TENCİ KÖYÜ
Fethiyeliler ile inançları, kültürleri, aynı olan ve Fethiye’ye en yakın olan köyün adı Tenci Köyü. Tenci Köyü, Yukarı Tenci ve Aşağı Tenci diye ikiye ayrılmaktadır.
Osmanlı vergi kayıtlarına göre Tenci: “Yol üzerinden gelip geçen yolculara hizmet eden, ziraatla uğraşan, yoksullukları nedeni ile her türlü vergiden muaf tutulmuş bir köydür. Köy halkı çok eski dervişzadelerdir.”
Bilindiği gibi dervişler Anadolu’nun birçok yöresine yayılmış Anadolu Aleviliği’nin adeta konar-göçer inanç temsilcileri olmuşlardır.
Tenci sözcüğü büyük olasılıkla taşınmış bir sözcüktür. Ancak bir grup adı olma ihtimali de uzak tutulmamalıdır. Tenci sözcüğü üstüne değişik yorumlar bulunmaktadır. Geçmişte Yukarı Tenci Köyü’nde Seyit Ali Sultan Türbesi etrafında inanç önderliği yapan dervişler yaşamakta idi. Alevi inanç önderi dedelerin davranış kalıpları ile Şamanlar’ın davranışları ve uygulamaları örtüşmektedir. Türk mitolojisinde ten sözcüğü topraktan geldiğine inanılan Göktanrı’nın ışığına zarf olan ve geçici kabul edilen beden, vücuttur. Tenger ise Tanrı’ya verilen addır.
Tengeri de Altay Türkleri ile Buryatlar’da, Tanrı’ya verilen ad olarak bilinmektedir.
Tengircilik: Orta Asya’nın kimi bölgelerinde Kamcılık’a verilen addır.
Tenci’de oturanlar, Kam’ın görevini Anadolu’ya taşımış dervişlerdir. Geldikleri yer ise Buryatlar ile ya aynı ya da bitişik coğrafya idi. Öyleyse tarihsel süreç içerisinde yuvarlanan Tengirci sözcüğü, –gir hecesini atarak Tenci’ye dönüşmüş olamaz mı? Akla en yakın olasılık elimizdeki verilere göre budur.
Ayrıca; Alevi öğretisinde teng sözcüğü dar anlamına gelir.
Her iki örnekte de görüldüğü gibi, Tenci sözcüğünü inanç açısından irdelemekte, araştırmakta yarar var.
Yukarı Tenci Köyü’nde Seyit Ali adına bir türbe bulunmaktadır. Halk burayı Seyit Ali “Kızıldeli Ocağı” olarak adlandırmaktadır. Ocak mensuplarına göre de ocağın diğer adı Kızıldeli’dir.
Anlatılara göre Kızıldeli, Ali Seydi ve Bacı Sultan adlı üç kardeş bu ocağı kurmuş; Kızıldeli buradan askeri ile birlikte Antalya’ya, oradan da Dimetoka’ya gitmiş.
Yine anlatıya göre geriye Ali Seydi ve Bacı Sultan kalıyor. Ali Seydi adına İriağaç Köyü’nde belgelerle sabit bir zaviyenin bulunması bizi, acaba burası Kızıldeli’nin ve Ali Seydi’nin kızkardeşleri Bacı Sultan’ın türbesi veya nazargahı mı? diye de düşünmeye itti.
Geçmişte belli bir misyonu olan ve adı bilinen Tenci Köyü ve Seyit Ali etrafındaki söylencelerden yararlanarak kaynak bilgilerine doğru gidilmesi gereklidir. Tenci’deki Kızıldeli Ocağı ile Karaca, Basak, Başkınık ve Güvenç köylerindeki Hacım Sultan Ocağı musahip olup, bu iki dede ocağının mürşidi Karaca’daki Zeynel Abidin ocaklı dedelerdir.
Tencili grubunu oluşturan Karabacak, Süzenli, Başıbüyük, Ketselli, Menkarı, Hamzalar, İslâmeli, Haytalı obalarının Şor-evi (yönetici obası) Hamzalar’dır.
Kaynaklarda Tenci
Tenci : İmece “Bugün tencimiz var”, “Bargazmanlı Vakfıkebir-Trabzon; Koyulhisar – Sivas”
Görüldüğü gibi tenci, birlikte yapılan iş, imece sözcüklerini karşılıyor. Sözcüğün kullanıldığı yerler Vakfıkebir ve Koyulhisar çevresidir. Peki bu çevrede yoğun olarak yaşayan insan kümelerini kimler oluşturuyor? derseniz, bunlar, çoğunluğu Çepni olan Alevi kümeleridir. Kaz ve Sarı Kız söylenceleri kimde yaşıyor? Sorumuzun karşılığı yine Çepni – Alevi gruplarında olacaktır. Fethiye Köyü ile Yukarı Tenci Köyü yan yana ve inançları aynı olan iki köydür. Tenci sözcüğünün imece olarak yaşadığı yerlerde, Fethiye ve Tenci köylerinde Kaz motifi ve Sarı Kız söylencesi yaşamaktadır. Tenci sözcüğü Tencililerin atalarından daha önce burada yaşayan insanların verdiği bir ad olmasa gerektir. Ayrıca Tencik : Tarandıktan sonra tarakta kalan saçlar ve kadınların saçlarının ucundaki üç örgü veya karışık saç anlamlarına gelmektedir.
Ancak; bu ikinci tanımlama ile Tenci Köyü adının bir bağı olduğunu sanmıyoruz.
Tenci: Japon Prens Naka’ya (665-672) verilen ad “Tenci”dir.
Tenci ailesi üst tabakadan saray soylu bir Japon ailesidir.
Osmanlı ile başı hoş olmayan ve Rakka’ya zorunlu iskan edilen (1707) cemaatler arasında daha önce Aydın Livası Hüsrev Paşa Hanı’nda sakin olan bir Tancılu (kancılu olabilir notu var) Cemaati’nin adı geçmektedir. Tancılı Cemaati İfrazı Zülkadriye Türkmenlerindendir.
Ayrıca; Gazanhan’ın oğlunun adı da Tenci’dir. (1296-1297)
Ağcedağ Nahiyesi’ne bağlı Karye-i Tenci Ülya (Yukarı) ile ilgili 1560 Yılı Tahrir Kaydı:
“ Hass-ı Şahi neferan 14,
Hasıl-ı kısm-ı min el-humus bedel-i gallad 600
Karye-i mezbure memer-i nâsda olup ve mezkurlar kadimden dervişler ve dervişzadeler olup ayende ve revandeye hizmet idüp ark-ı çiftleriyle kâr ve kisb ider fukara olup hizmetleri mübadelesinde defter-i atikde avarız-ı divaniden ve tekalif-i örfiyyeden muaf ve müsellem kayd olmağın defter-i cedide dahi kema – kân muaf ve müsellem kayd olundular Sah.”şeklindedir.
Ağce Dağ Nahiyesi’ne bağlı karye-i Hasan Badrık maa mezra-i Tenci sülfa (Aşağı Tenci) neferan 26, hane 25, çift 10,5, bennak 14, mücerred 1.
TENCİ: Bu gün Fethiye Belediyesinin mahallesi durumunda olan yerleşim yerlerinin ikisinin adı Yukarı ve Aşağı Tenci’dir. Yukarı ve Aşağı Tenci daha önce köy statüsünde iken Fethiye’nin Belediyelik olmasından sonra mahalle statüsünü almıştır.
Tenci köyünün önemi tarihte Seyid Ali Sultan’ın makamlarından birinsin Yukarı Tenci köyünde olmasından ileri gelir.
Ulaşabildiğimiz kaynaklardaki Tenci köyüne ait bilgileri daha önce yazdık. Ancak; Yukarı Tenci köyünden olan ve Seyyid Ali Sultan (Kızıldeli) evlatlarından olduğu söylenen Hasan Akşahin Dede de atadan duyduğu bazı ayrıntılı bilgiler olduğunu söyledi.
Onun aklında tuttuklarından bize aktardıkları bilgiler şöyle:
Dimetoka’da türbesi bulunan Kızıldeli’nin ölümünün ardından Yukarı Tenci’ye gelen ailelerin evlatlarından olan Mehmet Ali ve Abbas Kızıldeli’nin dedeleri Hasan Badrık’ta oturmakta imişler. Bunlar birinci dünya savaşından sonra Antep’e göçüyorlar. Kızıldeli soyadını ise Hasan Badrık’ta iken alıyorlar. Antep şehrin bir mahallesine yerleşiyorlar. Bunların üç kardeşi Hasan Badrık’ta kalıyor.
Bunlar: 1-Kayacılar, 2-İbililer, 3-Aloğ Dedeler imişler.
GAACILER(KAYACILAR): Söylenceye göre bunlar eskiden taş heykeller ve benzeri şeyler yaparlarmış. Kayacı adı yaptıkları işten dolayı bunlara verilmiş. Bunlara ait olduğu söylenen Yukarı Akkol mevkiinde bu ocaklar günümüzde de bilinmektedir. Günümüzde Akaya soyadını taşımaktadır.
Akkayalar ve Ağkayalar diye de anılmaktadır.
Not: Dimetoka’dan Anadolu’ya gelen Kızıldeli taliplerinin bir kısmının Trakya ve Batı Anadolu’da adı Kayalardır. (Ali Aksüt)
İBILILER: Yukarı Tenci’de yaşayan dede soylu bir grup aileye İbililer deniyor. Günümüzde bunların soyadı Aydoğan’dır.
ALOĞ DEDELER:Kızıldeli evlatlarından Hasan Badrık’ta kalanlardan İsmail’in çocuklarından birisinin adı da Aloğ ve Alibay’dır.
Bunlar anlatılanlara göre cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Hasan Badrık’tan Yukarı Tenci’ye gelip temelli yerleştiler. Rus harbi sonrası alınan esirler Hasan Badrık’ın güneybatısındaki şimdiki Hamidiye köyüne ait susuz bir araziye yerleştiler. Burada oluşan köy Hamidiye’dir.
Tenci’nin Bugünü:
Tenci adı ve Tenci bağını kurduğumuz tarihsel verileri kısa kısa yazdık.
Tenci Köyü Malatya İli, Yazıhan İlçesi, Fethiye Köyü’ne bağlı bir mezra iken yakın zamanda köy olmuştur.
Tenci köy olduktan sonra, muhtarlığını devamlı olarak Seyit Ali Evlâtlarından Hüseyin Aydoğan Dede’nin oğlu Zilfikâr Aydoğan’ın oğlu Ali Asgar Aydoğan yapmaktadır.
Tenci Köyü’nden ve Seyit Ali Sultan (Kızıldeli) evlâtlarından olduğunu söyleyen Hüseyin Aydoğan Dede, bugün köylerinin 20 hane olduğunu, bir kısım akrabalarının Gaziantep’te, bir kısmının İstanbul’da, Almanya’da, Malatya İli Merkezinde oturmakta olduğunu söylemektedir.
Hüseyin Aydoğan Dede: Bizim taliplerimiz Suriye, Şam çevresinde, Irak’ta Halep çevresinde, Kuveyt’te, İran’da, Horasan’da diyor. Taliplerinin bir kısmının da Kerbela ve çevresinde oturan Türkmen oymaklarından oluştuğunu söylüyor.
Hüseyin Dede: Tarik / Asa ile on iki erkanlı cem yaptıklarını, sonbahar kış arası ise Abdal Musa Cem’i yaptıklarını söylüyor.
Abdal Musa Cem’i kısa süren, üç duaz-ı imam okunan “Kısır Cem” diye adlandırdıkları bir cem imiş. Köyde, on iki hizmeti düzenli olarak yürütmekte olduklarını söylüyorlar. Murtaza Aydoğan Dede, gerek yurt içinde gerekse Irak, İran, Suriye, Kuveyt gibi komşu ülkelerdeki Alevi – Türkmen olan taliplerine giderek cem yaptırmakta imiş.
Seyit Ali Sultan Türbesi’ne komşu Sünni köylerden de kurban kesmek ve ziyaret etmek üzere gelenler olmakta imiş. Bunlar: genellikle Şeyh Ali’nin müridlerinin bulunduğu Örüşkü, Hamidiye, Başpınar, Haraba, Ansır köylerinden ceviz, pestil, tavuk, çerez gibi adak ve kurbanlarla ziyarete gelmekte imişler. Şeyh Ali’nin etrafında toplanan müridler ise buraya keçi kurban ediyorlarmış.
Komşu Sünni köyler, özellikle hastaları ile Seyit Ali Sultan’a gelmekte, bir gece türbede ve evlerde yatmaktadırlar.
Eski Malatya’dan geçmişte Alevi olması muhtemel Sünni inanışlı hasta sahipleri de adaklarla türbeyi ziyaret etmekte imişler. Komşu Sünni köyler adaklarla ziyarete geldiklerinde adak dualarını Seyit Ali Evlatlarından dedelere okutmaktadırlar. Dışarıdan Sünni inançlı komşu köylerden: Çocuğu olmayanlar, hastası olanlar, değişik dilek sahipleri ve düşlerinde Seyit Ali Sultan’ı görenler adak adamaktadırlar.
Ayrıca Yazıhan ilçesine bağlı, geçmişte Alevi inançlı oldukları bilinen İriağaç Köyü’nde Ali Seydi Sultan Çeşmesi bulunmaktadır. Söylenceye göre başı sıkışan Seyit Ali Sultan: “Beni arayan çeşmenin gözünde bulsun” deyip bu bol sulu çeşmenin oluğundan içeriye girip kaybolmuş.
Geçmişte Alevi olan İriağaçlılar, Seyit Ali Sultan Çeşmesi çevresinde namaz kılarak, çevre Alevi köylüler de adak ve kurbanlarla gelerek Seyit Ali Sultan’ı ziyaret edip, anıp, kutsamaktadırlar.
Yine Yazıhan İlçesi’nin bir köyünün adı Dede Garkın’dır. Dede Garkın Köyü Tohma Köprüsünün bir-iki km. kadar doğusundadır. Bir dede ocağından isim alan bu köy için Tencili Hüseyin Aydoğan Dede: “Onlar bizim amca çocuklarımızdır” diyor.
Zeynel Abidin evlatlarından olup, Karaca Köyü’nde oturan İsmail, Mamoğ ve Ahmet Temiz dedelerin Tencili Seyit Ali Sultan Evlâdı olduğunu söyleyen Hüseyin Aydoğan Dede: “Başımız onlara bağlı” diyor.
Kızıldeli (Seyit Ali Sultan):
Dede Garkın halifelerinden sayılan Ali Seydi tarafından kurulan bir zaviye (küçük tekke) İriağaç Köyü’ndedir. Seyyid Ali Sultan Ocağı’na ait bir zaviye ise Yukarı Tenci Köyü’nde olup Kızıldeli adıyla anılmaktadır.
İriağaç ve Ali Seydi:
Fethiye’nin komşu köylerinden İriağaç, köylüleri, köyün çeşmesinin suyunun kesilmesi üzerine saf bir köylüye: “Suyun gözüne gir de bak” derler. Giren adam uzunca bir süre dışarı çıkmaz. Uzun bir süre sonra dışarıya çıkan adam: “İçeride iri ve kara bir yılan görüp bilincini yitirdiğini, dışarı çıkmakta ondan geciktiğini” söyler. Bir süre sonra yılan suyun gözünden çekilir. Su yeniden akmaya başlar. Halk bu kara yılan için o Ali Seydi’dir; Ali Seydi “Beni arayan burada bulsun” öğüdünü bırakmıştır diyor.
İriağaçlılar, eskiden Alevi inançlı imişler. Bir kısmı Hasançelebi ve Fethiye Köyü’ne göçmüş. Hasançelebi-Akmağara (Darıyeri) Dedeleri ile Fethiye’deki Ehmetcenler (Ahmet Çelebiler tespiti Hüseyin Şahin’e ait) İriağaçlı imiş.
Fethiyeliler’e göre Tenci’deki Seyit Ali ile İriağaç Köyü’ndeki Ali Seydi aynı kişidir. Ali Seydi ya da Seyid Ali söylenceye göre, Hacı Bektaş Veli zamanında bu yöreye gelen bir komutan olup, burada şehit olmuştur.
Hamza Aksüt’e göre Babalar Ayaklanması’na katılmış bir boy beyi olma olasılığı vardır.
Ali Seydi Dede Ocağı’nın taliplerinin çoğu Halep Türkmenleri içerisindeki Beğdili Boyu’ndandır. Dimetoka’daki Seyyid Ali (Kızıldeli) Sultan ile aynı kişi olamayacağı düşüncesi Hamza Aksüt’e ait.
Bazı kaynaklar Seyid Ali Sultanı, Hacı Bektaş Veli’nin oğlu sayarlar. Ancak; Hacı Bektaş Veli’nin ölümü 1271 olarak kabul görmektedir. Bu durumda Timurtaş’ın Hacı Bektaş Veli’nin oğlu olma olasılığı kalmaz. Yol evlâdı sayılır.
Timurtaş, (Seyid Ali Sultan) Şehzade Süleyman Paşa ile 1352 yılında Balkanlar’a geçip, Dimetoka’da Seyid Ali Sultan (Kızıl Deli) Dergahı’nı kurmuştur. Hacı Bektaş Veli’nin ölümünden sonra postnişin olmuş ve 1402 yılında ölmüştür. Bazı kaynaklara göre Fatih Sultan Mehmet, Sırbistan’dan esir alınan bir Sırp Prensesi ile kızkardeşini Dimetoka’ya gönderir. Seyid Ali Sultan da bu prenses ile evlenir. Bu evlilikten Balım Sultan doğar.
Trakya yöresini araştıranlardan Refik Engin’in Seyid Ali Sultan (Kızıldeli) ile ilgili bazı notları ise şöyle:
“Seyid Ali Kızıldeli Sultan yolu erkanına bağlı olanlara “Eroğulları” denir. Halk kendisine “Dağlı” der.
Seyid Ali Sultan döneminde kabilenin tümüne Kızıldeli denmiştir.
Dimetoka yöresindeki Kızıldeli Irmağı hem Seyid Ali Sultan’a hem de kabilesine ad olmuştur. Dimetoka’daki Kızıldeli Vakfı’nın 1402 yılından başlayarak padişahlarca varlığı kabullenilerek yardımlar yapılmıştır. Vakıf çevresinde vakfa bağla 24 köy bulunmaktadır.
Aren / Ahren adlı bir grup da halen Kızıldeli Ocağı üyesidir. Ayrıca; Trakya’da 68, Bulgaristan’da 3, Yunanistan’da 51, Anadolu’nun değişik yerlerinde ise sayısız birçok köy Kızıldeli ocağına bağlıdır.”
Toparlarsak “Seyid Hüseyin, Ataoğlu, Seyid Ali Sultan’dır.” “Hızırlâle lâkabı ile bilinir. Doğumu 1310, ölümü 1402’dir. Rumeli’ye geçiş tarihi 1397’dir. Dimetoka’da dergah kurmuş , canlar uyarmıştır. Dergah, Kızıldeli Irmağı kenarında güzel bir tepe üzerine kurulmuştur. Bu ırmağın adı sonradan Seyid Ali Sultan’a takma ad olmuştur.
Refik Engin’in Bedri Noyan’dan alıntı yaparak yazdıkları kısaca böyle.
Konu içerisinde İriağaç Köyü’nde Ali Seydi’yi yılan motifinde gördük. Yılan motifi bir gücün simgesidir. O, mitolojide Fırtına Tanrısı’na karşı durur. Bir Malatya kabartması, yılan ile Fırtına Tanrısı’nın savaşını canlandırır.
Yılan motifinin Ali Seydi’leşip bizlere kadar uzanması tarihteki bir çok mitolojik örnekle benzeşiktir.
KISACA TENCİ’DE İNANÇ
Yüzyıllarca aynı yerleşim yerinde yerleşik olmaları, köylerinde Seyid Ali Sultan’ın türbesinin bulunması, bu soydan dede ocağının varlığı, bir kısım dedelerin Karaca Köyü gibi yakın bir köyden olması, ekonomik güçlerinin yeterliliği gibi nedenlerle Fethiye ve Tencililer inançlarını bugüne taşıyabilmişlerdir.
Seydi Ali Sultan’a bağlı dedeler kendi köylerinde cem yaptırmaktadırlar. Fethiye Köyü’nde ise taliplerinin olmadığını söylemektedirler. Tenci ve Fethiye Köyü’nde yaşanan inanç uygulamalarından bazıları Hıdırellez Hediği yapmak, Şükriye Kurbanı kesmek, Muharrem Orucunda Uğundurma yapmaktır.
HIDIRELLEZ ORUCU
Eski Rumi takvimde kış doksan gündür. Bunun kırk beşi karakış kırk beşi zemheridir. Kara kışın bitimi ocak ayı içerisindedir. Bu, ocak ayının üçüncü haftasıdır. Ocağın yirmi birinde kışın zahmeti biter. Artık zemheri yani kışın rahmetinin yaşanacağı kırk beş günlük dönem gelmiştir. Bunun otuz beşinci günü ( son onuncu gününde ) Hıdırellez Orucu’na başlanır. Hıdırellez Orucu aslında yedi gündür. Fethiye ve Tenci’de bu oruç genellikle üç gün tutulmaktadır. Yedi gün olarak tutan da vardır. Gerek Muharrem’de gerekse Hıdırellez orucunda sahura kalkmak İsmail Aydoğan Dede’ye göre keyif sürmektir. Akşamdan yenilen yemek ile oruç tutmak Alevi öğretisine daha uygundur. Yemek akşamdan yenildiği için sahur sorunu olmuyor. Orucun açım zamanı genellikle beşbuçuk civarına denk geliyor. Hıdırellez orucu, olmayan dileklerin olması amacı ile tutulmaktadır.
Orucun üçüncü günü genellikle kömbe yapılır, çerez dağıtılır ve Hıdırellez Hediği yapılır.
HIDIRELLEZ HEDİĞİ
Hıdırellez orucunun üçüncü günü akşam üstü yapılır. Buğday, nohut, haşhaş tohumu, küncü karışımı bir büyük kazana konur, üzerine su eklenir kaynatılır. Belli kıvama gelince buna daha önceden havanda dövülmüş olan haşhaş ve küncü tohumu veya kayısı çekirdeği eklenir ve oruç açım sırasında komşulara dağıtılır. Dağıtım sırasında lokmayı alanlar: “Hızır kabul etsin” dileğinde bulunurlar. Şimdi terk edilmiş. Ancak yirmi yıl öncesine kadar Hızır Cem’i yapılıyor imiş. Hıdırellez’de hayvanların kuyruğunun ucu kısaca kesilir. Onlara iyi davranılır. Adeta onlara lokma verilirmiş.
MUHARREM ORUCU VE ŞÜKRİYE KURBANI
Muharrem Orucu, Fethiye ve Tenci köylerinde Anadolu Alevileri’nin tümünün tuttuğu zamanda tutuluyor. Muharrem orucundan önce aile son kez yıkanır “Gözel Allah’ım Muharrem Orucu’nu tutmayı bize de nasip eyle” dileğinin ardından tüm giysiler de yıkanır, temizlenir. Temiz gövde, temiz dilek, temiz giysi ve temiz ev ile Muharrem Orucu’na başlanır. Muharrem Orucu 12 gün tutulur. Oruç süresince tıraş olunmaz. Fazla besleyici gıdalar alınmaz. Etli gıdalar yenmez. Soğan başı bile kesilmez. Elma lokma olduğu için, yani kurban sayıldığı için yenmez. Cinsellikten kaçınılır. Bu süre içerisinde ne insan ne de hayvan canı incitilmez. Gül ve çiçekler koparılıp koklanmaz. Orucun yedisinde “çırakbağ” adı altında para ve yiyecek toplanır. Bu toplanan para ile orucun on ikisi bitince kurban alınıp kesilir. Bu kurban genellikle koçtur. Koç kesilirken üç ayağı bir araya getirilir. Bir ayak serbest bırakılır. Gözü bağlanır. “Bismillahirrahmanirrahim” “Tekbir-i Allahu Ekber, Tekbir-i Allahu Ekber, Tekbir-i Allahu Ekber, Kurban-ı Halil, Can-ı İsmail, Tekbir-i bıçak” denir.
Hz. İsmail’e inen kurban kabul oldu. Bu da on iki imamlar aşkına kabul olsun dileği ile bıçakla kurbanın boynu buluşturulur. Kurbanı Fethiye ve Tencililer, Seyid Ali Türbesi’nde keserler. Kurban artıkları uygun bir yere gömülür. Bu kurbanlarla, genellikle büyük kara kazanlarda bulgur pilavı yapılır. Bu kurbana Kerbelâ’da Ehli Beyt’ten Zeynel Abidin sağ kurtulduğu için “Şükriye Kurbanı” adı verilir. Bu kurbanı musahipli, musahipsiz herkes yer. Tencililer bu kurbana “Şükriye”, Fethiyeliler ise “Şükran Kurbanı” adını veriyor.
UĞUNDURMA
Muharrem orucunun onundan itibaren “Allah dileğimi yerine getirsin ya da hiç kimseye başka acı yaşatmasın” diyerek orucun on, onbir ve on ikinci günlerinde üç üzüm tanesinden başka bir şey yemeyerek oruç tutulurmuş. Bu şekilde Kerbela’da yaşanan acıya ruhen olduğu kadar bedenen de oruç tutan kişi katılmış oluyormuş. Şimdi Uğundurma orucu tutan yok. Fethiye ve Tenci Köyü’nde adak edenler:
12 gün Muharrem Orucu
3 gün Masumlar Orucu
15 gün de adakları kabul olsun diye oruç tutar ve böylece Muharrem ayını oruçlu bitirirlermiş. K
Ali Aksüt