SEYYİD ALİ SULTAN
Seyyid Ali Sultan, Kızıl Deli Sultan olarak da bilinir (ü. 14.-15. yüzyıl), Alevi-Bektaşilerce büyük velilerden sayılan derviş.
Yıldırım Bayezid döneminde Horasan'dan Anadolu'ya geçerek Rumeli'nin fethine katıldı. Edirne, Dimetoka (bugün Dhidhimóteihon) ve yöresinin alınmasında yararlıklar gösterdi. Dimetoka'da bulunan tekkesi Bektaşiliğin en önemli tekkelerinden biridir.
Kahramanlık ve efsanelerle dolu yaşamına ilişkin öyküler Vilayetname-i Seyyid Ali Sultan adlı çalışmada toplanmıştır. Bu kitapta anlatılanlara göre Seyyid Rüstem Gazi adındaki bir alperenle birlikte Rumeli'yi fetheden Seyyid Ali Sultan, Müslümanlaştırma Bektaşi kültürünü yayma hizmetleri yapmıştır. Hakkında ayrıntılı yazımız mevcuttur.
Kınıklar, Oğuzların boylarından biri.
Yerleşim yerleri
Kınık, İzmir ilinin bir ilçesi.
Kınık - Afyonkarahisar ilinin Dinar ilçesine bağlı bir belde
Kınık - Antalya ilinin Kaş ilçesine bağlı bir mahalle
Kınık - Bursa ilinin Büyükorhan ilçesine bağlı bir mahalle
Kınık - Tokat ilinin Almus ilçesine bağlı bir belde
Kınık - Afyonkarahisar ilinin Sandıklı ilçesine bağlı bir köy
böyle devam eder gider. Yani Anadoluda çok fazla yerleşim yeri bu adla anılır.KINIK ve ÇEPNİ özbeöz Türkmendir . OĞUZ boylarının 24 boyundan ANADOLU ya gelen önemli TÜRK boyudur.Diğer boylarındanda vardır ancak, bu iki boy ağırlıklı Anadoluya 1071 Malazgirt Savaşından sonra Galip gelen ALPARSLAN ın Anadolu Kapılarını Türkmenlere açmasıyla olmuştur. Şöven dille değil _ tarif etmek gerekirse KINIK ; beyaz tenli , ÇEPNİ; buğday tenli orta boy üstü yapıdadır.
Etimoloji
"Oğuz" daha doğrusu "Oguz" sözünün yapısına dair birçok görüş vardır. Etimoloji açıklamalarından birisi şu şekildedir: Ok+u+z "Oklar; boylar".
"Oğuz" sözü, kendi orijinal yapısı yanında, tarihte birçok şekilde kullanılmıştır. Bizanslar "Uz" der, Araplar "Guz" der.
Teşkilat
Türk-Oğuz geleneklerine göre idarî ve sosyal teşkilat, ikili bir yapı oluşturmaktaydı. Bu geleneğe uygun olarak Oğuzlar, Bozoklar ve Üçoklar olmak üzere on ikişer boydan iki ana kola ayrılmışlardı. Her boyun, idarî ve sosyal mevkilerini yansıtan orun ve ongunları vardı. Yine Oğuz geleneklerine göre Bozoklar hâkim unsur, Üçoklar ona tâbiydi.
24 Oğuz boyunu önce iki kolda (Bozoklar ve Üçoklar) daha sonra Oğuz Han'ın 6 oğluna ve son olarak da onların 4 oğluna ayırmaktadır. Listelerin kaynakları, Kaşgarlı Mahmud ve 14. yüzyılda yaşayan Reşideddin'e dayanmaktadır. Reşidüddin 24, Kaşgarlı Mahmut ise 22 boy saymaktadır.
.
Oğuzlar, Türkiye, Azerbaycan, Türkmenistan, İran, Irak, Suriye, Mısır ve Balkanlarda (Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Sırbistan) yaşayan Türklerin atası sayılmaktadır.
Oğuzlar tablosu
Destanlara göre Oğuzlar Oğuz Han'ın 6 oğlu ve onların 4'er oğlundan meydana gelmişlerdir. Meydana gelen bu 24 boyun ayrı adı ve unvanları vardır. Bu bölümleme Oğuz Kağan Efsanesi'nden kaynaklanmaktadır
Bu boyların Bozoklar ve Üçoklar olarak ikiye bölünmesi ise daha sonradır. Bu iki ana kol arasında çıkan anlaşmazlıklar, boyların bir kısmının batıya göçmesine neden oldu. Bir kısmı da Göktürk Devleti'nin kurulması ve Ötüken'i işgali nedeniyle batıya göçmüştür (6. yüzyıl). Kalanlar Göktürk egemenliği altına girmiştir.
630'da ilk Göktürk devletinin zayıflayıp Çin kontrolü altına girmesiyle tekrar birleşmeye başlamışlarsa da İkinci Doğu Göktürk Devleti kurulunca fazla direniş gösteremeden tekrar egemenlik altına girdiler (7. yüzyıl sonları). 745 yılında İkinci Doğu Göktürk Devleti de yıkılınca batıya ve Çin'e göçmüş birçok Oğuz Boyu da Ötüken'e geri dönerek Kutluk Bilge Kağan'ın kurduğu Uygur Devleti çatısı altında birleşti. Altayların batısındaki ve Tanrı Dağları bölgesindeki Oğuz toplulukları ise Gök Türklerin batı kolu olan Türgiş ya da Türkeş Kağanlığına bağlı olarak varlıklarını sürdürdüler. 10. yüzyılda Hazar Denizi'nin doğusunda Oğuz Yabgu önderliğinde ilk devletlerini kurdular.[kaynak belirtilmeli] 1000 yılında Kıpçaklar tarafından yıkılan bu devletten sonra Oğuzlar ikiye bölündü, bir kısmı kuzeye giderek bugünkü Kırım, Kazak, Bulgar ve Tatarların atası oldular; bir kısmı da Selçuk Bey önderliğinde güneye indiler, İslamı kabul edip İslâm orduları hizmetine girdiler. Doğu'daki Oğuz kitlelerinin tarihi başka yönde gelişti. 840 yılında Uygur Devleti Kırgızlar tarafından yıkılınca Oğuzların asıl büyük göçü başladı ve Asya'nın dört bir tarafına ama daha çok kitleler halinde batıya göçtüler ve öteki kandaş boylarla birleştiler.
Oğuz kitleleri içinde Kınık boyundan olup ataları Selçuk'un adından ötürü Selçuklular olarak anılmaya başlayan bir kol Tuğrul Bey önderliğinde 1038 yılında Irak ve İran'da Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nu kurdu. Etrafta dağınık yaşayan diğer Türk boyları da bu İmparatorluğa katıldı. 1040'da Merv yakınlarındaki Dandanakan Muharebesi'nde Gaznelileri yendiler.
Selçuklu egemenliği İran, Horasan, Merv, Irak, Suriye, Güney Kafkasya ve Anadolu'da bir asırdan fazla sürdü. Son büyük sultanları Sencer'in 1141'de Semerkant ile Buhara arasında bulunan Katavan mevkiinde Moğol kökenli Karahıtaylılar'a yenilmesi ile devlet çözülmeye başladı. 1153'te kuzeydoğudan gelen Karahıtaylar ve Karluklar tarafından imparatorluk yıkılınca Oğuzlar dağıldı. Dağılan bu boyların kimi Harzemşahlara bağlandı, kimi Horasan'a, Kirman'a göçtü[kaynak belirtilmeli], kimileri de daha batıya gidip Irak'a, Suriye'ye yerleşti,[kaynak belirtilmeli] kimileri de Anadolu Selçuklu Devleti 'ne katıldı. Bunlardan sonra kurulan Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi Devletleri, Alemdarlar, Anadolu beylikleri, Osmanlı İmparatorluğu, Suriye, Irak ve Azerbaycan'da çeşitli beyliklerde de Oğuz Kağan Destanı mevcuttu.
Kınık boyu, Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz Türklerinin Oğuz boyları listesi'nde gösterilen 24 boyundan biridir ve Kaşgarlı Mahmud'a göre Divân-ı Lügati't-Türk'de şöyle anlatılır;
" ٱغُز Oğuz: Bir Türk boyudur. Oğuzlar Türkmendirler. Bunlar yirmi iki bölüktür; her bölüğün ayrı bir belgesi ve hayvanlarına vurulan bir alameti (tamgası) vardır. Birbirlerini bu belgelerle tanırlar. Birincisi ve başları: "قنق Kınık"lardır. Zamanımızın Hakanları bunlardandır. Hayvanlarına vurdukları işaret şudur: kınık şeklinde tanımladığı bir Oğuz boyudur.
Ebu'l Gazi Bahadır Han, 17. yüzyılda yazdığı Şecere-i Terakime adlı eserinde olduğu gibidir.
Tehcir kanunu içeriği
Tehcir Kanunu olarak bilinen; fakat geçici kanun mahiyetinde olan ve asıl adı "Savaş zamanında hükümet uygulamalarına karşı gelenler için asker tarafından uygulanacak önlemler hakkında geçici kanun" Rumî takvime göre 14 Mayıs Miladi takvime göre 27 Mayıs 1915 tarihinde kabul edilmiştir. Kanun, 1 Haziran 1915 günü dönemin resmî gazetesi Takvim-i Vekayi'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.İlk 2 Madde kanunun amaçlarını ve anahatlarını belirtmektedir.
Vakt-i seferde ordu ve kolordu ve fırka (tümen) kumandanları ve bunlarin vekilleri ve müstakil mevki kumandanlari ahâli tarafından herhangi bir suretle evamir-i hükûmete (hükûmetin emirlerine) ve müdafaa-i memlekete (ülkenin savunmasına) ve muhafaza-i asayişe müteallik (ilişkin) icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silâhla tecavüz mukavemet görürlerse, derakap (hemen) kuvve-i askeriye (askerî güçler) ile en şiddetli surette te'dibat yapmağa (akıllarını başlarına getirmeye) ve tecavüz ve mukavemeti (direnmeyi) esasından imha etmeye (yok etmeye) mezun (görevli) ve mecburdurlar.
Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları, icabat-i askeriyeye (askerliğin gerektirdiği kurallara) mebnî (dayanarak) veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kurâ (köyler) ve kasabat (kasabalar) ahâlisini münferiden (tek olarak) veya müctemi'an (toplu olarak) diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler
Tehcir Kanunu (resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu, 27 Mayıs 1915 tarihinde savaş sırasında Osmanlı ordusu ile karşı karşıya gelebilecek unsurların savaş bölgelerinden uzak yerlere gönderilmelerini göz önünde tutarak çıkarılan sevk ve iskân kanunudur. Bu kanun, 1 Haziran 1915 tarihinde Takvim-i Vekâyi’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Tarihçiler tarafından 1915'teki Osmanlı Ermenilerinin tehciriyle ilişkili olarak ele alınır
Fethiye de Ermeni asıllı Türk vatandaşlarımızdan birkaç aile vardır.Bu aileler ile kız alıp verme –kivrelik – mal ve hizmet ortaklığı yapılmış ve kültürel etnik kaynaşma çok doğru bir şekilde uygulanmıştır. Bu aileler, Ansır ve İri ağaç bölgesinden Fethiye ye gelmişlerdir. Zanaatkar . çalışkan , DÜZGÜN insanlardır. Fethiyelilerle hiçbir çatışma yaşamamış ve kan uyuşmazlığı olmamıştır.Fethiyeliler Tehcir kanununda bu insanları saklamış vermemişlerdir. Biriside Sultan bibidir. Alaşığın Hüssük e emanet edilen bu çocuk büyütülüp Tahdali emmi (ALİ KARAKAŞ –Vahap KARAKAŞ ın babası) Ruslara esir düşmüş ve yıllar sonra 17 yıl ( Rusların Her ulusun kendi tayin hakkı ) serbest bırakılmıştır. Sultan bibiylede evlendirilmiştir.Bu bölgeyi toplayan sorumlu kolağası süvari ( şimdiki yzb ) Fırat bölgesine oradanda Suriye ye götürmüştür.Birçok aile bu dönemde Fethiyelilerce korunmuştur.Aleviliğin hoşgörü anlayışında kardeşce birlikte yaşamışlardır.Sonuç olarak bu insanlar özbeöz artık FETHİYE lidir. ÇEPNİ ve KINIK boyundan olan çevre bölgelerdeki TÜRKMEN-ALEVİ ler sonuçta şimdiki Fethiye bölgesinde toplanmaya başladılar. Bu bölgeye ilk gelen Türkmen aileler soylar _ geliş tarihleri belli değildir ancak, ilk gelen soylar bellidir. Aynı kültür ve etnik yapıda olan kavimler, çevreden peyder pey şimdiki Fethiye bölgesinde toplanmışlardır. İlk gelen kavimler 1. LAROLAR 2. ALAŞIKLAR 3. CAMALARdır. KOPARDILAR AYI GÖKDEN GÜLDALINA ASTILAR YURT DEDİLER AYAKLARINI BASTILAR. İşte orası burasıdır. Burası FETHİYE dir. Artık yeni yurtlarıdır. Buraya gelişleri Orta Asya dan doğrudan değildir Özetle : Horasan- Hozat- İriağaç ve Fethiye dir. Geliş sebepleri yine Özetle Emevi ve Abbasi zulmü ….özellikle Moğol istilasıdır. Bu konu ayrıca yazılacaktır. Şaman inancı ; gök tanrısı. okunan “hayır dualar”ına alkış denir, Bu konularda en ciddi çalışmalar yapan araştırmacılar ; Orta ve Kuzey Asya topluluklarında dinsel yaşamın daha çok “şaman” çevresinde yoğunlaştığını, hastalara şifa vermenin şamanlığın temel özelliklerinden biri olmakla birlikte, her şifa sunucunun da şaman olmadığını öne sürmektedir.Türkmenlerin inancı Şaman inancı idi . GÖK tanrısı. Onlar için gökyüzü unsurları önemli inanç anlamında değerli idi. Güneş , Ay , yıldız gökyüzü gibi. Güneş tutulmasında teneke çalmak, havaya ateş etmek …yani benim Güneşimi nasıl kapatırsın ? (Hattda, Lakabı Cırıl CAFAR havaya ateş ederken yaralanmıştır)Kurban kesildiğinde halen parmağımızı kesilen hayvanın kanına sürer anlımıza yıldız yaparız. Anlamı nazardan korusundur. Yeni doğan çocuğun yastığının altına bıçak koymak. Gök gürültüsünde kapıdan uzağa doğru kazma kürek demir atmak, Şaman inancının devamıdır.Daha sonra Atalarımız ; 632 yıllarında özellikle Hz Ali yi sevdiklerinden , onun adaletinden , Hz. Muhammed e olan yakınlığından etkilenerek ve Müslümanlığa inanarak tercih etmişlerdir
Altaylarda
İlk olarak 13. yüzyılda kullanılmış olan "şaman" sözcüğünün eski Türkler tarafından kullanılmadığını öncelikle belirtmek gerekir. Eski Türkler’de şaman sözcüğü yerine "Kam" sözcüğü kullanılmıştır. Eski Türkler’de dini törenleri yöneten kişiye “Kam” denildiği, eski Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır. Altay Türkleri’nin günümüzde “şaman” anlamında kullandıkları Kam sözcüğü, araştırmacılara göre en az 5. yüzyıldan bu yana yaşamaktadır
Uygurca’da şaman, “hastalıkları gideren, acıları dindiren, çılgınlıkları, saraları yatıştıran, hastalara ilaç yapan kimse” anlamında, “otacı” diye anılmıştır. Çin kaynaklarına göre, Kırgızlar’da şamanın adı Gan’dır. Altaylılar şamana Kam, kamların yönettikleri törenlere de "kamlama" demişlerdir. Moğolca’da şamanın karşılığı ise Böge’dir. Fakat Orhun Yazıtları'nda ve ele geçen Göktürkçe yazılı metinlerde ne “din adamı” anlamında, ne de “şaman” anlamında Kam sözcüğüne rastlanmadığı gibi, hiçbir belgede şamanlıkla ilgili açıklamalara rastlanılmadığı söylenebilir.
.-100 yüzyılın kuvvetli teşkilatı, canlı ticarî faaliyeti, dinî hoşgörüsü ve iktisadî refahı ile Kafkaslar ve Karadeniz'in kuzey düzlüklerinde îtil (Volga)'den Özü (Dnyeper)'ye, Çolman (Kama)'a ve Kiyefe uzanan sahada siyasî istikrar sağlayan Hazar hakanlığı Doğu Avrupa tarihinde büyük rol oynamış en önemli Türk devleti olarak görülmektedir. Hakanlığa ad veren Hazarların yukarıda gördüğümüz tarihî seyir dolayısiyle, Sabar Türklerinin devamı oldukları îslam yazarı el-Mes'üdî (10. yüzyıl)'nin bir kaydı ile de kuvvet kazanmıştır.
HAZAR KIYILARI
Hazarların etnik kökeni hakkında araştırma yapmış bazı SSCB'li tarihçilere göre, Kuzey Kafkasya'nın yerli halklarından biridir. D.M. Dunlop ve P.B. Golden adlı araştırmacılarsa Hazarların, Tiele veya Uygur soyundan geldiğini kabul etmektedirler. 558'den sonraki yıllarda Sasanîler'le savaşa girişmiş Kafkaslar'ın hakimi bir kavim olduğu bildirilen Hazarlar, (daha doğrusu Sabarlar) "Hazar" adı ile 586 ' da Bizans'ta iyice tanınmış, fakat aynı zamanda "Türk" olarak anılmışlardır. Çin kaynaklarında "Türk-Hazar" (T'u-küe Ho-sa-K'o-sa) adı ile zikredildiği ortaya çıkmışsa da Peter Golden, Hazarlar ile Uygurlar arasında bir bağlantı kurmanın mümkün olmadığını ve gerçek bağlantının Ogurlar arasında var olduğunu belirterek Dunlop'a karşı çıkmıştır. Bazı bilim adamlarına göre "Hazar" adı "gezgin" anlamına gelen -kaz kökü ve "adam" anlamına gelen er ekinden türetilmiştir.[2] Eski Rus kayıtlarında Hazarlar "Beyaz Ugriler", Macarlar da "Kara Ugriler" olarak anılmaktaydı. Yunan tarihçi Günah Çıkartıcı Teofanes kayıtlarında, Hazarları "doğudan gelen Türkler" olarak ifade eder. Sonuçda görülüyorki ; HAZAR kıyılarında yaşayanlar ve MACARLAR ile TÜRK örtüşüyor.