22-S.Ali 22-S.İbrahim Sani 22-S.Haydar Gazi 23-S.İlyas 23-H.Bektaş Veli 24-S.Muhlis 24-Hızır Lale (Habip Emirci)
23-S.Hasan Gazi 23-S.Hüseyin Gazi(1210?) 24-S.Abdal Musa
24-Hacım Sultan Ali Seydi Sultan(1240?) 2. Hüseyin Gazi?(1270?) Seyyit Ali (Kızıl Deli)
KIZIL DELİ (SEYYİT ALİ SULTAN) OCAĞI (Veli SALTIK)
Hacı Bektaş Veli Dergahı’ndaki 12 posttan biri olan “Aşçı Postu”, Kızıl Deli Sultan ‘a aittir. Değişik kaynaklarda değişik iddialar mevcuttur. Çelebiler onun, onun Hacı Bektaş Veli ile Kadıncık Ana’dan doğan oğlu olduğunu iddia ederler. Örneğin, Celalettin Ulusoy: “Hacı Bektaş Veli ile İdris Hoca’nın kızı Fatma Nuriye’nin (Kadıncık Ana) evlenmesinden Seyyit Ali Sultan (timurtaş) dünyaya gelmiştir. Hacı Bektaşi Veli’nin kitaplarda ve belgelerde geçen tek çocuğu olan Seyit Ali Sultan’ın asıl adı İbrahim’dir.” diyor. Kimi kaynaklar ise onu, Hacı Bektaş Veli’nin amcası Haydar Gazi’nin torunu sayarlar. Haydar Gazi’nin oğlu Hüseyin Gazi’nin oğlu olduğunu ileri sürerler. M.Tevfik Oytan (Bektaşiliğin İçyüzü)adlı eserinde: “Seyyit Ali Sultan, Horasan Erenlerinden Hasan Ata’nın oğludur.Pir’in (Hacı Bektaş Veli’nin) ölümünden sonra, dört beş yıl Pir postunda oturmuş, daha sonra Hızır Lala’nın küçük oğlu Mürsel Bali’yi (ki, Balım Sultan’ın babasıdır) de yanına alarak, Rumeli’ne geçmiştir. Dimetoka’da dergah kurmuşlar. Seyyit Ali Sultan’ın ölümünden sonra, Mürsel Bali posta oturmuş ve ölümünden sonra aynı yere gömülmüştür.” diyor. Dede babalardan yazar Doç.Bedri Noyan ise, Cemalettin Ulusoy’un yazısına çok kızmakta ve şöyle yazmaktadır: “Kızıl Deli Sultan’ın bir adı da Timurtaş imiş. Hacı Bektaş Veli’nin Kadıncık anadan doğma bel evladı imiş. Bu saçma, uydurma söylentiler başka hiçbir yerde görülmez. Böyle dayanıksız uydurmaları aklı başında bir insan ortaya atamaz.” Bedri Noyan: “Seyyit Ali Sultan Horasan Erenlerinden Hüseyin Ata oğludur. Ahmet Hamdi Zeza paşa’nın Mısır’da Arapça olarak basılmış kitabında “ Hızır Lala, Seyyit Ali Sultan” olarak yazılmış olup, resmin altında Seyyit Hüseyin Ata oğlu Seyyit Ali Sultan diye yazmaktadır. Hızır Lala diye lakaplanmıştır. Doğum ve ölümü m.1310-1402 dir” diyor ve ekliyor: Hacı Bektaş Veli vefat edince onun yerine posta oturdu. Fakat Rumeli fethine katılmak için, yerini Habip Emirci’ye bırakarak padişah güçlerine katıldı. Balım Sultan’ın babası Mürsel Baba’da Dimetoka’ya bu dostunun yanına gitti. Mürsel Baba orada kendi adına bir zaviye kurdu. Seyyit Ali Sultan’ın (Kızıl Deli) isteği üzerine, doksan yaşlarında mücerretlikten (Hiç evlenmemiş) vazgeçip evlenmiş ve bu evlilikten Balım Sultan doğmuştu” diyor. Bektaşi Babalarından Turgut Koca (Bektaşi Nefesleri ve Şairleri) adlı antolojisinde: “Kara Kuvvetleri’nin kurulması “Pençik Kanunu ile olmuştur.. Pençik Kanunu ile Hacı Bektaş Veli Dergahına ödenen “Hams Hakkı”nı Seyyit Ali Sultan orduya bağışlamıştır. Bu anlaşmayı Murat Bey, Kara Rüstem Vezir Çandarlı Halil ve Seyyit Sultan 28 Haziran 1363 yılında imzalamışlardır.” demektedir. Seyyit Gazi tarafından yazılmış ve Doç. Dr. Bedri Noyan tarafından günümüze aktarılan “Seyyit Ali Sultan Velayetnamesi’nde: “Kızıl Deli rüyasında Hz.Muhammet’i görür: “Duan kabul edildi. Horasan dolaylarından benim temiz soyumdan sana kırk er gelecektir. Rumeli’nin alınması Tanrı Velileri” nin elindedir. Onlar üç gün sonra gelecektir. İçlerinden bilgin temiz huylu Rüstem adında biri vardır. Ona uy ona göstereceğin saygı banadır ”der. Öte yandan Hz. Muhammet, Horasan’daki Kırık Erenlere de görünerek: “Ey ciğer köşelerim, kırkınız gönlünüzü birleyip buradan Rum ilinde Hünkar Hacı Bektaş Veli’ye varın. Sizlere kılıç kuşatsın ve ne emir verirse emrinde olun. Sizleri Yıldırım Han yanın yollasın, ona yardım edin, Rumeli’ni fethedin” der. “Horasan’lı kırık erenler Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin yanına gelirler. Hünkar, Seyyit Ali Sultan’ı onlara baş eder. Emir Sultan’ı sancaktar, Seyyit Rüstem Gazi’yi Kadıasker, Abdüssamet Fakı’yi imam, Seyyit Zali’yi saka, Seyyit Ahmet’i kılavuz tayin eder. Onlardan dördüne “Kus-u Halili”? verir otuz altısına da kılıç kuşatıp “Himmeti tam ve Erkanı tamam” ile Yıldırım Han’a yollar. Kırk Erenler Kızıl Deli’nin komutasında Çanakkale üzerinden geçerek Yıldırım Han’a katılırlar. Rumeli’nde bir dizi gazalarda bulunduktan sonra Bolayır Kuşatması’nda Süleyman Paşa şehit olur, onu orada defin ederler. Sancaktar Emir Sultan’da Kavak Ovası’nda ölür. Seyit Ali Sultan sancağı Tahir’e verir. Baçin, Murata, İpsala, Hakkı kalelerini ele geçirirler. Fere’yi ve Dimetoka’yı da alırlar. Oradan Edirne’ye varıp Edirne’yi de fethederler. Sonra Şumnu, Rusçuk, Yerköy ve Silistre’yi alırlar. Oradan sonra Niğbolu’yu kuşatarak iki ayda ele geçirirler. Nihayet Kırık Erenler vedalaşıp ayrılırlar. Seyyit Rüstem Gazi “Cebel-i Megaire”yi yurt edinir. Dergahını buraya kurar. Yıldırım Han’da bir fermanla buraları kendisine verir”.
Yukarıda adı geçen bu Velayetname’nin sonunda Seyyit Rüstem Gazi’nin ölümü tarihi olarak m.1461 kaydı düşmüştür.
Prof. E. R. Fığlalı: “ Seyyit Ali Sultan ile Mürsel Bali bir gün Bulgar kızının evine giderler. Duvardaki seccadeyi alıp (Müslüman olmayan bir Bulgar’ın evinde seccade ne arıyor?) namaza dururlar. Bulgar kızı bunların altından seccadeyi çekip alınca, ikisi yere yuvarlanırlar. Mürsel Bali kızdan bal ister. Kızın getirdiği baldan bir parmak alıp kızın ağzına verir. Bulgar kızı bu baldan hamile kalır. Bu hamilelikten Balım Sultan doğar. Annesi ölünce Balım Sultan, Seyyit Ali Ocağı’na alınır. Mürsel Bali 1480 yılında ölünce, Balım Sultan Kızıl Deli Ocağı’nın başına geçer. 2.Beyazıt 1501 yılında onu Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın başına getirir”. ( Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik. E.R Fığlalı) Araştırmacı yazar İsmail Özmen: “ Seyyit Ali Sultan, Timurtaş, Kızıl Deli tek kişinin çeşitli ad ve lakapları olup, bu zat Hacı Bektaş Veli’nin Kadıncık Ana’dan olan oğludur. Ona ait post, Kızıl Deli makamıdır” diyor. Bunları değerlendirecek olursak: Verdi Noyan’ın yayınladığı Seyyit Ali Sultan Velayetnamesi, tarih bilincinden yoksundur. Şöyle ki:
”Ata” ların, Hoca Ahmet Yesevi soyundan geldiğini biliyoruz. Bunların Hz.Ali ile Hz.Fatima’dan gelmedikleri için, “Seyyit” olmadıklarını da biliyoruz. Seyyit Ali Sultan’ın, “Seyyit” olarak da anılması gösteriyor ki o, “Ata”ların soyundan gelmiyor. Onun babası (bize göre dedesi) “Hüseyin Ata” değil, “Hüseyin Gazi’dir. Kızıl Deli (Seyyit Ali Sultan), Hacı Bektaş Veli’nin amcası Haydar Gazi’nin torunudur. Nişabur Dergahı Piri Seyyit Musa’nın da üç oğlu vardır. Bunlardan büyük oğul Seyyit Ali’dir ki, Baba İlyas’ın (Nişabur Dergahı son piri) babasıdır. kinci oğul Seyyit İbrahim Sani’dir ki, Hacı Bektaş Veli’nin babasıdır. çünkü oğlu Haydar Gazi’dir. Haydar Gazi, Nişabur’dan ayrılarak Van Gölü’nün doğusunda ki “Hoy” kentine yerleşti. Onun da Hasan Gazi ve Hüseyin Gazi adlarında iki oğlu oldu. Bu kardeşler, Moğol istilasından sonra (Takriben 1231 yılından sonra) gelip Malatya’nın Tenci köyüne yerleştiler. asan Gazi, Abdal Musa’nın babasıdır. Hüseyin Gazi’nin ise Hacım Sultan ve Ali Seydi Sultan adlarında iki oğlu oldu. Hacım Sultan ve amcası oğlu Abdal Musa, 1250’lerden sonra Sulucakarahöyük’e amcazadeleri olan büyük Pir Hacı Bektaş Veli’nin yanına gittiler. Hüseyin Gazi’nin diğer oğlu Ali Seydi Sultan, Malatya’nın Tenci Köyü’nde vefat etti. Türbesi de bu köydedir ve “Ali Seydi Sultan adıyla anılmaktadır. (Bakınız Tenciler Ocağı’na). Onun oğlu 2.Hüseyin Gazi’nin oğlu Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli), daha sonra Sulucakarahöyük’e gitti. 1360 sonrasında da Rumeli’ne geçti. Hüseyin Gazi ile Hasan Gazi. Amcaoğlu Hacı Bektaş Veli ile yaşıttırlar. Doç.Bedri Noyan’ın “1310 doğumludur” iddiası doğru ise Seyyit Ali Sultan (Kızıl Deli); Hüseyin Gazi torunu olur. Hatta ikinci kuşak torunu olabilir. Kuşaklar arasında 30 yaş olduğunu varsayarsak, Hüseyin Gazi , amcası oğlu Hacı Bektaş’la yaşıt olduğuna göre, 1210 yılı civarında doğmuş olabilir, onun Ali Seydi Sultan 1240 yılında, torunu da 1270 yılında doğmuş olabilir. 1310 yılında doğan Seyyit Ali Sultan, 2. kuşak torun oluyor. Turgut Koca’nın yukarıda aktardığımız belgesinden de anlaşılıyor ki; Seyyit Ali Sultan, 1363 yılında Hacı Bektaş Veli Dergahı adına Murat Han ve veziri Çandarlı ile anlaşma imzalıyor. Bu belge, yukarda aktardığımız bir çok efsanevi iddiayı da çürütmektedir. 1360-1400 yılları arasında Rumeli, Alevi-Bektaşiliğin merkezi olmuştu. Seyyit Ali Sultan(Kızıl Deli), 1363 yılından sonra Rumeli’ne geçti. Dimetoka’da ki ocağını da 1397 yılında kurdu. Dimetoka’da ki Kızıl Deli Ocağı, Rumeli’nde ki Aleviliğin büyük ocaklarından biridir. Bu ocak, onun ölümünden sonra, “Kızıl Deli Ocağı” adını aldı. Kızıl Deli Ocağı, doğrudan Hacı Bektaş Veli Dergahı’na bağlıdır. Hala Trakya Müslümanlarınca ziyaret edilmektedir. Kızıl Deli’nin soy ağacı şöyledir:
1- Hz. Ali 2- İ. Hüseyin 3- İ. Zeynel Abidin 4- Muhammet Bakır 5- İ. Caferi Sadık 6- İ. Musa Kazım 7- İ. Ali Rıza 8- İ. Muhammet Taki 9- S. Musa Araç 10- S. Muhammet ( 874 ılında Nişabur dergahı piridir. ) 11- S. Yahya 12- S. Cafer 13- S. Hüseyin 14- S. Ubeydullah 15- Muhammet 16- S. İbrahim 17- S Hasan 18- S. Muhammet sani 19- Mehdi 20- S. İshak 21- S.Musa
22-S.Ali 22-S.İbrahim Sani 22-S.Haydar Gazi 23-S.İlyas 23-H.Bektaş Veli 24-S.Muhlis 24-Hızır Lale (Habip Emirci) 23-S.Hasan Gazi 23-S.Hüseyin Gazi 24-S.Abdal Musa
24-Hacım Sultan Ali Seydi Sultan 2. Hüseyin Gazi Seyyit Ali (Kızıl Deli)
BİR ANADOLU ERENİ: KIZIL DELİ (MALATYA’DA KIZIL DELİ ADI ÇEVRESİNDE OLUŞAN KÜLTÜREL DEĞERLER) (Hüseyin Şahin)
1.GİRİŞ
Kızıl Deli, diğer bir adıyla Seyit Ali Sultan; kaynaklardaki bilgilere göre, bir Anadolu erenidir. Bir Anadolu erenidir. Kızıl Deli adı, Alevi-Bektaşi geleneği içerisinde sıkça geçer. Biz, bu çalışmamızda onun tarihsel kişiliğini ortaya koyarak Malatya’da Kızıl Deli adı çevresinde oluşmuş kültürel değerleri incelemeye çalışacağız. Kızıl Deli dergahının Bulgaristan’ın Dimetoka yöresinde bulunduğu bir çok yazılı kaynakta yer almaktadır.(1) Malatya’nın Yazıhan İlçesi’ne bağlı Fethiye Köyü’nün mahallesi (mezra) durumunda olan Tenci’de ise “Kızıl Deli isminde bir türbenin bulunduğunu görüyoruz. 1998 yılının Şubat ayında yağmış olduğumuz saha çalışmasında Kızıl Deli adı etrafında geniş bir kültür çevresinin oluştuğunu gözlemledik. Bu yönüyle tebliğimizin kapsamı Alevi-Bektaşi geleneğinde adı çok sık geçen, yaşamı üzerinde çeşitli rivayetler-söylenceler anlatılan Kızıl Deli diğer adıyla Seyit Ali Sultan’ın tarihi kişiliği, velayetnamelerdeki görünümü ve Malatya’daki izleri olarak belirlenmiş oldu.
2.ARAŞTIRMA SAHASINA DAİR BİLGİLER
Araştırma sahamız, Malatya’nın Yazıhan İlçesine bağlı Fethiye Köyü ve buraya 3 km mesafede bulunan Tenci Mahallesi (mezra)’dır. Fethiye’nin nüfusunun % 70’i Avrupa ülkelerinde işçi olarak çalışmakta olup şu anda köyde oturanların çoğunluğu ise köye tekrar dönüş yağmış ailelerden oluşmaktadır. Fethiye Köyü ve bağlısı Yukarı Tenci, eski yerleşim yerleridir. 1560 tarihli Kanuni Dönemi Tahrir Defteri’nde köyün adı “Hasan Badrik” olarak geçmektedir.(2) Aynı defterde. “Tenci Ülya” olarak geçen Yukarı Tenci ile ilgili kayıtta ise; Burada oturanların eskiden beri dervişler ve derviş zadeler oldukları, gelip geçenlere hizmet ettikleri, aynı zamanda vergilerden muaf yazıldıkları yazılıdır.(3) Buralardaki yerleşimin sonradan da devam ettiğini (1870-1878) V. Cuinet’in eserinden ve Ma’muret’ül-Aziz Salnamesi (h.1312/ M.1894-95)’nden öğreniyoruz.(4) Y.Tenci’de bulunan Kızıl Deli Ziyareti’nin ise önce kerpiçten yapılmış, harap bir vaziyette olduğu, 1960’lı yılların başında onarıldığı. Gözübüyük namıyla bilinen Hasan Aydoğan (1979’da vefat etmiş) tarafından betonarme olarak inşa edildiği, kubbesinin yapıldığı, köylülerce belirtilmektedir.(5) Ziyaretin çevresinde bir mezarlık, yemek pişirme yeri, yemek yeme yeri mevcuttur. Hemen 20-25 m. aşağısında ise üç gözünden sular akan bir pınar bulunmaktadır.
3. KIZIL DELİ HAKKINDA YAZILI KAYNAKLARDAKİ BİLGİLER 3.1 Adı, Yaşadığı Dönem ve Kişiliği Üzerine Bilgiler Kaynaklarda Kızıl Deli (Seyid Ali Sultan)’ın kimliğiyle ilgili bilgilerde bir birliktelik görülmez. Enver Behnan ŞAPOLYO, Seyit Ali Sultan’ın Bektaşi geleneğinde, İdris Hoca’nın kızı ile Kadıncık, Hacı Bektaş’ın burnundan akan kanlı suyu içer, üç evlat doğurur. Son doğan oğlu Timurtaş yaşar, buna Seyit Ali Sultan veya Hızır Lala denilmiştir. Seyit Ali Timurtaş, Hacı Bektaş Veli’nin bel oğlu değil, yol (nefes) oğludur… diyerek yaygın bir rivayeti aktarır.(6) ŞAPOLYO, Seyit Ali Sultan’ın Hacı Bektaş Veli tarafından ismi konurken “Hak muinin Hızır Lala olsun” dediğini, Seyit Ali Sultan’ın Süleyman Paşa ile Rumeli’ne giderek, Dimetoka’da bir Bektaşi dergahı kurduğunu, Orhan Gazi’nin (1324-1360) askerlerinin elbise ve serpuşları hakkında ona danıştığını, onun da “Ak börk olsun” demesinden sonra, yeniçerilere keçeden Belkıs TEMREN(8) ve M.ERÖZ(9) de, B.ŞAPOLYO’nun aktardığı “İdris Hoca Kadıncık Ana” ile ilgili rivayetlere yer verirler. B.TEMREN, Rumeli’ye geçen Kızıl Deli’nin Dimetoka’da Tanrı Dağı üzerinden dergah kurduğunu, Balım Sultan’ın da bu dergahta yetiştiğini, Kızıl Deli’den sonra Yağ Balı (Yabalı) Baba’nın Post’a geçtiğini ifade eder. PİROĞLU(10) ise, Hacı Bektaş Veli’nin evlenme tarihini de vererek, tarihin h. 683 olduğu, Kutlu Melek ile evlendiği ve Timurtaş adlı evlatların ise İbrahim Sani, Seyyid Ali, Kızıl Deli ve Veli gibi dört isimle daha tescil edildiğini; Kızıldeli’nin 1310-1402 yılları arasında yaşadığını tarihi belgelere dayanarak aktardığını eserinde yazar. Hatta onun, İznik ve Gemlik’in Osmanlılarca alınmasına da katılarak, I.Murat (1360-1389) döneminde Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşunda hazır bulunduğunu, Dimetoka’da dergahını kurarak, büyük ihtimalle Yıldırım Beyazıt ile Timur arasındaki savaş nedeniyle Sulucakarahöyük’e dönemediğini (1402), o yıl Dimetoka’daki dergahta toprağa verildiğini aktarır.(11) Hacı Bektaş Çelebileri ise; Kızıl Deli Sultan’ı “Hacı Bektaş Veli ile İdris Hoca’nın kızı Fatma Nuriye (Kadıncık Ana)’nın evlenmesinden” olan tek çocuğu ve asıl adının İbrahim olduğunu ileri sürerler.(12) Murat SERTOĞLU, Tercüman Gazetesi’nde 277 no’lu tefrikada, Seyit Ali Sultan’ın adının Timurtaş değil “emir Ali Aliyyül-a’la”, mahlasının ise Kızıldeli olduğunu, Timurtaş’ın ise “Taptuk Emre’nin çocuğudur” görüşünü aktarır.(13) Konuya bir başka yönüyle yaklaşan Vasfi Mahir KOCATÜRK ise; S.Ali Sultan’ın Hacı Bektaş Veli ile çağdaş olduğunu; bir de 16.yy.da yaşamış Seyid Ali Sultan bulunduğunu, ikincisinin birincisinin hem adını hem lakabını (Kızıl Deli) kullanmış olduğunu belirtmektedir.(14) Atilla ÖZKIRIMLI, konuyu tartışarak Bektaşi geleneğindeki, Aşıkpaşazade’nin deyişiyle “kız edindiği” Kadıncık’ın onun burun kanını içip, bundan doğan çocukların soyu sürdürdüğü görüşüne karşı çıkarak; H.Bektaş Veli’nin evlenip evlenmediği konusunun karanlık olduğunu, bu tür masalımsı yakıştırmanın doğru olmayacağını(15) Seyit Ali Sultan’ın XIV. y.y sonlarıyla X.V y.y başlarında yaşadığının sanıldığını, Edirne ve Rumeli dolaylarını fethettiğinden bahisle, Kızıl Deli’nin Dimetoka dolaylarında kurduğu tekkenin Bektaşilik’teki dört büyük tekkeden birisidir(16) sözünü ifade ederken araştırmacı Mehmet Yaman ise bir ilaveyle tekke (dergah) sayısını beş olarak belirtir.(17) Adülbaki GÖLPINARLI, Kızıl Deli’nin kimliğiyle ilgili konuyu daha değişik bir yaklaşımda bulunarak, Bektaşi geleneğine göre Seyit Ali Sultan Horasan erenlerinden Hasan Ata’nın oğludur. Anadolu’ya gelip bir müddet Hacı Bektaş dergahında kalmış, Balım Sultan’ın babası Mürsel Baba ile Dimetoka’ya giderek yerleşmiştir, görüşünü ileri sürer.(18) Bedri NOYAN, kendisine M.Zorluoğlu tarafından verilen yazmadan hareketle, Seyit Ali Sultan’ın Horasan erenlerinden Hüseyin Ata’nın oğlu olduğuna dair kayıtların bulunduğunu, Ahmet Hamdi Zeza Paşa’nın Mısır’da basılmış Arapça kitabında adının “Hızır Lale Seyyid Ali Sultan” olarak yazılı olduğu, resmin altında ise “Seyid Ali Sultan2dır. Hızır Lala diye lakaplanmıştır. Doğumu h.710 ve ölümü h.805 (1310-1402)’dir.” Kaydına dikkat çeker.(19) Kızıl Deli Sultan, bir söylentiye göre, Kocayayla dağlarından çıkan ve Dimetoka altında Meriç Nehri ile birleşen Kızıldeli ırmağı kenarına bir tepe üzerinde miladi 1397’de dergahını kumuş, Kızıl Deli adı da sonradan kendisine lakap olmuştur. Hacı Bektaş vefat edince de Pirevi’ne postnişin olmuştur(…) Fakat Rumeli fütuhatına katılmak için padişah kuvvetlerine katılmış, yerine Habip Emirci’yi bırakarak akınlara girmiştir(…). Dimetoka’da kurduğu dergahta Hakk’a yürümüş, yerine Yağ Bali Baba geçmiştir. O da vefat edince yerine h.900’de Balım Sultan postnişin olmuş ve II.Beyazıt’a nasip vermiştir.(20) C.BARDAKÇI da; Balım Sultan’ın Dimetoka’da Seyid Ali Sultan dergahında büyütüldüğü, sonra ise Beyazıt tarafından Pirevi’ne gönderildiği görüşü nü ileri sürmektedir.(21) Kızıl Deli’nin kimliğini açıklamaya yönelik kaynaklarda gördüğümüz bilgiler içerisinde, dikkatimizi çeken bir diğer yaklaşım ise onun Abdal Musa Sultan ve Emir Seyyid ile kardeş ya da musahip olduklarıdır.(22) Adil Ali ATALAY’ın yayına hazırladığı Abdal Musa Sultan Velayetnamesi’nde yazar Muhtar Yahya DAĞLI’ya atıfta bulunarak O’nun Abdal Musa ile kardeş olduklarını, Hakk’a yürüyüşlerinin IX.y.y başlarına rastladığını belirtir.(23) 1853 yılında Şarkışla’nın İğdecik Köyü’nde vefat eden Aşık Veli bir deyişinde ise daha bir farklı değerlendirme yapar: “Seyyid Ali, Abdal, Emir Seyyid’e Üçü bir kardeştir Ehl-i Beyit’e Cümlemizi defter etmiş kayıta Başlar gider bizim Abdal Musa’ya”(24) Burada Aşık Veli, bu üç zatı çağdaş ve dost göstermektedir ki, Köprülü’nün Abdal Musa’nın yaşadığı dönemin kesin belli olmadığı, hatta bazı rivayetlerde Hacı Bektaş Veli’nin amcası oğlu, onun XIV. asır adamlarından olduğu açıklamalarının menkıbelere dayandığı(25) görüşü de değerlendirildiğinde bunun ne kadar doğru ya da yanlış olabileceğini kestirmek güçtür. Kızıl Deli’nin kimliğiyle ilgili, yazılı kaynaklardan bilgiler aktarmaya çalıştık. Kızıl Deli’nin Sultan’a ait birçok söylence ve menkıbelerin varlığı da göz önüne alındığında, (26) nasıl bir zorlukla karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılacaktır. Araştırmacı G.ÖZ’ün belirttiği gibi söylenceler her ne olursa olsun Kızıl Deli Sultan diğer adıyla da Seyyid Ali Sultan, Bektaşi-Alevi gerçeğinde yaşamış bir kişiliktir. İster Horasan’dan ister Bulgaristan taraflarından gelsin durum onun gerçek yaşamını değiştirmiyor.(27)Anadolu’nun bir çok yöresinde olduğu gibi Malatya’da da Kızıl Deli( Seyit Ali Sultan) Ziyareti çevresinde çeşitli söylenceler-menkıbeler aktararak onu kendince yaşattıklarını gözlemlemiş bulunuyoruz.
3.2 Kaynaklarda Kızıl Deli Dergahı
Osmanlı padişahları Rumeli’ndeki fütuhatları ve icraatları esnasında, Prof.Dr. Ömer Lütfi BARKAN’ın tespitlerine göre, “Birtakım veliler şeyhler ile münasebette “ bulunarak bu teşkilatın Rumeli’nde kendisine mahsus usullerle oraları Türkleştirmeğe İslamlaştırmağa ve imar etme çalışmalarına koyulduğunu anlıyoruz(28) M.Tayyip GÖKBİLGİN’in XV.-XVI asırlarda Edirne ve Paşa livası, Vakıflar-Mülkler Mukataalar adlı eserinde, Dimetoka’da Kızıl Deli Evladlık Vakfı’na dair belgelere dayalı olarak geniş bilgiler aktarılmıştır. GÖKBİLGİN konuyu şöyle özetler: Kolonizatör Türk dervişlerinden olan ve vakıfname suretinin ifadesi ile “diyar-ı Rumeli şeref-i İslam ile müşerref oldukda bile gelen” Kızıl Delili Sultan Dimetoka’da yerleşmiş ve Yıldırım Beyazıt tarafından kendisine Daru-Baki, Büyük Viran, Tırfullu Viranı adlı üç köy temlik edilerek 804’de mülknamesi verilmiş ve sonrası burası evlatlık vakfı haline getirilmiştir. 815 yılında nişan-ı humayun verilen vakıf, 890 sıralarında ise kayıtlardaki bilgilere göre,vakfa Kızıl Deli oğullarından Gülşehri, İlyas, Bilal, İshak ve Sinan müştereken tasarruf etmekte, zaviyelerine gelen ayende ve revendeye hizmet etmekte idiler. Vakfın hudutlarını tayin eden bir sınur-name (1001 tarihli) ile aynı 1024 tarihli kayıtta da Kızıl Deli Vakfı hakkında bilgiler yer almaktadır.(29) O. Lütfi BARKAN İse Kanuni Sultan Süleyman döneminde tutulmuş olan 732 No’lu Paşaeli Defteri’nden vakıfla ilgili bilgileri aktarırken Müslim 58, Hane-i, Gebran olarak da 23 hanenin sınırlar içinde ikamet ettiğini, hasıl gelirinin 3.951 akçe olduğuna dair bilgiler verir(30) BARKAN, buraların vaktiyle Tatarlar tarafından iskan edilmiş olan viraneler halindeki Derbent köyü olduğunu belirtir. Bu derbent yerinde zaviyeler kuran dervişlerden aynı zamanda hizmetleri takdir edilen asayişi sağlayan jandarmalar ve dağ başında emniyeti temine kadir tabiatta insanlar olarak söz eder. BARKAN,bu tür dervişlerin geldikleri yerde fevkalade imtiyazlarla karşılandığını da zannetmek doğru değildir. Bir asker gibi harbedebildiği halde yine bir köylü gibi çalıştıklarını, çoğunun ilk zamanlarda öşürden bile muaf olmadıklarını belirtir.(31) 502 no’lu Edirne Evkaf Defteri’nde, Kızıl Deli Vakfı’nın Yıldırım Beyazıt döneminde sınırları belirlenerek vakıf olarak bırakılışı anlatılmış olup, bu kaydın altına ise 19 Ramazan 1305/1887 m. tarihli bir kağıtta Sultan Mahmut (1826) zamanında, diğer Bektaşi dergahlarında olduğu gibi burasının emlak ve arazilerinin zaptolunduğu kaydı bulunur(32) .Bütün bu belgelerin ışığı altında, Kızıl Deli Sultan adına Rumeli’nde kuruluş vakfın uzun bir zaman parçası göz önüne alındığında; böyle bir görevi yüklenen dervişlerin fetihlerin yanı sıra, dinsel ve düşünsel propagandasıyla da halk kütleleri arasında çok etkin bir maya gibi çalışıp, o ülkenin toplamsal yaşamında ve siyasal kuruluşunda büyük olumlu yenilikler yapmak için uygun kaynaşmayı yaratmakta, fetih ve temsil işlerini kolaylaştırmakta etken oldukları da bir gerçektir.(33) Bu bakımdan BİRDOĞAN’ ın özetlediği gibi Kızıl Deli Derbendi’nin 58 Müslüman, 23 Gebran (gayrimüslim) haneli bir köy haline gelmesi durumu; o çevrenin güvenliğini sağlamanın yanı sıra “Türk göçünün yalnız fetih değil yerleşme amacını taşıdığını da kanıtlamıştır.”(34) Bu yönüyle Türk dervişlerinin yaşadıkları dönemlerdeki fonksiyonlarının ne olduğu sorusunu cevabı daha kolay anlaşılabilir kanısındayız.
3.3 Velayetnamelerde Kızıl Deli Çevresinde Gelişen Söylenceler
3.3.1 Abdal Musa Sultan Velayetnamesi
Abdal Musa Sultan Velayetnamesi’nde Kızıl Deli adının geniş bir muhteva içerisinde yer aldığını görüyoruz(35) Velayetnamede anlatılan menkıbe şöyledir: Abdal Musa bir gün tekkede dervişleriyle otururken bir taştan iki testi çıkarır. Birisini oğluna, birisini de Kızıl Deli Sultan’a verir. Yanlarına 40 nefer katarak Hacı Bektaş’ın türbe ve tekkesini onarmalarını, imar etmelerini söyler; ayrıca orada üç emanet bıraktıklarını bunları alıp gelmelerini ister. (Sarı alem, mermer çerağ, yeşil ferman). Gittiklerinde emanetleri bulamazlar. Abdal Musa Sultan’a haber gönderip yerini sorarlar. Emanetlerden “yeşil ferman” Sarı İsmail’dedir. Fakat, dünyadan göçmüştür. Sarı İsmail, kabrinden fermanı Kızıl Deli’ye verir. O da emanetleri getirip Abdal Musa’ya teslim eyler . Velayetname’nin bir başka bölümünde: Umur Bey, Abdal Musa’dan yadigar ister. O da, “İşte Kızıl Deli’yi size verdik, alın gidin” der. Abdal Musa, Kızıl Deli’ye bir “ağaç kılıç” verir. Der ki, “Doğru Boğaz Hisarı’na varın, orayı aldıktan sonra Rum ilini size verdim önünüzde kimse durmasın” der.(36)
3.3.2. Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli) Velayetnamesi
Kızıl Deli Sultan’a ait birçok söylence vardır. Bektaşilerce Gazi Rüstem Baba Sultan diye anılan Seyyid Gazi tarafından yazıldığı söylenilen bir velayetname Bedri Noyan tarafından yayınlanmıştır. Velayetnamenin bir bölümünde Cezbi mahlaslı bir şairin uzun bir menzumesi de yer alır. Velayetnamenin sonuna 7 Teşrin-i sani 1313 Tarih-i vefat-ı Seyyid Rüstem Gazi sene 824 H. (1461) kaydı düşülmüştür.(37) Velayetnamede özet olarak Kızıl Deliyle ilgili şu bilgiler dikkatimizi çekmektedir:
Velayetnamede, Rüstem Gazi’ye daha geniş yer verildiği görülür ki, bunlardan birkaçı; onun değirmen için su çıkarması, kurban etinin pişirildiği çınar dalını yere dikip yeşertmesi, sonra da soyulan bir terziyi kurtarması şeklinde anlatılan keramet motifleri gibi… 4. MALATYA’DA SEYİT ALİ SULTAN/KIZIL DELİ ADİ ÇEVRESİNDE OLUŞAN RİVAYETLER VE İNANÇLAR 4.1. Tarihi Kimliği Hakkında Rivayetler
Alevi-Bektaşi geleneğinde “oniki hizmet içerisinde 2. hizmet rehberliktir. 2. post ise Aşçı postudur”. Post’un bir adı da “Seyyid Ali Sultan’dır.(38) Kızıldeliler diye anılan ocağın bağlıları: Trakya çevresinde bulunduğu gibi Malatya’da da bulunmaktadır. TÜRKDOĞAN, Çorlu yöresi Bektaşilerinden söz ederken Hacı Bektaş’ın yol evlatları diye anlattığı topluluğun: Saru Saltuk, Demir Baba ve Kızıl Deli’yi ön planda andıklarını(39) belirtir. M. ERÖZde 1974 Mayıs’ında Edirne’nin Meriç ilçesine bağlı Nasuhbey köyündeki gözlemlerini anlatırken, burasının Dimetoka’daki Kızıldeli’ye bağlı olduğunu(40) söyler. Nasuhbeyliler cemlerde “Kırklar dolusu niyazı”nın sonunda Kızıl Deli’nîn isminin geçtiği gülbenkler okurlar.(41) Yine aynı köyde bulunan Kara Hızır Baba yatırına dair bir söylence de; Kara Hızır Baba, Kızıl Deli’nin yanında bulunan 40 erle Balkanlar’a geçerken, ona bağlanan bir çocukmuş, Nasuhbey’de yerleşip kalmış biçiminde anlatılır.(42) Malatya’daki Kızıldeli Sultan’a bağlı olduklarını söyleyenlerin, icazet almaları konusuna ışık tutması açısından İstanbul Firuzköy’de oturan, Dimetoka’nın Kızılçal ve Kütüklü köylerinden göçtüklerini belirten Kızıldeli Ocağı’ndan Lütfü Aykurt’un açıklamaları şöyledir: Balım sultan’ın Hacı Bektaş Veli Dergahı’nda postnişin olduğu yıllarda (1516’da vefat ettiği söylenir.) Malatya’dan gelen bir kolun O’ndan icazet aldığını, böylece Kızıldeli Ocağı’na bağlandıkları; kendilerinin ise Malatya’da bulunan Zeynel Abidin Ocağı’nın piri olarak M.Naci Orhan Dede’yi mürşid olarak benimsedikleridir.(43) Seyit Ali ya da Kızıl Deli Sultan’la ilgili günümüzdeki duruma birde Malatya kültür çevresi içerisinde bakmak gerekir. Çünkü, yazılı kaynaklarda onun Malatya ya da çevresine geldiğinden, burada yerleştiğinden söz edilmemesine rağmen: Malatya’nın Fethiye Köyü’nün Tenci Mahallesi’nde adını taşıyan bir yatırın bulunması, hatta bu köyün yakınında yer alan İriağaç Köyü’ndeki “Aliseydi Ziyareti” ile aynı zatlar olduğuna dair rivayetlerin halk ağzındaki anlatılanları; bizim bu yönlü bîr çalışmayı yapmamızdaki etkenlerden olmuştur. Fethiye Köyü’nden A. Sevim’in anlattığı rivayete göre:(44) Seyit Ali Sultan ile Şah İbrahim Veli musahip kardeşlerdir(45) Erdebil’den yanmış köseğiyi atarlar. Şah İbrahim’in yeri ise şimdi Ballıkaya (Mezirme) Köyü’ndeki Karadirek Ziyareti’dir. Seyit Ali Sultan, Hacı Bektaş Veli zamanında ordu kumandanı olarak, Fethiye çevresine gelmiş, Tenci’deki yatırının bulunduğu yer nazargah sayılıp orada oturmuştur. Oraya şimdi “Kızıldeli” deriz. Daha sonra ise, İriağaç Köyü’ne gitmiş, çevresini ihya etmiştir. İriağaç’ta Holuklu denilen yerde ezan verdiği kaya vardır. Ezan okurken Eski Malatya’dan duyulurmuş. Bir süre sonra çevredekilere sitem eder ve çeşmenin gözüne akar. Der ki; “Ben gidiyorum. Beni arayan burada bulsun.” Seyit Ali, Hacı Bektaş Veli’nin yanına gider, o da Dimetoka’ya yollar. Seyit Ali Sultan, Abdal Musa ve Emir Sultan kardeş ve Hacı Bektaş Veli’nin amca çocuklarıdır… diye rivayetleri aktarır. Tenci’de kendisini Kızıldeli evlatlarından, Ali Dede olarak tanıtan kaynak kişi ise konuyu daha farklı bakmaktadır: (46) Seyit Ali Sultan/Kızıl Deli; üç kardeştir: Bunlar Seyit Ali Sultan, Ali Şeydi ve bacıları Bacım Sultan. Erdebil’den Irak’a geçen bu üç kardeş; Lübnan üzerinden gemiyle Bulgaristan tarafına Müslümanlığı yaymak için geçmişler… Ali Şeydi 7, Seyit Ali 9 yaşındaymış. Bulgaristan’a vardıklarında kaçak olarak bindikleri gemiden inerken, bacılarını bir Sırplı esir alır. Kardeşlerden biri Dimetoka’ya, biri de Kırcaali’ye giderek oraları mekan tutarlar. Yıldırım Bayezıt zamanına kadar (1389-1402 saltanatı) orada Bektaşiliği yayarlar. Bayezıt, bunları İstanbul’a çağırır. İki kardeş İstanbul’da 3-5 gün misafir kalırlar. Padişah bunları Malatya-Elazığ yöresine gönderir, Yeniçeri Ordusunu kurdurur.(47) Yola çıkarlar. Gelip Tenci’de ikamet ederler. Burada topraklan elverişli olmadığından 20-25 sene dışarılarda kazanıp, Tenci’de yerler. Sonra talipleri birçok yere dağılır;
Süzenler : Suriye ve İran tarafına, Ağzıbüyükler : Irak ve Suriye’ye kadar, Tencililer : Malatya’dan başlayıp Suriye ve İran tarafına, Başıbüyükler : Malatya ve diğer illere …
Kızıldeli Sultan ise 1300′lü yıllarda Tenci’de vefat etmiş, çünkü mezarı-kemikleri bizim buradadır: O, burada evlenmiş, hanımının ismini ise bilen yok… diyerek bir başka yorum getirmektedir. Yine, aynı kaynak kişinin anlatımına göre, Kızıldeli, Yıldırım tarafından Tenci tarafına gönderildiğinde, “Elinde bir tahta kılıç” varmış diye anlatmaktadır ki, burada rastladığımız “Ağaçtan Zülfikar” motifine; hem Asya yaşantısındaki Şamanlar’ın törenler sırasında, tahta kılıç taşıdıkları hem de 13.-14. yy. Anadolu yaşantısında sık sık görülen, tahta kılıçlı Oğuz erenlerinden söz edildiğini(48) kaynaklardan öğreniyoruz. Kızıldeli de, tahta kılıç simgesiyle söylencelerde böylece yerini almış olmaktadır. Ali Dede’nin anlattıklarında, (KK.l) Kızıldeli taliplerinin nasıl bir coğrafi dağılım gösterdiklerini de öğreniyoruz: Tekirdağ, Edirne yöresinde ocakzade olarak Kızıldeli’li akrabalarının olmadığını; kendi taliplerinin isminin “Tencililer”‘olarak geçtiğini, Adana, Gaziantep, Hatay, İstanbul, Samsun, İzmir, Amasya, Çorum, Erzincan, Malatya’nın yanı sıra Suriye, İran ve Irak. tarafında taliplerinin bulunduğunu, kendisinin ise 1970 yılından beri buraları gezip ziyaret ettiğini aktarmaktadır. Yine Kızıldeli yatırının bulunduğu Tenci’de oturan M. Şenkaya (K.K. 2) ise(49)Kızıldeli’nin Tenci’ye gelmeden önce, Hacı Bektaş’a gitmiş olduğunu, orada keramet gösterince(50) -Kızıldeli yemek pişirirken, odun kalmayınca kolunu kazanın altına sokar.- orada nasip verilip, Rumeli’ne gönderildiğini; Sarı Sultuk ve Seyit Ali Sultan’ın oraları irşad ettiğinden bahisle, ellerindeki şecereye göre Kızıldeli’nin oğlu Hasan Ata’dan gelme olduklarını, soylarının böyle devam ettiğini söylencelere dayanarak ileri sürmektedir.(51)Kaynak kişi, kendi dedelerinin Malatya’nın Karaca köyünden İ. Temiz, Ali Yusuf Dede ve Arguvan Mineyik (Kuyudere) köyünde Memo Temiz Dede’dir. Bunlar mürşid kapılarımızdır… demektedir. Kendilerinin ise Tencililer’in mürşidi olduklarını ifade etmektedir. Burada N. Birdoğan’ın bir eserinde Suriye bölgesindeki Alevilerle ilgili olarak bilgi verirken, Malatya Mineyik Ocağı’nın yetkilisi Ebu’l Vefa torunlarından diye söz ettiği Naci Orhan’ın anlatımına göre, onların Kızıldeli ocağından olup, aslında Kızıldelililer de Ebu’l Vefa’dan (1026-1107) ayrıldıklarından bugün için Mineyik Köyü’ne bağlı olduklarını aktarır ki(52) Tencililer Mineyikliler’i mürşid olarak bildiklerini anlatmışlardır. Z.Aydoğan (K. K. 3) ise;(53) yukarıdaki bilgilere ilave olarak Kızıldeli’nin Tenci’de evlendiğini, burada şehit düştüğünü, mezarının ise şimdiki yatırın içerisinde bulunduğunu söylemektedir. O da Kızıldeli lakabının verildiğini, kaç kardeş oldukları gibi açıklamalarını önceki kaynak kişinin anlattığı rivayetleri aktararak kardeş oldukları söylenilen Ali Şeydi ve Seyit Ali’nin ayrı ayrı zatlar olduklarını dile getirmektedir. Yukarıdaki anlatılar da gösteriyor ki, Seyit Ali Sultan’ın kimliği hakkındaki bilgiler çoğu zaman söylencelere dayanmaktadır. Bu da açık bir kimliği ortaya koymada yetersiz kalmaktadır.
4.2. Kızıl Deli Adı Çevresinde Oluşan Menkıbeler/Söylenceler, Adetler ve Geleneksel Uygulamalar 4.2.1. Söylenceler
a) Kızıldeli Lakabını Alması: Kızıldeli, yani Seyit Ali Sultan, Emir Sultan ve Abdal Musa beraberce Hacı Bektaş’a varırlar. Seyit Ali Sultan’ın görevi aşçılıkmış. Seyit Ali Sultan bir gün dergahdakilerine aş pişirirken, Kaygusuz’u oduna gönderir. “Git odun topla getir ki, aşı pişirelim.” der. Kaygusuz, başka işlere daldığından bunu unutur, odunu getirmekte gecikir. Kazanın altında ateş azalınca, Seyit Ali Sultan “Bismillahirrahmanirrahim” deyip ayağını kazanın altına sokmuş, odun niyetine… Kazan kaynamaya başlayınca varıp Hacı Bektaş Veli’ye “Seyit Ali Sultan kazanın altına ayağını soktu. Kazam kaynatıyor.” demişler. O da gelip diyor ki; “Sen kıpkızıl deliymişsin, Kızıldeli”. İşte Kızıldeli lakabını böyle almış Seyit Ali Sultan o zaman Hacı Bektaş Veli, “Sen git Rumeli’ne, Dimetoka’ya yerleş” diye nasiplendirmiş. Kızıldeli, Dimetoka’ya gitmeden önce, Malatya tarafına gelip bir süre kalmış.(54)
b) Çoban Söylencesi: Seyit Ali Sultan {Kızıldeli) ile müsahibi Şah İbrahim Veli Salıcık köyünden Mezirme’ye gitmektelermiş. Bunlar bir taşa belini vermiş dinlenirlerken, Çoban Mustafa diye biri yanlarına gelmiş. Bunlar acıktıklarını söyleyip, kara koyunun sütünü çobandan istemişler. Çoban kara koyunun kısır olduğunu söylemiş, fakat onlar da “Sen sağ” demişler. Çoban koyunu sağmış, üçü de ekmekle yemişler. Çoban süt verdiği bu ihtiyarları tanımamış. Onlar “Başın darda kaldı mı bize çağır” demişler. Adlarının da Seyit Ali (Ali Seydi olarak da anlatılır) ve Şah İbrahim olduğunu söyleyip, gözden kaybolmuşlar. Aradan zaman geçmiş… Çoban nişanlanmış. Nişanlısı bir gün hastalanmış, ölmüş. Çoban ağlamış, bağırmaya başlamış: “Yetiş Seyit Ali, Şah İbrahim Veli…”: ikisi de aynı anda gelmişler. Allah’a dua etmişler, ondan sonra gelin ayılmış, cana gelmiş. Bir varyantta ise;(55) çobanın hasta döşeğinde olan nişanlısı için önce Allah’a munacaat edişi ve okuduğu deme aktarılır:
Verdiğim ikrarın günleri geldi Ali Şeydi, Şah İbrahim sen yetiş Yer göğ dua ile hem karar kıldı Ali Şeydi, Şah İbrahim gel yetiş
Dar günümde gelecekliğiz carıma Kurt ile kuş dayanmıyor zarıma Beni hasret kayman nazlı yanma Ali Şeydi, Şah İbrahim gel yetiş c) Felçli kadın: Çok eskiden Dede Memed’in Düz diye birisinin felçli bir bacısı varmış. Kendisi at’a, bacısı da eşeğe binmiş, Kızıldeli’ye geliyorlarmış. Yolda adam bacısına “Sen kimin üzerine gidiyorsun. İn aşağı..” diye kızmış. Kadın, “Dur Memed bana bir hâl oldu” demiş eşekten aşağı inmiş, ayaklan açılmış. Oradan da yürüyerek ziyarete gitmiş.(56)
d)Kalp Ameliyatı: Adam Ankara’ya kalp ameliyatı olmaya gider. Yatarken rüyasında Kızıldeli’ye gittiğini görür. Oraya vardığında, sakallı, nurani birinin Kur’an okuduğunu görür. Kızıldeli, adama “Üzerime kurban al da ziyarete gel” der. Adam, Allah’ın izniyle sıhhatine kavuştuğunu söyler.(57) e)Tarladaki Nohuta Nazar Değmesi: Köyden birisi, köyün yanı başındaki tarlaya nohut eker. Nazara uğrar. O da Seyit Ali Çeşmesi’nden aldığı suyu, tarlaya götürerek serper, bir yandan da “Ya Seyit Ali, medet, mürüvvet.. Bu gidiyor.” diye seslenir. O sene 285 teneke nohutu olur adamın.(58) f)Felçli Kız: Ali Dede’nin 25 yaşlarındaki kızının bacakları tutmaz olur, yürüyemez. Anası kızı alıp Kızıldeli ziyaretine getirir, “Ya al, ya ver” diye dua eder. O anda, birisi annenin sırtını sıvazlamış gaipten, “Bunda bir şey yok” demiş. Şimdi kız iyileşmiş.(59) g)Yağa Bereket Düştü: Fethiye’den bir kadın, yayık yaydığında bir tabak kaymağı ilk gelecek misafire ayırırmış. Bu aile çok zenginmiş. Bir gün Kızıldeliler’den biri gözüne görünmüş. Kadın, “nere gidiyorsun” diye sorunca, o da “Sefil Hasan’ım, Güvendik’te davar yayıyor. Oraya” demiş. Kadın, kaymak ikram etmiş, adam da “Allah bereket versin” demiş, gitmiş. Bundan sonra kadının yaydığı yayık olduğu gibi yağ dolmuş. Kadın komşularından gidip ayran istermiş. Kocası, “Sen sürü sahibisin’ niye komşulardan ayran istiyorsun” diye sıkıştırınca kadın durumu anlatıp, içeride kaplarda dolu tereyağlarını göstermiş. Sırrını böylece açığa vurmuş. Kadınla kocası, “Bu gelen Kızıldeli’dir” demiş, niyazda bulunmuşlar.(60)
h)Karayılan: Kızıldeli türbesinin hemen alt tarafında bir pınar bulunur. Pınar, yolun kenarındadır. Yoldan bir gün yukarı köylere gelin almaya giden konvoydan bir araba, pınarın orada durur. Ziyaretteki kalabalığı görünce, arabadaki adam “Ne saf insanlar…” diye laflar etmiş. O anda çeşmede ineklerini sulayan kadın, “Böyle söylemeyin…” diye onları ikaz etmiş. Aynı araç, bir-iki saat sonra tekrar pınarın yanında durmuş. O anda, pınarın üç oluğundan üç kara yılan çıkıp, karayılanın biri aracın tekerini kemirmeye başlamış, “Burada ne olduğunu gösterem mi sana?” demiş, sonra gözden kaybolmuş. Adam, bu olanları inek sulayan kadına anlatmış. “Kurban alıp buraya gelecem, lokmayı da sen pişirip dağıtacan.” demiş.(61) ı)İlaç Yok: E. köyünden ziyarete bir gelin getirirler. Aynı gece köyden bir kadının rüyasına Kızıldeli girer. ” O gelin için benim ne iğnem var, ne de ilacım” der. Gelin aynı gün vefat eder.(61) i) Dilden Düşen Çocuk: Bir çocuk dilden düşer konuşamaz. Kızıldeli ziyaretinin içine yatırırlar, bir iki saat sonra çocuk içeriden seslenir… Bir sakallının gelip, kendisini övdüğünü söyler. Çocuğun babası, bunun üzerine koç kurban getirir, lokma dağıtır.(62) j) Sandık: Birisi ziyaretin içerisinde bulunan yeşil bezleri çalar. Evde sandığa koyar, gecenin bir saatinde sandık, ses yapmaya başlar. Bezleri tekrar yerine getirince, sandıktaki ses de kesilir.(63) k) Gözleri Kapanan Adam: Ziyaretin süpürgelerini çalan adam Karagöl diye bir yere varınca, gözleri kapanmış” Tekrar Kızıldeli yönüne dönünce de açılırmış. Adam, bunda bir hikmet var deyip, süpürgeleri tekrar yerine getirince gözleri açılmış. l) Yel Esmesi: A. bundan 21 sene önce, gurbetten köyüne gelir. Sabah erkenden Kızıldeli ziyaretine gider. Tam kapının eşiğine niyaz ederken sanki bir rüzgar onu alıp içeri atar. Bu durumu A. bir başkasına anlattığında, o da “Oğlum o dışarıdaymış. Senin geldiğini görünce, boş gitmeyesin diye, gelmiş ziyaretini kabul eylemiş.” diye açıklamada bulunmuş.(64)
4.2.2. Kızıldeli Adıyla Etkileşimi Bakımından Ali Seydi Ziyareti Hakkında Halk Ağzındaki Anlatımlar
Tebliğimizin önceki bölümlerinde de söz edildiği üzere; Ali Seydi, Seyit Ali isimleri bazen ayrı kişiler, bazen de aynı ya da kardeş olarak anılırlar… diye vurgulamalarda bulunulmuştu. Yazıhan’ın İriağaç köyünde bir pınar üzerine yapılmış yapı,(65) ziyaret olarak adlandırılmıştır. İriağaç’taki söylenceye göre: Bir karayılan suyun oluğuna girerek “Beni arayan burada bulsun” demiş ve kaybolmuş. Buraya daha çok felçli ve sinir hastalıkları olanlar, çocuğu olmayanlar ziyarete gider. Dilek dileyenler çeşmenin oluğuna ellerini sokarlar. Elleri oluktan içeri geçerse dileklerinin olacağına inanırlar. İriağaçlılar, ziyarete ait bir berattan söz eder ve bunun Darıyeri’nden gelen bir kervancı tarafından çok önceki yıllarda alındığına dair rivayetlerden söz ederler.(66) İriağaç köyü ile ilgili ulaşabildiğimiz ilk bilgiler, 1560 Kanuni dönemine aittir. Tahrir defterinden, “Yirağaç” olarak kaydedilen köyün, sakinlerinin Tenci’de olduğu gibi, “silsile takip eden dervişler olduğu” ve vergilerden muaf sayıldıkları belirtilmiş olup,(67) yine h. 1325/ m. 1907 tarihli Mamuret’ül-Aziz Salnamesi’nde İriağaç köyünde (Ali Seydi) ismiyle bilinen bir türbe olduğu, uzaklardan buraya akıl hastaları ile çocuğu olmayan kadınların ziyarete geldikleri(68) kaydı yer alır. Belirttiğimiz bu kaynaklardaki bilgiler, bize birbirine yakın Tenci ve İriağaç yerleşmesindeki ziyaretler/makamlar geçmişten günümüze çevrede bir dileği, bir müşkülü, hastalığı vb. dertleri olanların adaklarla bu ziyaretlere “Er erden ayrılmaz” anlayışı ile gittiklerini; yıllardır süregelen etkileşim neticesinde de söylence ve rivayetlerin zengin bir biçimde bir kültür çevresi ortaya çıkmasına yol açtıklarıdır. Kızıldeli/Seyit Ali Sultan ziyaretinin bulunduğu Fethiye (Tenci Mezrası)’de İriağaç’tan yıllar öncesinde göç edip Darıyeri ve Fethiye’ye yerleşen kabilelerin mevcudiyeti de söylencelerde söz edilen etkileşimi günümüze kadar taşımıştır. Fethiye’de anlatılan halk ağzındaki bir anlatıya göre(69) Fethiye’deki Ehmet (Ahmet) Çelebi’ler Kabilesi Yıldırım Bayezıt dönemi sonrasında İriağaç’tan Fethiye’ye göç ettiklerini söylemişlerdir. Eskiden İriağaç, Tahtalı, Salıklı, Çavuş isimli yerleşmelerde yaşayanların, “Ali Seydi evlatları (Seyit Ali Sultanlı)” oldukları da anlatılarda yer almaktadır. Bir söylenceye göre ise; Darıyeri’nden Ali Seydililer’i dedeleri görmeye gider. Talipleri, şubat ayı içerisinde “Bize dut yedireceksin, kerametini göster” derler. O da, “Aha ben yedirdim, oğlum yedirdi, sonraki yediremedi” diye sitem ederek, “Gidin dışarıdaki ağaçtan dutu alın gelin” dedikten sonra orayı terk eder.(70) Bir diğer söylencede ise; İriağaç’ta bulunan ziyaretle ilgili olarak “Karayılan” dan söz edilir. Bir gün köyün suyu kesilmiştir. Saf birisine “Suyun gözüne gir de bak” derler. Adam içeri girer, bir türlü çıkmaz. Epey sonra dışarı çıkar. İçerde karayılan gördüğünü, kendini kaybettiğini anlatır. Yılan suyun gözünde kaybolunca, su da akmaya başlar. Şimdi bu kabileye orada “Karayılanlar” derlermiş. Bu karayılan, Seyit Ali/Ali Seydi Sultan’mış. “Beni arayan burda bulsun” diye oluğa akıp gitmiş, “Don değiştirmiş” diye çevrede bu söylence anlatılır.(71) Yukarıda örnekler aktardığımız söylenceleri daha da çoğaltmak mümkün. Ancak, İriağaç’taki “Ali Seydililer”, Tenci’deki Seyit Ali/Kızıl Deli’den hiç söz etmemekte, ancak Tenci’de anlatılan “Karayılan motifi” burada da benzer biçimde anlatılmaktadır. Fethiye’de oturan kendilerine (Aliseydililer) diyenler, Kızıldeli ile Ali Seydi’nin aynı zatlar olduğunu, Ali Seydi’nin evlatlarının ise Danyeri’nde bulunduğunu aktarmalarına karşın, “Tencilliler” denilen ocakzadeler ise bir akrabalıktan pek söz etmemektedirler.
1.a.3 Kızıldeli Ziyareti’nin Çevresinde Ortaya Çıkan Adet ve Gelenekler
5. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Alevi-Bektaşi geleneği içerisinde, tebliğ konusu olarak hem Anadolu’da, hem Rumeli’nde adı çevresinde birçok menkıbe ve söylenceler anlatılan Seyit Ali Sultan, diğer adıyla Kızıldeli Sultan’ı önce kaynaklardaki bilgilere, göre, sonra da Malatya çevresinde bu ad etrafında oluşmuş. “Velikültü” içerisindeki kültürel yapıya göre incelemeye çalıştık. Bu bölümde, buraya kadar aktardığımız bilgileri değerlendirmeye ve sonunda da, bir senteze vardırmaya gayret göstereceğiz. Yazılı kaynaklara göre, Kızıldeli Sultan’ın yaşadığı dönem Osmanlı Devleti’nin Rumeli’ye ilk fetihlere çıktığı 13. 14. y.y. arasıdır. Aile soyu kimliği ise belirtildiği üzere net bilgiler içermemektedir. (Verilen tarihler birbiriyle çelişmektedir). Malatya’da hakkında anlatılan söylencelerde ise kimliği hakkında yine açıklayıcı bilgiler bulmak mümkün olmamaktadır. Ancak o bir veli olarak kabul edilir ki bu da menkıbe söylencelerle ve çevresinde oluşmuş inanç ve pratiklere dayalı gelenekle pekiştirilmiştir. “Veli” kavramı, sözlük anlamıyla Arapça velâ yahut veliye (yaklaşmak, yakın olmak) fiilinden gelen Veli kelimesi, sözlükte “Dost, ahbap, arkadaş, yardımcı, komşu vs.” gibi anlamlar ihtiva etmekte olup, evliya ise onun çoğuludur. Türkçe’de, halk arasında çoğu zaman evliya kelimesi tekil anlamında kullanılır.(72) Veli kültürünü kısaca, fevkalade kuvvet ve kudretlere mücehhez olup tanrıya yakın kabul edilen bir şahsiyetin herhangi bir konuda sağ veya ölü iken yardımının dokunulacağına inanılması ve bunun temini için ritüel yollara başvurulmasıdır şeklinde tarif edebiliriz.(73) İşte Anadolu’nun hemen her beldesinde bir yatırla, bir erenin bir velinin türbesiyle karşılaşırız. Bunların çevresinde bir “Veli kültü”nün oluştuğunu görürüz.(74) Velileri üstlendikleri misyonlarına göre sınıflandıran A.Yaşar OCAK, Yıldırım Bayezid devrinde Dimetoka ve dolaylarını fethetmiş olan Seyit Ali Sultan (Kızıldeli)’i ‘Gazi-savaşçı veliler’e tipik bir Örnek (75) olarak verir. Malatya’da oluşan kültürel çevre içerisinde ise O’nun bir söylenceden hareketle Hacı Bektaş Dergahı’nda aş pişirirken odunun bitmesi üzerine kazanın altına ayağını sokarak ateşi yanar vaziyette tutması: Hacı Bektaş Veli’nin “Sen kıpkızıl deliymişsin… Kızıldeli!” diyerek Kızıldeli adını verip nasiplendirmesiyle birlikte başlayan bir veli kültünün oluştuğunu gözlemliyoruz. Kızıldeli ile ilgili olarak yazıya aktarılmış velayetname ve menkıbelerde, birçok keramet motifini tesbit etmek mümkündür. Özellikle Seyit Ali Sultan Velayetnamesi’nde dağ tepe-su kültü önemli bir yer tutar. Konuya eski Türk inançlarının Anadolu’ya taşınmış izleri açısından baktığımızda: XI y.y.’dan itibaren Anadolu’ya yerleşmeye başlayan Türk boylarının evliya kültürünün yanı sıra yer su kültünü de beraberinde getirdikleri buna bağlı olarak ilk örnekleri 13. y.y’dan itibaren görülen adak yerlerinin ise Anadolu ile sınırlı kalmayıp, Balkanlar’a kadar yayıldığıdır.(76) Abdal Musa Sultan, Seyit Ali Sultan velayetnamelerinde ve söylencelerde Kızıldeli’nin adı etrafında oluşmuş, motifleri değerlendirdiğimizde şöyle bir tablo ortaya çıkar: a)Abdal Musa Sultan Velayetnamesi:
b)Seyit Ali Sultan Velayetnamesi:
c)Malatya’da Anlatılan Söylenceler:
Yukarıda sıraladığımız motifler, kült konusu olarak incelemeye çalıştığımız Kızıldeli/Seyit Alı Sultan etrafında oluşmuştur. A. Yaşar Ocak’ın deyişiyle, veli kültleri incelendiğinde, kült konusu velilerin, ait oldukları toplumun içtimai, dini veya ahlaki değerlerinin tamamının yahut bir kısmının temsilcisi olduğunu en azından buna inanıldığı görülür… O velinin etrafında olağanüstü olaylarla süslü bir dünya yaratılır, onunla ilgili menkıbeler sistemi teşekkül eder.(80) Bu menkıbeler ve söylencelerde Orta Asya Türk geleneklerinde ve Anadolu’daki geleneklerde yer alan taş, ağaç, su kültü gibi bir çok öğeyi görmemiz mümkün olmaktadır. Kızıldeli adı etrafından oluşmuş menkıbe ve söylencelerde yer alan motifleri İslam öncesi eski Türk inançları, Kur’an-ı Kerim ve hadislerdeki mucize motifleri, Kitab-ı Mukaddes ile ilişkili motifler, Türk Destani mahsulleri, Tezkiretu’l evliya motifleri yönüyle değerlendirdiğimizde ise: Dağ-tepe kültü, düşmana felaket musallat etme, su çıkarma, kuru odunu/oku yeşertme, hasımlarını ölümle cezalandırma, mekan aşma, yanındakilere değişik donda görünme, çeşitli hayvanların (karayılan) kılığında görünüp-konuşma, ortadan kaybolma, mevsimin dışında meyve oldurma, rüzgar olma, ırmak ya da deniz üzerinde yürüme, rüyada görünme, bereket getirme, insanı diriltme, çocuk sahibi yapma hastaları iyileştirme; veliliğini kabul edenlerin gözüne iyi donda gözükme; kabul etmeyenlere beddua ederek cezalandırma, başına felaket getirme hasımlarına-kötülere korku verecek şekilde kendini hissettirme/gözükme(81) gibi bir sınıflandırmaya tabi tutabiliyoruz. Genel bir değerlendirmeden sonra sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Alevi-Bektaşi geleneğinde önemli bir yere sahip olan, hem Balkanlar’da hem Anadolu’da özellikle de Malatya’da Kızıldeli ya da diğer bir ismiyle Seyit Ali Sultan’ın geniş bir kültürel çevrede izlerinin olduğudur. Malatya’da Kızıldeli yatırının bulunduğu çevrede, O’nun ne zaman yaşadığının bilinmesi o kadar da önemli değildir. Önemli olan, Kızıldeli adlı veliyi, kendilerine çok yakın hissetmeleridir. Bir dileklerinde, hastalıklarında, askere gitmede, gelin getirmede, Abdal Musa kurbanında olsun, yani yılın birçok gününde türbeyi ziyaret ettiklerinde duydukları, yaşadıkları ruhsal doyum ve haz önemlidir. Bu da orada yaşayan insanlar açısından; dostluk, kardeşlik, birliktelik gibi toplumsal bir fonksiyonun yerine getirilmesi olarak algılanmalıdır. Bu fonksiyonların işlevleri devam ettiği müddetçe söylenceler, menkıbeler ve ziyaret etrafında oluşan gelenek de sonraki kuşaklara taşınarak devam edecektir. Notlar: *Konuyla ilgili saha çalışmasının ilk adımı 1991 yılında Yazıhan İlçesi İriağaç Köyü’nde bulunan Ali Seydi ziyareti üzerine gerçekleştirildi. 1998 yılının Şubat ayında ise aynı ilçenin Fethiye Köyü’nün Tenci Mahallesi’nde (Mezrası) bulunan Kızıldeli Ziyareti ile ilgili yaptığımız saha çalışmasıyla da bir bütünlük sağlanmaya çalışıldı. Malatya İl Müdürlüğü, Folklor Araştırmacısı. 1) Konuyla ilgili olarak fazla bilgi ve değişik yaklaşımlar hakkında bkz. Gülağ ÖZ, Aleviliğin Tarihi Kökleri ve Anadolu Erenleri, s.306-314: M.ERÖZ, Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik…s.120-125: N.BİRDOĞAN, Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi, s.167,277-278; A.Gölpınarlı, Aylık Anks. Cilt IV.s.1,197; B.NOYAN, S.Ali Sultan(Kızıldeli) Velayetnamesi, s.3-15; B.TEMREN, Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu,s.85-86; C.BARDAKÇI,Milli,Tarihi…s.51-52; H.PİROĞLU, Evliyalar Yatağı Anadolu,s.142-153; A.ALPASLAN, Abdülbaki Gölpınarlı, s.99: E.B. ŞAPOLYO, Mezhepler ve Tarikatlar…s.300-301,320; Ö.L. BARKAN, Kolonizatör Türk Dervişleri,s.32: N.BİRDOĞAN, Anadolu’nun Gizli Kültürü…s.116; MT.GÖKBİLGİN, XV-XVI.Asırlarda Edirne ve Paşa Livası…s.183-187. 2) Refet YİNANÇ- M.ELİBÜYÜK: Kanuni Dönemi Malatya Tahrir Defteri (1560), Ankara 1983,s.217-218 3) Refet YİNANÇ-M.ELİBÜYÜK: Age,s.197 4) Adnan IŞIK: Malatya (1830-1919), İst.1998,s.138-299 5) K:K(1) 6) E.Behnan ŞAPOLYO: Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İst.1964, s.301 7) E.Behnan ŞAPOLYO:Age,s.300-301 8) Belkıs TEMREN: Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu,Ankara 1994, s.85 9) Mehmet ERÖZ: Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik, Ankara 1990,s.55 10) Hüseyin PİROĞLU: Evliyalar Yatağı Anadolu,Ankara 1992,s.134 11) Hüseyin PİROĞLU: Age,s.153. 12) Gülağ ÖZ: Aleviliğin Tarihi Kökleri ve Anadolu Erenleri, Ankara 1996, s.306. 13) Bedri NOYAN (Hazırlayan): Seyid Ali Sultan (Kızıldeli) Velayetnamesi, Ankara(y.i.y),s.15. 14) Bedri NOYAN: Age,s.13. 15) Atilla ÖZKIRIMLI: Alevilik-Bektaşilik…İst.1996,s.112-113. 16) Atilla ÖZKIRIMLI: Age.s.125. 17) Mehmet YAMAN: Alevilik, İnanç-Edep-Erken, İst 18) Ali ALPARSLAN: Abdulbaki Gölpınarlı, Ankara,Ank.1994.s.121 19) Bedri NOYAN: Age:s.3. 20) Bedri NOYAN: Age.s.3-4. 21) Cemal BARDAKÇI: Milli, Tarihi,Dini…Ankara 1950,s.51-52. 22) Musahip olmayla ilgili yaklaşıma dair Malatya çevresinde daha farklı rivayetler bulunmaktadır. Konuya ileriki bölümlerde yer vereceğiz. 23) A.Ali. ATALAY: Abdal Musa Sultan Velayetnamesi, İst.1978,s.27 24) Nejat BİRDOĞAN:Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi,İst.1978,s.27. 25) O.Fuat KÖPRÜLÜ: Köprülü’den Seçmeler,İst.1992,s.120-122. 26) İlgili söylence ve menkıbeler ayrı bir başlık altında ele alınmıştır. 27) Gülağ ÖZ.: Age,s.307-308. 28) Ö.Lütfi BARKAN: Kolonizatör Türk Dervişleri,s.31. 29) Belgelere ilgili olarak bkz.: M.Tayyib GÖKBİLGİN, XV.-XVI.Asırlarda Edirne ve Paşa Livası…İst,1952,s.183-187. 30) Ö.Lütfi BARKAN: Türkiye’de Toprak Meselesi,İst,1980,s.203. 31) Ö.Lütfi BARKAN: Age,s.32-33. 32) Nejat BİRDOĞAN: Age,s.278. 33) Nejat BİRDOĞAN: Age,s.37. 34) Nejat BİRDOĞAN: Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik,İst.,1994,s.116. 35) Abdal Musa Sultan ve Velayetname’yle ilgili olarak bkz. Musa SEYİRCİ-Y.H.TUNGAR: Abdal Musa Sultan,Antalya,1998,s.58-65. 36) A.Ali ATALAY: Age,s.17-20. 37) Velayetnamenin tamamı hakkında bkz.: Bedri Noyan: S.Ali Sultan Vela 38) Nejat BİRDOĞAN: Age,s.282 39) Orhan TÜRKDOĞAN: Alevilik-Bektaşi Kimliği,İst.,1995,s.487-488. 40) Mehmet ERÖZ: Age.,s.79. 41) Mehmet ERÖZ: Age.,s.317. 42) Ayhan AYDIN: “Canlar Gider Kara HızırBaba’ya”,Cem,Yıl:30,Sayı:79,Haziran 1998,İst 43) Murat KÜÇÜK: ”Kızıldeli Sultan Talipleri İstanbul’da Firuzköy”.Cem.Sayı:77,Nisan 1998, İst.,s.27. 44) K.K(5). 45) Müsahiplik, kısaca yol kardeşliği anlamına gelir. Konuyla ilgili bkz.; Bedri NOYAN: “Bektaşi ve Alevilerde Hukuk Düzeni (Düşkünlük),1. Uluslar arası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, IV.Cilt,Ankara,1976,s.191. 46) K:K(1). 47) Yeniçeri Ordusu’nun 1.Murat (1362-1389) döneminde kurulduğu kayıtlarda geçer ki, Kızıldeli’nin ordu kurulduğunda orada bulunduğuna dair Osmanlı Arşivleri’nde yazılı bir belgeye rastlayamadık. İstanbul’un fethinin 1453 olduğunu da burada hatırlatmakta fayda görüyoruz. 48) Nejat BİRDOĞAN: Age,s.423,485. 49) K.K(2) 50) Söz edilen menkıbe,”Menkıbeler-söylencelerle ilgili bölümde aktarılacaktır. 51) Söz edilen pencere ya da beratın bir akrabalarında olduğunu söylemelerine rağmen daha sonra belirtilen kişi kendisinde değil de başkalarında olduğunu aktarmıştır. Ancak şecere ya da berat diye anlatılan belgenin yerel bir televizyonda köy tanıtılırken gösterildiğini öğrendik. 52) Nejat BİRDOĞAN: Age,KS.220 53) K.K(3) 54) Bu söylence çevrede yaygındır.K.K(4);’ün anlatımında ise Hacı Bektaş’ın Kızıldeli’ye nasip verirken “İki kuzu bir kazanda kaynamaz,sen artık gir dergaha bak…” dediği söylencenin bir başka varyantı olarak ortaya çıkar. Söylencenin tarihi geçerlilik yönü halk ağzındaki rivayetlere dayanır. 55) K.K.(5)’in anlatımında Çoban’ın adı geçmez, yer adlarından söz edilemez. Araştırmacı S. ÖZEROL’un derlediği söylencede, çobanın adının Mualla Mustafa, gelinin ise ölüm döşeğinde hasta olduğunu belirtir. Yine bu derlemede çobanın sazıyla çalıp-okuduğu bir demeye de yer verilmiştir.Bkz.Süleyman ÖZEROL: Yenilenen Köy Balıklaya ve Ballıkaya’dan Derlemeler Üzerine”,Görüş.30.10.1989,Malatya; söylencede adı geçen Şah Veli hakkında bkz.: Ali HELVACI ve diğer yazarlar:Malatyalı Gönül Sultanları,Ankara 1991,s.118. 56) K.K(5). 57) K.K(5). 58) K.K(4). 59) K.K(1). 60) K.K(6) ve K.K(7)’nin anlatımı. 61) K.K(7) 62) K.K(3) 63) K.K(3) 64) K.K(1) 65) Yapı üzerinde bulunan iki kitabede h.1264 ve h. 1231 tarihleri bulunur. 66) Ali Seydi Ziyareti, ayrı bir makale konusu olarak hazırlanacağından ana konumuzu dağıtmamak bakımından çalışmamızla olan ilgisi yönü burada ele alınmıştır. Bilgi için bkz; Ali HELVACI ve arkadaşları…:Age,s.30. 67) Refet YİNANÇ-Mesut ELİBÜYÜK: Age,s.216. 68) Adnan IŞIK: Age,s.386. 69) K:K(5). 70) K.K(2) 71) K.K(4) 72) 73) A.Yaşar OCAK: Age,s.6. 74) Hüseyin ŞAHİN: “Alvar’da Kabak Abdal Tekke Günü Geleneği”,V.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Gelenek-Görenek ve İnançlar Seksiyon Bildirileri, Ankara 1997,s.400. 75) A.Yaşar OCAK:Age,s.21. 76) Kutlu ÖZEN:”Sivas ve Divriği Yöresinde Dağlarla İlgili İnançlar”,V.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Gelenek-Görenek ve İnançlar Seksiyon Bildirileri,Ankara 1997,s.330. 77) A.Ali ATALAY:Age,s.17-20. 78) Bedri NOYAN:Age:,s.15-115. 79) Yılan motifinin Kızıldeli ve Ali Seydi Sultan’a dair anlatılan söylencelerde geniş bir muhteva oluşturduğu görülür. Anadolu Mitolojisinde ise yılan, yerlerin yaratıcısı rolündedir. (Bkz.:İ.Zeki EYÜBOĞLU: Anadolu İnançları-Anadolu Mitolojisi…İst. 1979,s.315):Yılan motifi,.Hz.Ali ile ilgili olarak anlatılan Berbe ve Müzelzil cenklerinde de geçmektedir. (BKZ.:İsmet ÇETİN: Türk Edebiyatında Hz.Ali Cenknameleri, Ankara 1997,s.410).Bir çok ulusta ise yılan totem olarak sayılmıştır. (Geniş bilgi için bkz.: Cahit ÖZTELLİ:”Eski İnançların Bugünkü İzleri, I.Uluslararası Türk Folkloru Kongresi Bildirileri,Cilt IV.Ankara 1976,s.246-247). 80) Hüseyin Şahin:A.g.tebliğ:s.401. 81) Konuyla ilgili kapsamlı bir sınıflandırma ve karşılaştırma için bkz.: A.Yaşar OCAK:Age,s.70-95. Kaynak Kişiler
SÖZLÜK A: Adet-i ağnam :Koyun ve keçilerden alınan vergi Ağnam :Koyunlar, keçiler. Alevi :1. Hz. Ali’ye intisabı olan kimse. 2.Kızılbaş Arusiyye :Osmanlı’da değeri geline göre değişen ve yeni evlenen erkekten alınan vergi. Asiyab eğirmen Aşar :Mahsullerden alınan onda bir vergi Aşiret :Boy Atik :Eski Avarız-ı Divani ivani vergiler Ayende :Gelen B: Bac :Eşya ve emtiyadan alınan vergi. Bad-i Hava :Havadan gelen gayri, muayyen vergi. Badrek Farsça) Düşüncesiz söylenen söz, işlerde çabukluk, pantolon paçası Bad ruc Farsça) Horoz ibiği denilen çiçek, “lügatlerden bir kısmının ifadesine göre bu da Tere-i Horasanidir” Bad reng buya ba Bad Reng Farsça) Hıyar yahut acur, turunç, ağaç kavunu, süratli giden at. Bektaş :Akran, eş. Bektaşlık :Müsavilik, eşitlik. Bennak :Adına işlettiği torağı olmayan evli reaya Boy :Oğuzların yirmidört parçasından biri. C: Can :1.Can, 2. Hayat, Yaşayış 3. Gönül,Yürek, 4. Bektaşi dervişi Can-i Can :Canın canı, Tanrı Cemaat :İnsan toplulukları Çift :Reaya adına yazılan arazi Cisr :Köprü Cizye evvelce) Müslüman olmayan tebaadan alınan baş vergisi. Coz :Hariç D: Dergah :Tekke Derviş :Allah için yokluğu yeğleyen bir tarikata bağlı kişi. Fakir ve ihtiyaçlı kimse Dervişan ervişler Deştebane :Kır bekçisi vergisi. Dimos :Güney Doğuda kullanılan öşür. E: Ebrar :Hayır sahipleri Esb :At El :İl, boyların ya da oymakların oluşturduğu üst birlik. Eşcar :Ağaçlar Eyalet :Livalardan oluşan mirmiranın (Beylerbeyi) yönettiği yer. F: Felsefe :Hikmet Bilgisi, filozofi, hikmet ve marifet sevgisi G: Galat :Zahireler, mahsüller, el emekleri Gebran :Gayri Müslim H: Hamr :Şarap Harac-ı Bagat :Bağlardan alınan vergi Harir :İpek Hes :Yaban otu, çörçöp, pinti Hınta :Buğdağ İ: İhtisab :Belediye vergisi İspençe :Garü Müslimlerden alınan vergi K: Karye :Köy Kaza :İlçe Kıst :Hisse, Pay Kura :Köyler L: Liva :Mirlivanın (Sancakbeyinin) yönettiği yer. M: Mezra :Bir köyün ekilebilen boş bölgesi Mücerred :İşve kazanç sahibi olacak yaşa gelmiş bekar erkek. N: Nahiye :1.Bölge, 2. Yönetsel bir birim olmayan Yöre Neferan :Erkek kişiler, adamlar Nıfs :Yarım Nim :Yarım O: Oba :Boyun parçaları P: Penbe amuk R: Rah :Yol Rafız :Bırakan, salıveren Rafıza :Hz. Ali’nin çocuklarına sevgi duyan şeriat karşıtı kimse Rafizi :Rafıza fıkrasından olan, Ömer, Osman ve Ebubekir’in halifeliğini kabul etmeyen, onlara dil uzatan Raiyet :Hükümdara bağlı vergi veren kişi Reaya evlete itaat ederek vergi veren halk Resm :Vergi Resm-i Yatak :Konaklama vergisi Reste :Bazar, boş arazi Revende :Giden Rüsum :Vergiler S: Sal :Sene Sancak :İl Südüs :Altıda bir Süfla :Aşağı Sülüs :Üçte bir Sülüsani :Üçte iki Sümün :Sekizde bir T: Tarik-i âmm :Ana yol Ü: Ülya :Yukarı Y: Yevm :Gün Z: Zade :Evlât, oğul Zahid :Kaba sofu Zaviye :Küçük tekke Zemherir :Gün dönümünden sonraki şiddetli soğuklar. Karakış. 22 Aralık – 31 Ocak arası dönem. Ziht : Her türlü zevke karşı koyarak ibadete dalmak
Sözlükte kullanılan yardımcı kaynaklar: 1- DEVELİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ank. 1993 2- ÖZÖN, Mustafa Nihat, Osmanlıca Türkçe Sözlük, İst. 1989 3- CENCİNE-İ, Güftar- Ferhengi Ziya, Farsça Türkçe Lügat, İst., 1996
KAYNAKÇA 1- AKSÜT, Ali, Koluaçık Hacım Sultan Ocağı Aleviler’in Sesi Dergisi, S. 75, Nisan 2004 2- AKSÜT, Ali, Harmandalı Topluluğu ile ilgili yayımlanmamış bir çalışma. 3- AKSÜT, Hamza, Anadolu Aleviliğinin Sosyal ve Coğrafi Kökenleri, Tasarım Art. Bas.Yay. Kült. Hiz. Ank.2002 4- ATAY, Tayfun, Gelenek ve Modernlik İlişkisi Ekseninde Türkiye’de Halk Dini Öğeleri ve Sentetik Motifler, Uluslarası Anadolu İnançları Bildirileri, 20-23 Ekim 2000, Ürgüp- Nevşehir, Ank. 2001 5- ARMAĞAN, A.Munis, Belgelerle Beylikler Devrinde Tire, İzmir, 1983 6- ARMAĞAN, A.Munis, Tire’den Darağacı’na Şeyh Bedrettin, İzmir, 2004 7- ARMAĞAN, A.Munis, Devlet Arşivlerinde Tire, İzmir 2003 8- ARGUNŞAH, Mustafa, Gagauz Türkleri, Tarih-Dil-Folklor ve Halk Edebiyatı, Kült. Bak. Yay. Ank.1991 9- ARTAMANOV, Hazar Tarihi Türkler, Yahudiler, Ruslar, Selenge Yay. İst. , 2004 10- AKSOY, Dr. Mustafa, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Halk Takvimine Göre Yılbaşı, Erciyes Dergisi, Şubat 1996, Sayı: 218 11- ASAN, Doç. Dr. Beşir, Fırat Kenarında Bir Horasan Ereni Şeyh Ahmet Dede, I. Uluslar arası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri, Ervek Yayını , Ankara 1998. 12- BAYAR, Muharrem, Anadolu’nun En Eski Şehirlerinden Bolvadin Tarihi, Ank. 1996 13- BAYATLI, Nilüfer, XVI.Yüzyılda Musul Eyaleti. TTK, Ank, 1999 14- BERJE, Adolf, Kafkasyalı Dağlı Kavimlerin Kısa Tasviri, Kafkas Derneği Yayınları, Ank, 1999 15- BİLGİLİ, Ali Sinan, Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Kültür Bak. Ank, 2001 16- BLAGA, Rafael, İran Halkları El Kitabı, 1997 17- BOZKURT, Esat, Eski Türk İnançları ve Şamanizm Terimleri, İst, 2003 18- Cencine-i Güftar- Fehrengi Ziya, Farsça-Türkçe Lügat, İst. 1996 19- Çınar,Keziban Efsanelerimiz adlı bildiri İnönü Üniversitesi Efsane Derleme Yarışması . Prof Dr. Cahit Kavcar-Öğr Grv. Mehmet Yardımcı 1990 20- ÇELİK, Mehmet, İslam Düşünürleri, Safeviler Tarihi ve Anadolu’ya Gelen Gerçek Erenler, İlhan Ofs. Malatya 21- CLAUDE, Cahen, Osmanlılar’dan önce Anadolu, TVYY İst. 2000 22- DEVELİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Lügat, Ank. 1993 23- Prof, Dr, N. Eberhart, Eski Devirlerden Zamanımıza kadar Uzakdoğu Tarihi, TTK, Ank. 1992 24- ENGİN, Refik, Amuca Kabilesinde ve Trakya’da Kurban Geleneği, Can Yay. İst. 2004 25- Evliya Çelebi, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Üçdal Neşriyat İst. 1986 26- FATTAH, Nurihan, Tanrıların ve Firavunların Dili, Selenge Yay. İst. 2004 27- GENÇOSMAN, Kemal Zeki, Türk İsimleri Sözlüğü, Tempo Yay. İst 28- GÖĞEBAKAN, Dr. İlknur XVI. Yüzyılda Malatya Kazası (1516-1560) Malatya 2002 29- GÖKTÜRK, Hilmi, Anadolu’da Oğuz Boyları Anadolu’nun Dağında Ovasında Türk Milleti, Cilt.2, İst. 1979 30- GREGORİ, Abu’l Farac, (Bar Hebraeus) Abu’l Farac TTK, 1999 31- GUMİLEV, L.N., Etngenez Halkların Şekilleniş, Yükseliş ve Düşüşleri, Selenge Yay. İst. 2003 32- GUMİLEV, L.N., Eski Ruslar ve Büyük Bozkır Halkları, 1. Cilt. Selenge Yay. İst. 2003 33- GUMİLEV, L.N., Hazar Çevresinde Bin Yıl, Selenge Yay. İst. , 2004 34- GUMİLEV, L.N., Muhayyel Hükümdarlığın İzinde, Selenge Yay. İst. 2003 35- GUMİLEV, L.N., Eski Türkler, Selenge Yay. İst. 2004 36- GÜLSEREN, Mehmet- Şentürk, Ahmet- Keyhıdır, Hilmi, Malatya Mutasavvufları, Malatya,1996 37- GÜNDÜZ, Tufan, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Bozulus Türkmenleri, Bilge Yay. İst. 1997 38- HALAÇOĞLU, Yusuf , XVIII.yy’da Osmanlı İmparatorluğunun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi. TTK. Yay. 2.Bas. 1991 39- HONİGMANN, Ernost, Bizans Devletinin Doğu Sınırı, Harita, İst.,1970 40- IŞIK, Adnan Malatya 1830-1919 İst 1998 41- İPEK, Nedim, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri, TTK, Ank. 1999 42- İslam Ans. MEB, İst. 1948 Cilt:4 43- İslam Ans. MEB, İst. 1967 Cilt:6 44- KORAT, Gürsel, Taşkapı’dan Taçkapı’ya Kapadokya, İletişim Yay. İst. 2003 45- KORKMAZ, Esat, Eski Türk İnançları ve Şamanizm Terimleri Sözlüğü, İst, 2003 46- KORYÜREK, Seyfi, İlkokulcu Öğretmen Gözüyle Köy Enstitüleri, Orkun Yay. İst, 1991 47- KUZEYEV, R.G. İtil–Ural Türkleri, Selende Yay. İst. 2005 48- Köylerimiz,İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü 49- KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Aran (Gence Karabağ) da “Yiğirmidörtlü” ile “Otuzikili” adlı “Ulus” ların Oymakları ve Kur – Aras Kürtlerinin menşei adlı bildiri. 50- Kırklareli İl Yıllığı , 2000 51- MALATYA 1996, Malatya Valiliği, Ank, 1996 52- MİROĞLU, Prof. Dr. İsmet, Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566), TTK, Ank. 1990 53- Meydan Larousse, Büyük Lügat ve Ansiklopedi 54- ORUÇ, Ayaz, Yazıhan Ovasında Söğüt, Malatya Hikayeleri, Mlt. Bld, Kült. Yay. Malatya 55- ORHONLU, Cengiz , Osmanlı İmp, Aşiretlerin İskanı Eren Yay. İst. 1987 56- Osmanlıca-Türkçe Sözlük, Bilgi Yay 57- ÖGEL, Prof. Dr. Bahaaddin, Türk Kültür Tarihine Giriş. Cilt.6, Kült. Bak. Yay. 1984 58- ÖZMEN, İsmail, Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, Kültür Bak. Yay. Ank, 1998 59- ÖZTÜRK, Mürsel, Ebubekri Tirhani Kitab-ı Diyerbekriyye, Kült. Bak. Ank. 2001 60- RENE, Grousset, Bozkır İmparatorluğu Ötüken Y.İst 1999 61- RESULZADE, Mehmet Emin, Kafkasya Türkleri, Haz. Dr. Yavuz AKPINAR, İrfan Murat YILDIRIM, Selahattin ÇAĞIN, TDAV Yay. İst. 1993 62- ÖZMEN İsmail, Teslim Abdal Hayatı ve Şiirleri, Kült. Bak. Yay. Ank. 2002 63- ÖZÖN, Mustafa Nihat, Osmanlıca- Türkçe Sözlük, İst. 1989 64- SÜMER, Prof. Dr. Faruk, Oğuzlar, TDAV, İst. 1992 65- SÜMER, Prof. Dr. Faruk, Çepniler, TDAV, İst, 1992 66- Saltık, Veli İz Bırakan erenler ve Alevi Ocakları Ank.2004 67- ŞEŞEN, Ramazan, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkmen ve Türk Ülkeleri, TURKUAZ Yay, Ank. 1998 68- ŞAHİN, Hüseyin, Bir Anadolu Ereni: Kızıldeli (Malatya Kızıl Deli) Adı Çevresinde Oluşan Kültürel Değerler. I. Uluslar arası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Kongresi Bildirileri, 13-16 Ağustos, Evrak Yay., Ank. , 1998 69- ŞAPOLYO, Enver Behnan Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi Elif K. İst 2004 70- TAŞDEMİR, Mehmet, 16.YY.’da Adıyaman (Behisni, Hısn-ı Mansur, Gerger, Kahta) Sosyal ve İktisadi Tarihi, TTK, 1999 71- TÜRKAY, Cevdet, Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler. Tercüman Kaynak Eserler Dizisi I. İst. 1979 72- Türkler Ansiklopedisi, Ank. 2002 73- Tarama Sözlüğü, AKDTYK, Ank, 1993 74- Tarama Sözlüğü, TTK, Ank. 1998 75- Türkiye Coğrafya Atlası, DBR, İst. 2004 76- ULUSOY, Müslüm, Koçubaba Anadolu ve Avrupa’da Türk Damgası – 1 , Ank. 2002 77- ÜNAL,Ahmet, Hititler Devrinde Anadolu, II.Kitap, Arkeoloji ve Sanat Yay. İst. 2003 78- YAVUZ,Behiç Galip, 144.Yy.’da Küçük Menderes Havzasına Asya’dan Gelen Son Türkler, Bir Fethin Dünü Bugünü ve Yarını 79- YETKİN, Çetin, İktidara Karşı Türk Direniş ve Devrimleri Başlangıçtan Atatürk’e, Otopsi Yay. İst. 2003 80- YİNANÇ, Doç, Dr. Refet, Elibüyük, Yrd. Doç Dr. Mesut, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560) Ank. 1983 81- YİNANÇ, Doç, Dr. Refet, Elibüyük, Yrd. Doç Dr. Mesut, Maraş Tahrir Defteri 1563, Cilt 1, Ank 1988 82- YÖRÜKAN, Yusuf Ziya, Anadolu da Aleviler ve Tahtacılar, Haz. Turhan Yörükan, Kült. Bak. Yay. Ank. 2002 83- YAMAN, Ali, Alevilik’te Dedeler Ocaklar İst 1998 Ali AKSÜT -2005 | Bu haber 12000 defa okunmuştur.
|
Fotoğraf Makinesi Kampanyası ( 2008-2012-2015 )
Fotoğraf Makine Kampanyası -2021 |