Bir ölüm, bir kaza, ayrılık yada kavgaların ardından insanların “aklına insanlık” gelir. Bir bir sayıp dökeriz dağarcığımızdaki incilerimizi… “Ya insanız, ölümlü dünya. Hepimize yeter. Neden bu kavga, gürültü. Kalp kırma, kin, düşmanlık, eziyet ve tamah, açgözlülük, hır gür… Sevgi, barış, kardeşlik ve hakkaniyet var iken, ne dir bu derdimiz, paylaşamadığımız? Misafiriz, bu gün var, yarin yokuz. Kimseye kalmıyor bu dünya…” gibi.
Tabii, kendimizi, nefsimiz terbiye etmek, kendimize ayna tutup çeki düzen vermek için değil. Problemli olduğumuz “öteki” için bütün bunları ve daha fazlasınız sayıp dökeriz. Doğru, iyi, güzel ve aklı olan biz; cahil cühelalık, yanlışlık, çirkinlik, suç ve günahkarlık diğerlerinde.
Dedikya, bütün iyi güzel, başarılı, doğru düzgün olanları kendimize, kötülükleri, yalan, dolan ve hileyi diğerlerine atfederiz. “Hakikatten kendimize dair dediğimiz, kendimizi bildiğimiz gibi miyiz?”
Kendimizi bildiğimiz ve dışarıya karşı bildirdiğimiz gibi miyiz, sorusunu test için bir grup psikolog bir çalışma yapmış. Veriler aşağıda görüldüğü gibidir.
“ABD’nin Seattle kentinde psikologlar bir araştırma, deney yaparlar. Katılımcılara sorulan sorulara bir ile beş arasında bir seçenek sunarlar. 1-Çok kötü, 2-kötü, 3-orta, 4-iyi ve 5-çok iyi… şeklinde. Bu araştırma için elli denek belirlenir. “Onlara, duygu durumunuzu ve en son şoförlük deneyiminizi bu beş ölçekli seçenek arasında değerlendirir misiniz?” diye sorulur. Değerlendirmeler alınır. Elli kişilik denek içerisinden kırk beşi, duygu durumlarını ve en son yaptıkları şoförlük deneyimlerini bir ile beş arası ölçekte, 4-5 olarak değerlendirir. Yani “en son yaptığı şoförlük deneyimini de iyi ve çok iyi(4-5) olarak değerlendirirler.”
Elli kişiden beşi kötü ve orta olarak değerlendiriyor kendini. Bunu yüzdeye vurursak, 100 kişiden doksanı kendi duygu durumunu ve en son yaptığı şoförlük deneyimini %90 oranında iyi ve çok iyi olarak değerlendiriyor. 100 kişiden 10'nu, gerçekci değerlendiriyor.
Bu araştırmayı ilginç, şaşırtıcı ve eğlendirici yapan ise bu araştırma için seçilen kişilerin hastanede trafik kazasından dolayı yatıyor olmaları. Bu deneklerin geçirdikleri trafik kazasından dolayı çeşitli sakatlıkları var. Kiminin eli, ayağı yada kolunun alçıda olması. Trafik polisinin kayıtlarına göre, bu kişilerin yüzde altmışbeş civarı "en son şoförlük deneyimininde dolayı trafik kazası yapmışlar." Yine hastane yatan ve bu araştırmaya katılan aynı kazazedelerin yüze altmış- altmış beşi "en son yaptıkları şoförlük deneyimininden dolayı" trafik polisinin kayıtlarına bakıldığında görülmüş ki "ceza alabilecek" durumda."
Akıllar pazara çıkmış fakat, herkes dönüp dolaşıp kendi aklını satın almış.
Bu ise psikoloji / psikiyatrinin “insanların kendilerini ve yapıp ettiklerini, ortalamanın üzerinde gördüklerine” dair olan teoriyi doğruluyor. 2012 Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan psikolog Daniel Kahneman’ın teorisinin de başka bir açıdan ifadesidir bu “ insanlık hali.”
Prof. Dr. A.Baltaş, “verdiğim konferanslarda bende bu teoriyi test için şoförlük deneyimin ortalamanın üzerinde görenler el kaldırsın diye sorduğumda, neredeyse erkeklerin tamamının ellerini kaldırdığını görüyorum, el kaldırmayanların çoğu ise kadınlar,” diyor.
“Şirket yöneticilerine verdiğim seminer ve konferanslarda benzer bir soru olarak, "kendisini ortalamanın üzerinde iş idaresi ve pazarlamacı olarak başarılı bulunanlar el kaldırsın lütfen" dediğimde ise yine salonda bulunanların "hemen hepsi el kaldırıyor,” diyor.
Baltaş hoca salonun yüzde yüzünün kadın ve kız olduğu bir seminerde “kendisini, ortalamanın üzerinde güzel bulan kızlar ve kadınlar lütfen ellerini kaldırsın,” diye sorsaydı, sizce salon da el kaldırmayan kalır mıydı?
Yada şöyle bir soru sorulduğunda salonda bulunanlara, cevap ne olurdu sizce: “Kendisini ahlak, edep, onur, terbiye, dürüstlük… veya akıl ve zeka bakımından ortalamanın üzerinde görenler el kaldırsın “ diye sorulsaydı, sizce el kaldırmayan çıkar mıydı?
Paraya, bilgiye, siyasete, ekonomiye, askeriyeye ve bütünen toplumsal idareye hakim orta ve üst düzey bürokratlar ise her memleketin “ortalamanın üzerinde akla ve zekaya” sahip insanlarından oluşmakta. Bunlarsa yukarıdaki soruların tamamına el kaldıracak insanlardır.
Öyleyse bu acılar, sıkıntılar, adaletsizlikler, gözyaşları ve güvenlik tehditleri niye bu kadar yüksek? Mesela: “Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsünün (SIPRI) küresel askeri harcamalar raporuna göre, küresel askeri harcamalar, 2019 yılında 1,9 trilyon dolar.(Anadolu Ajansı) Bir adet F-35A savaş uçağı modelinin fiyatı 2020 yılında 82,4 milyon dolar. Üretici Lockheed Martin firmasından yapılan açıklamada da, üç yıllık bir süreç içinde 478 adet F-35’in üretimi ve teslimatı için 34 milyar dolara anlaşıldığı bildirildi.
Bir başka örnek, bir yazara göre, Avrupa’nın bir yıllık dondurma harcaması(13 milyar dolar) ile Afrikadaki içme suyu ihtiyacı büyük ölçüde çözülür. Bilim, teknoloji ve her türlü yenilikçiliğin icat edilip üretildiği Avrupa. Avrupa nüfusunun obezlik oranı yüzde elli üzerinde. Türkiye’nin ki yüzde otuz. BM'nin raporuna göre: 821.6 milyon insan, yani dünya nüfusunun yüzde 11 açlık çekiyor. BM'ye göre her yıl yaklaşık 6 milyon çocuk, yani günde 16 bin 500 çocuk yetersiz beslenme veya açlık sebebiyle hayatını kaybediyor. BM Dünya Gıda Programı'nın yaptığı çalışmalara göre dünyada açlık çeken bir çocuğun günlük ortalama gıda masrafı sadece 65 kuruş. (Petshop dünya pazarı cirosu 2017 yılı itibariyle 153 milyar dolar. Yalnızca ABD petshop pazar hacmi 57 Milyar dolar. Türkiye pazar hacmi 1 milyar dolar. Yani bu rakamlar evcil hayvanlar için bir yıllık harcama cirosunu ifade eder..)
Yani bir yanda çok fazla gıda almaktan dolayı obezleşen bir kıta ve bir yanda ise açlık sorunu yaşayan bir başka kıta yada insanlar. Bir doktora göre, obezliğin yol açtığı sağlık sorunlarının çözümü, tedavisi için yıllık iki trilyon dolar harcanıyor.
Sahi bunlar size (ortalamanın üzerinde zekaya sahip bir insanın)akıl işi gibi gözüküyor mu? Bırakın ortalamanın üzerinde olarak kendini tanımlayan bir zekayı, aklı; sıradan bir zeka bunları yapar mı? Yapıyor ama. Çünkü biz bildiğimiz, dolayısıyla -ötekilerine- bildirdiğimiz gibi bir biz, değiliz.
Son bir örnekle toparlamak gerekirse konuyu; Henry Lehman, 1844'te Alabama'da kurduğu işletmesine kardeşleri Emanuel ve Mayer'i de dahil ederek Lehman Brothers'ı kuruyor. İflastan önce bu yatırım bankasının çalışan sayısı 28.600'e yükseldi. 623 milyar dolar fonu olan şirket, 619 milyar dolar zarar açıklar ve 2008 yılında, 158 yıllık şirket batar. Lehman Brothers’ın 2000-2008 yılları arasında ki CEO’su Richard Fould’dur. Bu adam kendi ifadesine göre, bu sekiz yılda, yıllık 60 milyon dolar olarak toplam 480 milyon dolar maaş, prim vb. aldı. Şirket battıktan sonra ABD Kongresindeki ifadesinde, “şirketin batmasında kendi hatasının olmadığını söylüyor.” Şirkette son yıllarda ikinci bir muhasebe sistemi kullanarak zararın gizlendiğini ve kendisini kötü gidiş konusunda uyaran bir alt yöneticinin derhal işine son verildiği söyleniyor. CEO sakin sakin elindeki kalemi döndürerek bunlardan haberini olmadığını söylüyor.
Baltaş hoca şu üç şeye sahip olana “hata yaptım, siz haklısınız” dedirtemezsiniz, diyor. Hata yaptım demesi en zor, hatta imkansız olan insanlar: para, makam sahibi ve tanınmışlık özelliğine sahip olan insanlardır, diyor.
Cahiller Kendini Aklar, Kamiller Özünü Yoklar
İnsanların çoğunluğunun kendini ve kararlarını ortalamanın üzerinde gördüğünü, hatta dünya çapındaki bir şirket CEO’su Richard Fould gibi kendini ortalamanın üstü değil, işinin duayeni, dahisi olarak niteleyen ve aylığı beş milyon dolar olan bir insan bile 158 yıllık bir şirketi hem batırıyor, hemde kendisine olan güvende bir gıdım sarsıntı duymuyor ve tek bir konuda dahi hata yaptım, demiyor..
Sigmund Freud, bilincin arkasında, bilinçdışının egemenliği vardır, diyor. Bir başkası, insan rasyonel olduğuna inanan, en irrasyonel canlıdır, diyor.
İnsanlıktan bahsederken ana, baba evlat; büyük küçük, koru komşu, dost ahbap… konularında olduğu gibi iş hayatında da makamımızın bize sağladığı gücün yetkisinden dolayı pek fazla kendinize güvenip, kibirlenmeyelim lütfen... Ben biliyorum, ben yaparım yada yaptım oldu(ben doğru-o eğri, ben iyi-o kötü, ben haklı - o haksız) derken - bütün bildiklerimizi - bir kez daha Dertli Divani’nin: Cahiller Kendini Aklar, Kamiller Özünü Yoklar, dizelerindeki ibare zemininde düşünmeyi ve olaylara bakmamızı kendimize salık veriyorum. Çünkü bildiğimiz gibi değiliz; bu bir insanlık halidir!..
Birde burdan bakalım.
Aliseydi Sevim
Kasım 2020