türk Edebiyat Tarihi İstanbul 1984,s.193;A.Yaşar Ocak;Babailer İsyanı,s.70
23) Geniş bilgi için bk. Hasibe Mazıoğlu; “Ahmed-i Yesevi’nin Anadolu2ya Attığı ateşli Eğsi”,Türk Dili,s.504,557-562.
24) A.Yaşar Ocak;Babailer İsyanı,s.72.
25) Evliya Çelebi seyahatname, İstanbul 1314, 11/398. Buradaki menkıbesine göre Şeyh bizzat Ahmet Yesevi’nin emriyle Anadolu’ya gelmiştir. Evliya Çelebi onun zaviyesini ve içinde yaşayan dervişleri tasyir eder.
26) Evliya Çelebi A.g.e 11/398
27) A.Yaşar Ocak; Babailer İsyanı,s.72; Evliya Çelebi,A.g.e.,111/237,V/60
28) Ö.L Barkan; İslam Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler,Vakıflar Dergisi II.Ankara 1942,s.292.
KAYNAK: ASAN, Doç. Dr. Beşir, I. Uluslar arası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri, Ervek Yayını , Ankara 1998.
Ali AKSÜT