12 Eylül askeri faşist döneminin yargılanması!
Sevgili okuyuclar,
Nihayet, 12 Eylül askeri faşist döneminin toplum vicdanın’da yargılanıp gerekli cezai aldığı bilinmektedir. Türkiye halkının vicdanında yargılanmış olduğu gibi, hukuksal olarakta hesap sorulması gündeme gelmiştir. 12 Eylül faşist cunta döneminin, ülkemiz üzerinde karanlık, kirli ilişkilerin sermaye çevreleri tarafından en vahşice uygulandığı bir dönemdir.

Faşizm, 12 Eylül sürecinde Hitler döneminde uygulamalarını aratmayacak kadar azgınlaşmıştı. Kapitalizm’in en vahşi uygulamalarıydı. 12 Eylül faşist cunta döneminde yığınla insan yaşamını kaybetmiş, yüz binlercesi hakkında kovuşturma yapılmış, on binlerce insan yaşamını dört duvar arasında, hücrelerde geçirmek zorunda kalmıştır. 12 Eylül dönemini anlatmak için yüzlerce kitap yazıldığı ve yüzlerde kitap yazılsa yetmeyeceği bilinmelidir.
Gelinen aşamada, yasalarda oluşan boşluklardan yaralanılması artık kaçınılmaz olmaktadır. Aslında 12 Eylül cunta dönemi yasalarıyla, 12 Eylül cuntacılarla hesaplaşmak tabiî’ ki yeterli olmayacaktır. Ama bir gerçeğin altını çizmekte yarar görmekteyim. 12 Eylül cunta liderleri hakkında yasal olarak davalar açılması artık gündemdedir. 12 Eylül cuntasının Faşist çete liderlerinden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında dava açılması olumludur. Belki bu faşist çete reisleri arzuladığımız cezalara hukuksal olarak çarptırılmayacaklar, ama toplumsal vicdan’da bu yargılamanın bir yeri olacaktır.
Çete reisi Kenan Evren hakkında davaya bakılmaya devam ediliyor. Kenan Evren ve avukatı, ‘’darbe yapmak suç değil, darbeye teşebüs etmek suç’’ açıklamasında bulundu. Tabii bir faşist ve avukat’ındanda bu beklenir. ‘’darbe yapmak suç değilmiş’’ Türkiye’de alışıla gelmiş darbe geleneği varya, neden ‘suç’ saılsın. Çete reis’i aslında, hukuk’la ve insanlat dalga geçiyor. Ama nafile?
Yasal olarak yargı yolu sadece bu faşist çete liderleriyle sınırlı kalmamalıdır. 12 Eylül faşizm’inin uygulamalarında rol almış, tüm sorumlular hakkında yasal yollara başvurulmalıdır. Bugün ülkemizin birçok köşesinde, 12 Eylül faşist uygulamalarından mağdur olan insanlar yasal haklarını aramak için yargı yoluna başvurmaktadırlar.
Bilinmesi gereken önemli bir nokta ise, 12 Eylül faşist döneminin yasaları hala yürürlükte. Yasama organı hala demokrasi güçlerinin azınlıkta kaldığı meclis çatısından oluşmaktadır. Yürütme organ, yani AKP hükümeti 12 Eylül’ün doğum sancıları sonucu oluşmuş, hala 12 Eylül sürecini devam ettirme arzusunda olan bir konumdadır. AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan, Cuntacılar dan dan şikâyet’çi değildir. Bunların şikâyetçi olduğu, kendilerin inde,’’mağdur’’ olmasında rolü olduklarını, sandıkları sadece belli bir kesimdir. Aslında bunların 12 Eylül cülerle hesaplaşmasını beklemek saflık olur. Ama burjuva cephenin kendi arasındaki çelişkilerden yararlanmak, demokrasi güçlerinin bakış açıları arasında olmalıdır.
Bazen, burjuva ve sermaye çevreleri kendi aralarında çıkar çatışmasında ummadığımız kadar büyük, çatlaklar açılabilmektedir. Bu süreci iyi değerlendirmek demokrasi güçlerine düşmektedir.
İçinden geçilen süreç Türkiye sermaye çevrelerinin, uluslararası emperyalist güçlerinde içinde bulunduğu ekonomik, mali kriz dolayısı ile kendi aralarındaki çatışmların derinleştiği bilinmektedir. Bu nedenledir ki, sermaye çevreleri ve onların siyasal figürleri, çatışmalarının ekseninde yer alan AKP ve Tayyip Erdoğan hükümeti alabildiğince saldırganlaşmaktadır.
Ergenekon, balyoz ve oda TV gibi isimlendirilerek açılan davalarda ve yargılamalarda, bazen kurunun yanında yaş da yanar olsada, çatışmanın merkezinde, sermaye çevrelerinin kendi aralarında yaşanan çıkar çatışmasının esas olduğu bilinmektedir. Adı geçen yargı sürecinde, kendi arzularının dışında da olsa, kamuoyuna yansıdığı kadarınca, 12 Eylül faşist cunta sürecinin pimli katilleride deşifre edilmektedir. Deşifre olan bu faşist katil sürülerinin yargısal süreçteki davalarında, müdahil olarak onların gerekli cezaları almaları için gerekli çabaları harcamalıyız.
Sadece 12 Eylül faşist askeri darbesini yapan ve kollayan, subaylar değildir. Sorumluluğu olanlar. Bu faşist darbenin yapılmasında, darbe sürecine sürüklenmesinde katkısı olan tüm herkesin sorumluluğu bulunduğu gerçeğini unutmamamız gerekmektedir. Bu yargısal süreç, sadece yukarda bahsi konu olan kişilerle sınırlı değildir. 12 Eylül 1980 den bugüne kadar, başta Diyarbakır cezaevi olmak üzere, Bayrampaşa, İzmir buca, Malatya, Metris, Ulucanlar vb.

Cezaevleri, işkence hanelerinde, tabutluklarda yaşanan İnsanlık dışı uygulamaların sorumlularının yargılanması güçlü bir şekilde talep edilmelidir. Dönemin Hükümetleri ve adalet bakanları bu yaşanan, bu süreçlerden sorumludurlar. Bunlar bu süreçte yaşanan işkence, kötü muamele ve katliamlardan birincil derecede sorumludurlar. 1999 Aralık ayında, 12 Eylül sürecinin bir parçası olarak uygulamaya konulan, ‘’hayata dönüş’’ operasyonu, açıktan açığa bir katliamdı. Bu katliamın sorumlusu, dönemim adalet bakanı, Hikmet Sami Türk’ün sorumluluğu iyi kavranmalı ve yargısal sürecin zaman geçirilmeden başlatılması için gerekli girişimler başlatılmalıdır.
Bugün hala ülkemizin birçok il, ilçe ve beldelerinde, 12 Eylül faşist generallerinin veya işkencecilerin caddelere, sokaklara isimleri veriliyorsa düşünmek gerekmektedir. Bugün hala bu katillerin isimleri kurumsal alanlarda yaşatılıyorsa, başımızı iki elimizin arasına alıp yeterince düşünmek durumundayız. Bugün hala, Muğla nın gözde ilçesi Fethiye de, faşist cani Kenan Evren’in ismi bir cadde de yer alıyor düşünmemiz gerekmektedir. Kenan Evren’in isminin kaldırılması için önerge verilip, önerge ret ediliyorsa bir kez daha düşünmek gerekmektedir. Ve düşününki, bu önerge karşısında çekimser kalan belediye başkanı, 12 Eylül dönemimdeişkence görmüş bir mağdurdur.

Başka söze gerek yok diyerek yazımı noktalıyorum.
Aliekber Pektaş
Kritikleriniz için: analizoku1@web.de
21.03.12