RESİM ALBÜMÜ İÇİN BU SATIRI TIKLAYINIZ
İNSAN VE ASLAN
Bir iki ay kadar önce bilgisayarımın bozulduğunu, bir haberin gecikmesi sebebiyle yazmıştım. Bunun üzerine değerli arkadaşım Seyit ÇAĞLAR, “o bilgisayar senin Fethiyeliye hizmetinin bir aracı, fotoğraf makineleri ve video gibi.” Bu bilgisayarı da bizler almalıyız, demişti. Ben talep etmemiş olmama rağmen sağ olsun, bunu temin için ilan asmadan falan bahsetti. Bunun üzerine, başka bir değerli arkadaşım, “bilgisayarın fiyatını öğren, ben alayım, ilan asmana gerek yok,” demiş.
Bende, Casper firmasından bir bilgisayar seçtim ve özellikleri ve fiyatını belirten internet bağlantısını gönderdim- o seçtiğim bilgisayar 12.900.tl idi.. Bu arkadaşım Seyit’e, “ismimi yazmasın” deyip, bilgisayar fiyatı olan 650 EURO’yu Seyit’e vermiş. O da yılbaşına buraya gelen bir başka değerli arkadaşım Yusuf ALTUN ile bana yollamış bu parayı.
Bende 650 EURO yu bozdurdum, ürünü sipariş ettim. Ürün elime Windows kurulmamış olarak geldiğinden, Windowsunu da bir bilgisayarcı arkadaşıma kurdurdum. Bilgisayarımızı kuran Tayfun arkadaşıma da teşekkür ederim.
Bilgisayarın satıcı firmadan, Casper’dan aldığım fatura ve EURO’nun bozdurma dekontu bu sayfaya verdiğim bağlantıdan gözükebilir. Bilgisayar Masaüstü bilgisayar; fakat kasası olmayan türden. 10-15 yılda çok şey değişmiş. Bilgisayarın kasasında ne varsa, Laptop kalınlığında monitörün arkasına eklemişler. Eskiden el kalınlığı kocaman Hard Diskler, hafıza var idi, şimdi fotoğraf makinesi kartı kalınlığında ve SSD özellikli, daha hızlı bir karta dönüşmüş, hafıza. 11. nesil vb.
Bir hoca(imam değil): “Yalnızca kendisi için yaşayan ın ölümünden, dünya kazançlı çıkar.”der. Hepimiz faniyiz: Ölümlü, kalıcı olmayan, geçici olanız… İnsan toplumsal bir varlıktır. Toplumun bize karşı olduğu gibi bizimde topluma, öteki insanlara karşı sorumluluğu var. Kendiliğinden oluşmuş bir hizmet var, Fethiyeli için. Bu yapılan hizmete de maddi olarak, fotoğraf makinesi, video, pil vb… olduğu gibi şimdide bilgisayar olarak destek olan değerli Fethiyeliler var. Benim ki sana, seninki bana şeklinde paslaşarak yapılan bir iş, hizmet. İlk fotoğraf makinesini ben, 2003 yılında, 300 mark yada euroya almıştım. Sonrasının hikayesi ise ortada. Yani ben haber yapmaya başlayalı 20 yıl geçti. İsmime ait www.aliseydi-sevim.com sitesinin varlığı ise 2025 de 20. yıla ulaşacak.
Başlangıçta yaptığımız işe “kaka” muamelesi yapıldı-birileri tarafından-; fakat şimdi çoğunluk hayırlı iyi bir işi olarak görüyor bunu. Bu hizmette, o makinelere verilen her kuruş ile olduğu gibi şimdi de bilgisayara verilen bu 650 euro, Fethiyeli ye hizmet olarak geri dönmekte. Görünüşte, ismen bana yapılan, aslında bütün Fethiyelilere yapılmış bir(er) ikram ve hayır iş oluyor.
Bu değerli arkadaşlarımıza yaptıkları her kuruş için teşekkür eder, kazançlarının katlanarak artmasını ve o kazançlarını kendileri, aileleri ve toplumun hayrına kullanacakları mutlu bir hayat dilerim.
Bir değerli arkadaşımız, abimiz, hakikaten ben onu severim, sayarım; sanırım oda beni sever; muhtemelen 2013 makine kampanyasında idi: “Yalnızca ben o makineyi alırım, mesele o değil, ben istiyorum ki 5’ine, 10’una bakmadan herkes katılsın, bundan dolayı ben vermeyeceğim, hem yalnızca biz mi varız,” şeklinde mealen böyle söylemişti. 2008-2023 yılları arasında yapılan “makine” kampanyalarına bu arkadaşımız bir defa katkı sağladı. Allah hayrını kabul etsin.
Bir çok arkadaşımız ve büyümüz var. Toplum yararına siz ondan para isteyin, hele bir isteyin de görün!.. O size ne sonsuz projeler üretsin, versin. Baba mekanik bir cihaz değil ki, bu sonu gelmeyen konferans konuşmasını dinlememek için düğmesine basıpta, sesini kapatasın, bu gibilerin...
Sanırım 2008 kampanyasında, dernek binamıza makine için ilan asılmıştı. Ahmet (ASLAN) baktım ki günler, haftalar ve aylar geçiyor biriken tutar artmıyor. Kampanyayı sürdüren arkadaşa,”gerekli olan ile biriken tutar arasında kaç euro var dedim: 400 euro dedi; indirin askıdan dedim ve 400 euro’yu verdim, dedi.” Sitemizin sağ sütunundaki kayan yazılarda, katkı sağlayanların isimleri yazılı.
İnsanlar bu böyle değil şöyle, şöyle olmalı derken, tasarılarının uygulanabilirliğini dikkate almıyorlar… Konuşuyorlar. Okul yapım sürecinde aklımda kaldığı kadarıyla bir dernek yetkilisi 435 posta kutusu var Fethiyelilerin, Berlin ve Münih hariç demişti. O halde 650 çalışanımız var mıdır diye sorulursa, fazlasıyla vardır diye cevap verilir.
Yukarıda sürekli projelerden bahseden şu arkadaşımızın pozisyonun testi için şu kurguyu yapalım… Yaşı büyük yada küçük olan bu 650 çalışan böyle bir iş için “bir” euro’sunu esirger mi? Esirgemez. Bu gibi insanlardan biri; öyleyse her çalışan bir defa bir euro versin, 650 euro bir araya gelsin, bundan sonra ben de Fethiyelinin bir işine tek başıma üç bin euro katkı sağlayacağım, dese inanır mısınız? Bu hesap, proje sizce gerçekleşebilir bir proje, tasarı, fikir mi? Bence değil. Halkımız ne der: “Dereye su gelene kadar kurbağanın gözü patlar…”
Bir başka örnek verelim. Mesela mezarlıklar için yapılan çeşme, sulama sistemleri, kaldırım taşları ile yol yapımı, çiçeklendirme iş ve işlemeleri hususunda, her oturduğu yerde muhalefet ederek: “yollar şuralardan gitmeliydi, çeşmeler buralarda değil şuralarda olmalıydı…” gibi başı sonu olmayan laflar eder. Durdurmak imkansız. Mezarlıklar konusunda toplanan yardım listelerine baktım ve yetkili birinden de sordum, beş kuruşluk katkı da yapmamış bu “yalnızca yaşı büyük” zat. Ona: beş kuruş vermedin de niye on kuruşluk konuşuyorsun, derseniz? Oda şeyi dik tutmak adına, siz bu çeşmeleri buradan çıkarıp şuraya, yolları da buralardan kaldırın şu şekilde yapın… vb. o zaman ben 500-1000 euro değil 10.000 euro vereyim, diyebilir.
Bu tiplere bende bir fıkra ile karşılık vereyim. “Adamın biri gümrükte bir çanta dolusu saat yakalatmış. Gümrük memuru: “bunlar ne,” demiş? Adam pişkince: “kuşyemi,” demiş. Gümrük memuru: “bunlardan kuşyemi mi olur,” deyince, adamımız: “Vallahi ben götürüp önlerine atacağım, yerseler.” demiş.”
“Bu saatleri yiyecek” böyle kuşlar var mıdır?
Resmi kurumlar doğrudan mal ve malzeme olduğu gibi kimi zamanda nakti yardım da yapar. Bir kurumun yaptığı kişi başı nakti yardımların rakamlarını bilirim. Bu 400 ile 1000 tl arasındaki bir rakam, üç beş ayda bir. Yardım alan kişilerin bazılarını da tanırım. Bir gün iki şahıs geliyor, yardıma karar verecek yetkili yok. Beklerken öğlen oluyor ve ikisi de parkta birer kebap dürüm yiyorlar. Bunu da birileri görüyor ve bunları horlayan bir dille ifşa ediyorlar. Dürüm bugün 28.tl. Bu dürümü çok görüyorlar.
Deyim çoktur bizde, “Fakir fakirliğini bilse fakir olmazdı.” gibi. O fakirin öncelikli olarak tuza gaza ihtiyacı var; bu doğru, fakat o da insan senede bir iki kere dürüm yeme hakkı da yok mu, bu gibi insanların?
Değerli arkadaşım Ahmet ASLAN, sanırım 2022 de bana, eşinin kurban adağı olduğunu ve pandemi dolayısıyla bunu gerçekleştiremediğini, sonunda ise bu kurban parasını hayır olarak dağıtmak istediğini söyledi. Kurban bedeli olarak 300 euro göndereyim, ihtiyacı olanlar verelim dedi. Bende isim listesi gönderdim, kararı sen ver, dedim. Ben şunu şunu düşünüyorum dedim. Konuşmalarımın içerisinde 3 kişiye yüzer vermek yerine bozduralım, ellişer euro olarak 6 kişiye verelim dedim. Ahmet, “yok Aliseydi, madem bir hayır yapıyoruz alan sevinsin, üç isim olsun dedi.” Öyle yaptık. Verilen kişilere de, Ahmet’i gördüğünüzde yada yakınlarının yanında bu durumdan bahsedin ve teşekkür edin ki, hayrının dağıtıldığını bilsin dedim.
Bir kurgu(uydurma) yapıp Ahmet’e, 100 euro verdiğin falan, ertesi gün Malatya’ya gitti, damat traşı olmuş, ayakkabısını boyatmış, bir buçuk döner yemiş, bu akşamda eve iki bira ile gitti. Adam duldu, “bir dedikoduya göre” belki bu paranın iki üç yüz tl’sini de, şehirde “üç noktalı” bir alana harcamış olabilir desem. Ahmet yüksek bir ihtimalle, “helal olsun, bir insanı bir gün sevindirdim” der, kendisini mutlu hissederdi.
Adam batakçı değil. Ekmek, aş; elektrik su, kira vb. gerekli ve zorunlu bir insan için; fakat bu gibi insanların beylik deyimle “Felekten bir gece çalmaya” da hakları yok mu? Bu parayla yapamazsalar hangi parayla ve ne zaman yapacaklar bu bayramlık eğlenceyi?
Bir başka örnek. Sevip saydığım değerli bir insandır Yusuf abi. Aziz oğlu Yusuf Erol. Bir akrabası vefat ediyor, eşi olan hanım hiçbir maddi geliri olmadan, bir bakıma ortada kalıyor. Rahmetlinin sigorta kaydı var. Bu abimiz gidip, eksik günlerini toplatıyor bedelini ödüyor. Kadını emekli ediyor. Ona bir güvence sağlıyor. Duyduğum kadarıyla, bu tutar 25-26 bin tl. 2020 yılında euro o zaman 6,6 - 6,8 arası. Yani dört bin euro denginde bir tutar bu.
Kimsesizlere kimse olabilmenin ne demek olduğunu, kimsesi olanlar bilmez. Onu onlara sormayın. Bunu kimsesizlere, çaresizlere, felek vurgunlarına, düşmüşlere soracaksınız. Çünkü bunun, en gerçekçi cevabını onlar bilir.
Hani denir ya: Adam buraya iki sitil bir mitil ile geldi; şimdi katarlara sığmaz servet sahibi oldu. Topluma bir faydası var mı? Yok.
2022 ekim ayından bir örnek vereyim. H.K.’nun kapısana bir traktör kırılmış odun boşaltıldı. H.’ye: “kaça aldın dedim? 200 EURO verdim Aliseydi abi, oduncu daha fazla ederdi; fakat sana bu fiyat dedi,” dedi.. Bunu söylerken, ısınma konusunda bu yıl gönlü rahat ve gözleri parlayan, kendini güvende hisseden bir insan vardı karşımda. Her ideal, proje gerçekleştirilebilir değildir. Topu taca atmayalım. Bu az şey mi?
Başkaları için, kamu, toplum yararı için bir şeyler yaptığınız oranda toplumda bir ağırlığınız ve varlığınız olur. Bir misal verelim. Rahmetli (Rebeyin) Battal YILMAZ. Allah rahmet eylesin. Ne zamanki toplum yararına olan alanlara, dolayısıyla okula, Cem Evine, Düğün Salonuna… vb. para harcamaya başladı, o tarihten sonra toplumda varlığı ile ön plana çıktı. Birileri, rahmetlinin cebinden çıkanların tamamı buralar gitmemiştir diyebilir. Bunda haklı da olabilirler. Fakat rahmetlinin cebinden çıkanın, önemli kısmı o alanlara harcandı. Burada anılmasının ve toplum nezdinde var olmasının sebebi bu.
Eskiler, bu gibi hayırsever insanlara “anasına babasına rahmet” o, adam / kadın böyle bir insandı derdi. Demeye devam etmeliyiz ki, bu kişilerde çocuklarına yapıp ettikleri ile örnek olsun ve kendilerinden sonra, çocuklarının ( ve kendilerinin) yaptıklarından dolayı hayırla anılsınlar. Bunlar yüksek erdemlerdir. Önemli değerlerdir.
Şahsiyetin oluşumu iki ana etmene bağlanır. Biri çevresel etkenler; diğeri biyolojik, genetik etkenler. Anne karnından, yirmili yaşlara kadar olan gelişim sürecinde, dış ve iç etkenlerden hangisinin etkisine kişi daha çok, baskın olarak maruz kalıyorsa, o yan bu şahsiyetin oluşumunda daha bir belirleyici rol oynar. Fakat; her halükarda iki yanın etkileşiminden meydana gelir şahsiyet.
Aynı genetik yapıya sahip olmalarına rağmen(tek yumurta ikizi olup çocuklukta birbirlerinden ayrılan, ikizler üzerine yapılan araştırmaya göre), farklı bölge ve ülkelerde, farklı kültüre sahip ailelerde büyütülen tek yumurta ikizlerinin, şahsiyetinde farklı özellikler görülmüş. Yeme, içme, inanç, siyasi görüş… değerler ve hedeflere dair, farklılıklar tespit edilmiş.
Hatta, psikopat geni taşıyan bir insanın, katil mi yoksa bilim ve sanat adamı mı olacağı üzerinde çevrenin büyük, hatta belirleyici etkisi olduğu ileri sürülmekte. İnsanı insan yapan, beynin ön lobu dur. İnsanın ahlak, vicdan ve insanı duygulanım merkezi bu bölgede, amigdaladadır. Psikopatın beyninin bu bölgesi gelişmemiş, normalin oldukça altı yada sıfır seviyesindedir. Bu sebepten dolayı, bu kişiler korkmaz, acımaz, heyecanlanmalar. Bir insanı marketten almış olduğu tavuk gibi hiçbir heyecan duymadan doğrarlar. Kavga ve savaşlarda en ön planda korkusuzca, kurşunlara karşı yürürler. Fakat bu biyolojik kusurlu psikopatlar dahi iyi bir çevresel koşullarda, yetiştirilirse, bunlar arasında büyük bilim ve sanat adamları çıkabilir. Bir ameliyat yapacaksın, yani insana neşter vuracaksın, santimetrelik, milimetrik çerçeve de kesimler yaparken hem kanları göreceksin, hem de elin titremeyecek. Psikopat kesimden, kandan dolayı heyecanlanmadığından, kasaptan alınan eti doğramanın yada duvardaki bir çiviyi sökmenin sakinliği ile o ameliyatı, heyecan olmadan yapabilir.(Buna rağmen suça yönelme potansiyeli hep vardır, psikopatın.)
Şahsiyet(kişiliğin) oluşumunda iki ana faktörün belirleyici olduğu kabul edilir. Biyolojik, genetik faktörlere dair olan yan ile çevresel etkenlerin rolü. Biyolojik(içsel) yanı ifade etmek için hulk, huy, cibilliyet, mizaç, fıtrat… gibi kavramlar ile ifade edilen yan; çevresel(dışsal) etkenlere dair olan ise (mekan ve zamana göre değişen) öğrenilen ve öğretilen kültürel, tarihsel, inançsal, siyasal, örgün öğrenim/öğretim, gelenek, görenek ve adetler… ile ifade edilen yan.
Yukarıdaki hazırlığı, temellendirmeyi, “çevresel faktörlerin” şahsiyetin oluşumu üzerindeki etkisinin altını çizmek için yaptım. Konuyu açmak için, ülkemizin önemli değerlerinden bir düşünce adamının anısını, biraz kurgulayarak aktarıyorum. Üstat: “Yarıyıl tatilinde aldığım karnemde ki kırık notları hile değiştirdim ve iyi notlara dönüştürdüm. Bunu ise ablama söyledim. Ablam anneme söylemiş. Akşam babam işten geldikten sonra ise yemekte annem de durumu aile ortamında babama söyledi. Babam bunu işitince: “Hanım… hanım sen ne diyorsun?.. Bir Cündioğlu, böyle şey yapmaz. O çalışır, çabalar hakkıyla iyi notlar alır ve her yıl sınıfını iyi derece ile geçer”dedi, diyor. Bu gibi durumların yaşanmasının ardından, bir süre sonra babam bir kıssa, bir hikaye anlatırdı. Anlatılan hikayedeki adamın biz olduğumuzu ve o hikayedeki adamın değerlendirilmesinin de, bizim değerlendirilmemiz olduğunu anlardık, diyor. Cündioğlu, ailenin soyadı. Rahmetli öyle bir: “siz bir Cündoğlu’sunuz,” derdi ki, sanki yüzlerce kişiden oluşan bir aşiretten ve onların asırlık gelenek ve göreneğinden bahseder, gibi söylerdi bunları. Oysaki sağdan saysan beş altı kişiden oluşan küçük bir aileydik,” diyor.
Hatırlayalım: Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Yada: Bir Türk cihana bedeldir, ibarelerini. Gerek aile, gerekse ulus, devlet kuruluşundaki dil benzerdir. Çünkü; camialar(topluluk), cemiyet(toplum-devlet) ler mitos ile ile kurulur. Yani hikayeler ile. Hikayeler inançlara, inançlar alışkanlıklara, alışkanlıklar ise yaşantılara dönüşür. Hikayeler, muhayyile ile oluşturulur ve duygular ile pekiştirilerek inançlaşır.
Böylelikle kişilerden başlayarak ailelere, kabilelere, her türlü topluluklar ile ülkenin tamamını kapsayan topluma ortak bir kimlik verilmeye çalışılır… O zaman ve mekanda itibar gören, inanç ve düşüncelerden esinlenerek bir değerler zemine dayandırarak insanlara- aile, topluluk ve toplumlara- yüksek bir ortak hedef verilir. Biz bir Cündioğlu’yuz, Sefer oğullarıyız, Ateş oğullarıyız, Fenerbahçeliyiz, X partiliyiz, Müslümanız, Türküz, Almanız… gibi.
Biz (...) dürüst insanlarız- tırnak içerisindeki üç nokta yerine soyadınızı vb. koyabilirsiniz. Böyle diyer diye bir aile kültürü oluşturabiliriz. Hakka ve hukuka riayet ederiz. Elimizle koymadığımız almayız, Sırrı faş etmeyiz. İki yüzlü olmamaya büyük özen gösteririz. Bizim ailenin sofrası yerdedir. Bir kuru ekmeğini dahi bir başkasıyla paylaşmayı sever. Kimsenin malında, namusunda gözü yoktur. Toplumun yararını kendi yararının önünde görür. Çalışkandır. Çalışır çabalar kazanır, kazancını bir kısmını da öksüzle yetimle muhtaçla paylaşır… diyerek örnekleri çoğaltabiliriz.
Bu gibi ilkeler, değerler ve hedefler, “ben insanım” diyen her insanda olması gereken erdemler değil midir? Anam, babam ve ben ve -diğer insanlar-yakınlarım böyle olsalar, ben onların bu özellikler ile gurur duyarım. Kim istemez böyle böyle olmayı?.. Bunlar aklidir, ahlakidir, inançsaldır, ideallere dairdir, her insanın içerisinde olmasını arzuladığı uktedir, özlemdir… Özetle insansaldır!
İneğin, kedinin, köpeğin, maymunun… bazen övünerek kendimizi benzettiğimiz ormanların kıralı aslanın, insana dair söyediğimiz vasıfları var mıdır? Mesela aslan çiftleşirken bir ahlaki kuralı dikkate alır ve bu işi gizler mi, aslanda vicdan, adalet, hakkaniyet, paylaşımcılık, kendini aslan türünün istikbali için bir amaca feda etmek gibi idealleri ve hoşgörü, nezaket, zerafet, terbiye, edep… vb adab-ı muaşeret kuralları var mı? Yok… Yok çünkü, ormanların kralı da olsa aslan, “hayvandır.” İnsan mertebesinde değildir.
Erkek aslan ne yapar? Avlanır, yer içer, dinlenir, uyur uyanır, dönemi geldiğinde çiftleşir ve böylelikle - diğer bütün hayvanlar gibi- türünün devamını sağlar. Onun cenneti budur… Gün gelir emri hak vaki olur ve bu dünyaya gözlerini yumar aslan baba… Her halde çocukları rahmetli için şöyle der: “Doyasıya yedi içti; bir eli karacada bir eli ceylanda idi. Ağzının tadını bilir di. Yakaladığı avları önce kendi yerdi, tıka basa! Kendisi doyup usanıp avı bırakmadan yada zorla, boğuşarak diğerleri bu avdan, pay alamazdı. Rahmetlinin “elinden” sayısını hatırlamadığı kadar çok, nice “buluğa yeni ermiş” ve nice altın yeleli “yetişkin” dişi aslanlar geldi… geçti. Atamızın gözünde hiç bir şey kalmadı, hiç bir şey. Dolu dolu yaşadı. Rabbim gani gani rahmet etsin. Toprağı bol olsun; ışıklar içerisinde yatsın!.. Basbayağı aslandı. Aslan gibi yaşadı ve aslan gibi öldü.
Koç içinde, koyun içinde, boğa içinde, inek içinde, horoz içinde, tavuk içinde benzer şeyler söylenebilir. Fakat insan hayatı bundan ibaret olamaz… İnsan kendine bundan ibaret bir hayatı yakıştırmamalı. Yakıştırırsa kendisini koç - koyun, tosun - inek, horoz - tavuk… mertebesine indirmiş olur…
Dikkatinizi çekerim, aslan yalnızca kendisi için yaşadı. Aslan gibi yaşayan insanlar, aslandan farklı olarak -geriye- taşınır, taşınmaz ve nakit bırakır. O da mecburen kendi varislerine kalır. Kendilerinin hayrı -yalnızca- kendilerine olan bir daire içerisinde dönüp, bu dünyaya bir biyolojik canlı olarak gelir ve geriye bunlar “bedenlerinin yapısından dolayı” biyolojik atık bırakarak giderler.
İnsan, kendi varlığının ve kendi dışındaki türünün-insanların- ve içinde yaşadığı dünyanın, alemin (ve bunların geçiciliğinin -değişim ve dönüşümünün-, dolayısıyla zamanın) farkında olan ve hayatın anlamının kendi hayvani yanını tanıma ve bunu aşan, diğer insanlar ve bütün alemle, onları da gözeterek uyumlu bir şekilde yaşamak olduğunu kavrayan tek -ussal- canlıdır. Bu ise insanın, kendisini düşünmekle birlikte diğer insanların yararını, havanın suyun, taşın toprağın dengede olabilmesinin gereği olarak, onun kendine bir hedef oluşturmasına ve bu hedef için gerektiğinde fedakarlık yapmasını zorunlu kılmakta.
Üstadın babası: “Bir Cündioğlu böyle yapmaz: o bir Cündioğlu” derken, aile üyelerine olduğu gibi kendine de bir rol atıyor. Ayağını üzerine bastığı sağlam bir zemin ve bu değerleri referans alarak oluşturulan bir hedef, ideal ile -kendisini ve ailesini- angaje ediyor. Bunu dillendirerek, uygulayarak ve uygulamayı kontrol ve disipline ederek, topluma bir irade beyanında bulunuyor. Kendi özünden kaynaklanan bir motivasyonla, fiille toplumla bir akide giriyor.
Öğrenme sözden çok uygulamayla, rol model olmakla gerçekleşir. Fille ve yapıp edileni iyi duygular ile ifade ederek pekiştirmeyle kalıcılaştırılabilir… Kişi kendisine (ailesine) sürekli bunları telkin ederek kendi(leri)ni dönüştürüp, ailesine ve çevresine örnek oluşturabilir.
Biz (...), deyip kendimizi iyi duygu ve düşünceler ile anılan, bu gibi değerler ile tanımlayarak yaşayan ve sonunda ise anlamlı bir mazi bırakarak bu dünyadan göçen bir insan yada “o ormanların kralı aslan gibi yaşadı ve geriye yalnızca biyolojik bir atık bıraktı, gitti” dedirtebiliriz. Aslanın böyle bir seçeneği yok; fakat insanın var.
Karar bize kalmış…
Aliseydi
Ocak 2023 / Fethiye