Makine için teşekkürler…
Biliyorsunuz… Sitemize yazmıştık. Elimizdeki makine arızalandı diye. Birileri, yaptığımız işin Fethiye ve Fethiyeliye hizmetle alakalı ve onlar için bu hizmetin mühim olduğunu düşünmüşler. Kendilerini bu hizmet (makine kampanyası) için görevlendirmişler. İyi de etmişler.
Kanımızca aldığımız geri bildirimler, yüzümüze söylenenler, bu kanaatin doğruluğunu ve yerindeliğini onaylar yönde. Hatta bu istatistik yapılacak olursa bu %90 oranından daha yüksek bir rakamla ifade edilir, aşağı değil.
Yani “Fethiye’nin Dünyaya Açılan Penceresi,” Sıla ile Gurbeti bir birine bağlayan en başta gelen ve önemli sanal bağ, irtibattır. Fethiyenin taşını toprağını, çiçeğini böceğini genci ve yaşlısı ve ölümü ve doğumuyla… Hatta, bir geleneğin fotoğrafını, örf ve adetleri yansıtarak, bu değerlerin pekişmesine ve genç kuşaklara ulaştırılmasına katkı sağlamaya da çalışıyoruz.
Doğum ölüm, hasta sayrı, koru komşuluk ve yaşanılan mekanlar nasıl, nerede, ne zaman ve neyin kimlerle gerçekleştirildiğini yazılı ve görsel olarak aktarmaya çalışıyoruz. Bu hususlarda fikri olan her Fethiyeliye ise sitemizde yer veriyoruz.
Bunları en başta anlayanlardan ve çorbada bizimde tuzumuz olsun diye düşünüp sorumluluk alan birileri(Yusuf ALTUN ile Seyit ÇAĞLAR) de hemen ortaya çıktı ve fotoğraf makinesi kampanyasını başlattılar…
İşimizi önemseyenlerse, gönlünden ne koparsa o miktarlarda bu kampanyaya iştirak ettiler… Altı kalınca çizilmesi gereken şey ise ne kampanyayı başlatanların, nede kampanyaya iştirak edenlerin biri hariç diğerlerin ne Fethiye ile ilgili olan bir oluşumda başkan, başkan vekili, yönetim ve diğer kurul ve kollar üyeleri olmamalarıdır.
Başka bir deyimle, ne kampanyanın gönüllü organizatörü olarak Seyit, ne Yusuf nede iştirakçilerin Fethiye ile ilgili her hangi bir kurumda görev almamış olmalarıdır. Burası çok önemli bir noktadır…
İşimiz ve kampanyamız halkımız tarafından sahiplenildi. Çok şükür, kimsenin icazetine ihtiyaç duymadan, kendi bildikleri doğrular yönünde karar veren, söz söyleyen elini cebine atıp para veren, vicdanı hür sorumluk sahibi Fethiyeliler var… Bu sözümüzle kastımız şudur. Bu gibi insanlar sayesinde memleket hizmetlerinin yürüdüğü ve yürüyeceğini işaret etmek… Elbette ki Okul, Cem Evi ve Dernek binası için yardım yapmaları ve Derneğe üyelik ile aidat ödeyenleri de bir bakıma “bu insanlar” tanımının içerisine dahil ediyoruz.
Daha açık bir deyimle, fotoğraf makinesinin kullanan ben değilde filan, olsa ve bu kampanyayı da başka birileri yürütseydi, listenin başına ismini, en yüksek miktarlarla yazdıracakların, şimdi listemizde olmayan kişilerden olacağı.
Bu iştirakçilerdeki fark ise budur: Makineyi kimin kullanacağına ve kampanyanın kimin tarafından başlatıldığı ve yürütüldüğüne bakmadan ne yapıldığına bakarak, vereceği karalar için birilerinin gözüne bakmadan kararını verip uygulayacak insanların, bu kampanyamızda çoğunluğu teşkil etmesidir. “İşte umut verici olan ve bizleri yüreklendiren fark ise iştirakçilerin çoğunun bu insanlardan oluşmasıdır.”
***
Fethiye, Fethiyeli adına yapılan her dayanışma için başlatılan kampanyaya, ideal olan herkesin gönlünden koptuğu kadar iştirak etmesidir; fakat bu zorunlu değildir. Nitekim böyle bir yapı vardır. Değiştirme gayretinde olmalıyız ama, herkesin elini cebine atmaması ise olağandır…
Fethiye ve Fethiyeliye hizmet için kurulmuş hiçbir yapı ile ilişki kurmayan, kendi dünyasında olan bazı aile ve insanlar, Fethiye ile ilgili olan bir çalışmaya bir bakıma kayıtsız kalabilme ve “adam sende” diye bilime lüksüne sahiptir… Doğrudur, yanlıştır bu; fakat onlarda öyle bir görev, sorumluluk hissi, hatta düşüncesi dahi yoktur. Bu bakımdan bu “adam sendecilikleri” normal karşılanabilir!
Ancak; Fethiye ve Fethiyeliye hizmet için kurulmuş bir kurum ve organizasyonda bulunan(görev alan) ne bir insanın ne de bu maksatla kurulmuş bir yapının, Fethiye ve Fethiyeliye hizmet için başlatılmış bir organizasyonda görev almaktan kaçınma ve bu çalışmaya gücü yettiğince(maddi ve nanevi) destek olmama gibi bir lüksü, hakkı ve yetkisi yoktur. Hele de destek değil köstek olabilmek gibi bir hak ve yetkileri ‘hiç’ yoktur!.. Adam sende diyemez bu makamlarda görev alan kişiler…
Çünkü; böyle yapınca birilerine “destek olmayacak, hizmet etmeyecekseniz, sizin yeriniz orası değildir; yolu kapatmayın, kenara çekilin!” diyebilme fırsatı verilmiş olur… “Gidin, kendi işiniz gücünüzle uğraşın ne haliniz varsa görün. Çünkü: bu makama, göreve hem siz talip oldunuz, halkta sizi bu maksatla seçti; sizde hem bu hizmet için geldim deyip, hemde su koyveriyorsunuz,” deme hakını vermiş olursunuz ve sizlerde bu sözlere makul cevaplar vermezsiniz…
Adam sende der, o da yetmezmiş gibi bir de bu çalışmalara destek değil köstek olursanız, “hem asli görev ve sorumluluğunun idrakinden uzak ve bulunduğu yerin işgalcisi durumuna düştüğünüzü birilerinin siz hatırlatmasına; bu sorumluluğu layıkıyla yapmak isteyenlere de varlığınızla engel olmuş oluyorsunuz,” demelerine “siz” sebep olmuş olursunuz…
Bu sözlerin cevabı, ne güçlü bir bilek,ne mevki, makam, ne ‘geçici’ çevre nede ağzına gelenin söylemektir… Kendimizi öyle teçhiz etmeliyiz ki, öyle şeyler söyleyip, hayal edip, hissedip, yapmalıyız ki, her devirde bolca olan iki yüzlü dalkavuklar değil, dost düşman, sizin muhalifiniz dahi “gururla” sizden bahsetsin, “şu adamı pek sevmem; fakat bu yapıp ettiklerinin altına imzamı atarım,” deyip sizi övsün…
“Ben kendime, aileme, Fethiyeliye, insana bunu yakıştırırım!..”
Örnek mi istiyorsunuz?.. Ben filanca sebepten dolayı Avades ALTUN’a bir bakıma muhaliftim. Düşünüp hissettiklerimi dilim sürçmeden yazdım. O ne yaptı? “Fethiye’nin Dünyaya Açılan Penceresi,” halkımızın çoğunluğu tarafından kabul görmekte ve önemli bir ihtiyacı karşılamakta. Madem ki ben Fethiye’nin, Fethiyelilerin temsilcilerinden biriyim, bu maksatla kurulmuş bir derneğin başındayım, halkımızın, Fethiyelin teveccühünü görmek ve bu gaye ile koşturan bir bir insana, köstek değil destek olmak gerek, dedi ve yukarıda izahatını verdiğimiz şekilde bir tavır sergiledi. Yani muhalifinin dahi övdüğü bir duruş gösterdi.
İki burada ve iki orada (Almanya’da) bulunan başkanlarımız varken neden yalnızca bir tek Almanya Ober-Ramstadt Fethiyeliler Dernek Başkanı Avedes ALTUN ortaya çıktı, sorumluluk aldı ve elini cebine attı? Avades ALTUN’un diğer başkanlardan madden daha zengin olmadığını biliyoruz; bu da gösteriyor ki, mesele yalnızca para zenginliği değilmiş… Görev, sorumluluk idrakı ve gönül zenginliğiymiş. (Damardan mı girdik?)
***
Biz hep ilkeli olmaktan bahsettik!.. İlkeli olmanın gereğidir kendine de ayna tutmak… Biliyorsunuz; fotoğraf makinesi ilanımız derneğe ait işletmenin duvarından indirilip, yırtılmıştı. Bizde bunun üzerine bir yazı yazmıştık. Bu yazı üzerine Usta abi(Altun) bizi aradı. Hal hatırdan sonra sözü yazımıza getirdi. Usta abi: “iyi yapmadın!”dedi. Birde bu yazıda asıl kastettiğin kişi “Avadis,” dedi. Ben de nezaketen sustum: “o ilanı indiren her kimse, Avadis’se, Avadis’i kastettim,” dercesine.
O yazıdan üç beş gün sonra, Avades belediyeyi aramış, benimle görüşmek istemiş. Sonay’da, münakaşa çıkar endişesiyle: “Avades abi görüşmek istiyor, bağlıyayım mı?”dedi. Bende: “bağla,” dedim. Nazikçe hal hatır etti, falanın cenazesinden dolayı, Dernek Yönetimi adına, kendisi olarak ta bir baş sağlığı mesajı yazmamı söyledi. Bende dilerse her bu gibi durumlarda böyle bir mesaj yazabileceğimi söyledim. Oda memnuniyetle kabul etti. Sözü fotoğraf makinesi kampanyasına getirdi, kendisinin de bir miktar bağış yapacağını ve gerekli olan miktarın ise temin edilip makinenin alınmasını sağlayacağını söyledi. Karşılıklı teşekkürler ettik, görüşmeyi sonlandırdık.
Sonradan öğrendim ki cebinden 50 Euro vermiş ve Seyit’e ise kampanyayı bitir, kimseden para isteme, makine ve gerekli olan parçaları al, bize aradaki farkı bildir biz verelim demiş. Yusuf’ta böyle söylemiş. (Bizde bu teklifi memnuniyetle karşıladık ve kampanyanın halka mal olmasını görmek istedik. Tıkanırsak bu teklifi değerlendirmeyi düşündük.)
Avades’in “biz”den kastı, dernek bütçesi değil, Sefa ALTUN’un şahsi bütçesi imiş… Sonunda makine ve ilave ettiğimiz malzemeler hesaplandı ve aradaki farkı Seyit, Yusuf’a söylemiş. Yusuf, tamam demiş, bu farkı ise Hünkar ile Bektaş Altun karşılamışlar…
***
Kamiller der ki: “sen bir zerre, noktasın bu kainatta; fakat sende koca bir kainat gizli.” Öyle bir kainat ki insan; içlerinden süt ve bal ırmağı akan cennette, yakıp kavuran cehennemde; melek, şeytan ve cinlerde cirit atmada onun içinde…
Kendi kendimizi benlik gibi, haset, kin, nefret ve düşmanlıktan kurtaramayıp şeytana tutsak olan ve kendi içimizdeki ve dışımızdaki alemi de cehenneme çeviren de yine biziz… “Ben zalime değil yalnızca Allaha biat ederim,” diyen mazlum, mağdur Hüseyin de biziz; “Hüseyin yaşarsa benim devrim döner, bana saltanat, hilafet hayal olur,” diye Hüseyinleri şehit ettiren Muaviyeler, Yezitler de biziz, içimiz(benliğimiz)de…
Putların en büyüğü, içimizdeki “benlik” putudur,” der. Hz. Muhammed. Birtek ilah vardır, oda: “Allah.” Siz isterseniz buna evrensel insani değerler ile doğayla toplum arasındaki sofistike yapının dengesi deyin… Bunun dışındaki puttur…
Saadete gelelim… Hz. Ali’nin Zülfükarın da ki çatal madde ve mana aleminin kılıcını temsil eder. Zülfikarı maddeye, manaya hizmet için başka yol kalmadığı zaman vurur Hz. Ali. Mana ise Allah, yani bütün insanlardaki ortak evrensel öz, ortak değer vb.dir.
Hz. Ali’ye atfedilen bir kıssaya göre: “Hz. Ali savaş meydanında bir kafiri devirir ve döşüne çıkar. Tam kılıcı kafirin tepesine indirmek üzereyken, kafir Ali’nin yüzüne tükürür. Ali kılıcını kınına sokar; “bu noktadan sonra kafiri öldürürsem nefsim, benliğim, için öldürmüş olurum,”der. Çünkü Hz Ali Tanrı rızasının kılıcını çaldığı için Allahın Arslanı unvanını almıştır. Tükürükten sonra öldürseydi Hz Ali, nefsinin, benliğinin, dünyevi arslanı olurdu.
Bizde yazdığımız yazıda(ilanımız indirildiğinde) asıl kastettiğimiz, Avades ALTUN’du – Yöneticinin rızası olmadan bu gerçekleşmez diye düşündük. Bunu itiraf etmez ve özür dilemezsek, çok söylediğimiz “ilkelerin, değerlerin” değil, benliğimizin, nefsimizin kılıcını çalmış oluruz… Özür dilerim: Avades ALTUN’dan. Bizde bir an içimizdeki “önyargı” kafirinin, şeytanının etkisinde kaldık. Bu bizim vicdanen bir habbede olsa arınmamıza vesile olduğu için bu büyüklük örneğinden dolayı Avadis’i kutluyor, teşekkür ediyor ve Tanrıya şükrediyoruz…
Hz. Ali kafiri serbest bırakır. Bu olay üzerine kafir Hz.Ali’ye: “ Zahir kılıcını kınına sokarak, batın kılıcınla asıl benim içimdeki, benlik putunu öldürdün,”der ve Müslüman olur. Avadis’te bizim içimizdeki “önyargı putunu” batın kılıcı ile öldürmemize vesile olmasına rağmen yine de din değiştirmeyip, Alevi kalıyoruz…
Ali’yi Merdan, mert, cesur yapan içindeki tek ilahın Allah olması… Aliyi Şahı Merdan yapansa, içindeki kibri, gururu, haseti kini ve nefreti kendi esiri etmesidir. İsminin sureti değil…
Sen içindeki benlik kiri ve pasını sil süpür temizle de adın isterse “Merdan Ali” olmasın, Avadis olsun, Seyit olsun, Yusuf olsun yada söz konusu olan hizmetse deyip makam, mevkii hesabı yapmadan, maddi manevi desteğini esirgemeyen öne atılanlardan, ismi lazım değil Ahmet yada Mehmet olsun; fark etmez… Gönlünüzde Şah için yer açtıkça Hz. Ali olamazsanız da; bu sizi Hz.Şah, Ali Merdan yolunun yolcusu yapar…
Büyük İskender, Filozof Diyojen’in yaşadığı toprakları fetih eder. Diyojen’e: “Ayağa kalk ey esir,”der. Diyojen’de İskender’e: “esir sensin,”der. Bunun üzerine İskender: “nasıl olur, buraları ben aldım,”der. Diyojen bir filozofa yakışır cevap verir: “Ben, senin esir olduğun nefsi esir aldım,”der…
Tanrı herkese, nefsini esir eden insanlardan olmayı nasip etsin…
a.s.
08 Nisan 2012
***
Not: Yukarıdaki yazımızı, yine yukarıda belirttiğimiz tarihte yazdık… Geciktiğimiz için hepinizden özür dilerim. Bizim teşekkürümüzden daha önemlisi, bize teşekkür eden her Fethiyelinin makinenin alımına maddi manevi katkılarınızdan dolayı sizde teşekkür ettiğini bilmenizdir. Beraberce yürüyoruz. Ben bir hizmet için ayağa kalkıyorum, sizlerde elinizi cebinize atıp destek oluyorsunuz. Böyle bir şey.
Bundan önceki makine kampanyalarımıza da iştirak eden, beldemiz insanına yapılan her türlü hizmette maddi ve manevi desteğinin esirgemeyen bütün Fethiyelilere teşekkürler.
Yukarıdaki makine resmine bağlanmış olan resim albümünü açın, fatura listesini incelemek için resmi indirip büyütün. Faturada 1800 EURO’luk işlem var. Üç ayaklı tripot ise extradan, ilaveten 125 EURO’ya alındı. Toplam rakam 1925 EURO.