Faili meçhulleri soruşturan Şemdinli Savcısını (Paşa istedi diye) görevden alan, bu amaçla açılan davaları onlarca yıl sürüncemede bırakan ve zaman aşımına uğratan bir yargıda reform yapılmaya çalışıldığında, “yargının bağımsızlığına müdahale ediliyor, yandaş bir yargı oluşturulmaya çalışıyor diyen” on milyonlarca insan var mı bu ülkede?
VAR!..

Vesayet yargısında reform yapıyor bu hükümet diyen “bu “reformu” alkışlayan on milyonlarca insan var mı bu ülkede?
VAR!…

Bağımsız hakimler tarafından seçilen “yeni”  HSYK’nun kararları ile iş başındaki “hükümet”in iradesi arasında oldukça yakın şaşırtıcı derecede paralellikler var mı, bu ülkede?
VAR!..

Madem her dokunulmaza dokunuluyor, MİT’de dokunulmalı diyen, yargıcın elinden dosyanın alınması ve bir kaç mitçiyi göz altına alan emniyetçilerin görevden uzaklaştırılmasına ses çıkarmayan( her iki tarafta da bize dokursan hak ihlali, özgünlükler falan diyen,  karşımızdakine dokunulduğunda bunu hukuki, meşru bir hakın icrası diye anlayan), dünün “yargı reformcusu veya vesayet karşıtı(yada taraftarı), on milyonlar var mı bu ülkede?
VAR!..

Ahlaktan, adaptan, hak, hukuk ve insanlıktan dem vuran, “ben vicdanen konuşuyorum, babam olsa doğru sözü söylerim doğruya doğru egriye de eğri derim diyen” 75 değil 175 milyon ‘eğri’ insan var mı bu ülkede?
VAR!..

Ülke yargısının kararları AİHM’de Rusya’dan sonra  en çok tazminata mahkum edilen ve uluslar arası kuruluşların yolsuzluklar ve insan hakları ihlalleri konusunda yayınladığı raporların ön sıralarında yer alan( resmi görevlilerin ihsan hakları ihlallerinde bulunduğu ve aile içi şiddetin uygulandığı) ülke bizim ülkemiz, değil mi?
EVET!..

Biz yada bizim adam yaparsa meşru gören ve savunan, “baba hem yesin(çalsın) hem yapsın” diyen; aynı işi rakibi yaptığında telli düdük olan ve “derhal sallandırmalı bunların bir kaçını” diyen 75 milyon insan var mı bu ülkede?
VAR!..

Benden olana da olmayana da ilkeli yaklaşıp, kimin yaptığına ve bir harekatın kaynağına bakmadan yanlışa yanlış, doğruya doğru diyecek bir çoğunluk oluşturamadığımızdan, Ağcay’ı, Çatlı’yı, Ağar’a, Hayaloğlu’nu vb. “çok yaşa” nidaları ile karşılayan, Hrant Dink cinayeti konusunda şaibeli olan emniyet müdürünün kovuşturulmaması ve yükselerek önce vali, sonra da milletvekili olduğu bir ülke bizim ülkemizdir.

Sinek bataklıkta yaşar. Bataklık insanımızın çoğunluğunun kara, çirkin zihniyetidir… Yukarıdaki yosunluk, yolsuzluk ve ahlaksızlığın zemini bizim nabza göre şerbet veren ilkesizliğimizdir.

Ahlaktan, adaptan bahsettik bizde, ahlaka mugayir bir fıkra ile bitirelim yazımızı. Yedi sekiz yıl önce beldemize kayısı çiri almaya gelen bir ayakçı, kendisine istediği fiyattan kayısı satanın çıkmaması üzerine anlatmıştı, bu hikayeyi…

“Uzak ve yeteri kadar tanımadıkları bir köyden birine bir kız , gelin vermişler. Gel olmuş, git olmuş, “demek ki memnun kalmışlar ve aynı köyden bir aile daha bu köye kız istemeye gelmiş.

Erkek yakışıklı, mal mülk yerinde! Yalnızca huyları bilinmiyor. Talip olunan kız cevabımı bir kaç gün sonra vereceğim demiş ve görücüleri savmış. Hemen “o köye ilk olarak giden gelini bulmuş ve sormuş.

“”Bacı beni istiyorlar, oğlanı beğendim, malı mülkü de varmış; fakat huylarını huslarını bilmiyorum.”diye sormuş. 

Köyün ilk gelini de: “”Bacım her şeyleri bizim köydekine benziyor, yalnızca kocam olmadığında kaynım koynuma geliyor, giriyor!”demiş.
Gelin adayı olan kızımızda: “”Bunu mu dert ediyorsun bacım, bizi bu köye zaten seyitmek için almıyorlar mı; ha kocan ha kaynın?”demiş.

***
14 Şubatta Silivri’de ki şike davasında fanatik taraftarlar,  kendilerini yıllardır aldatan ve paralarını yiyen sanıklar lehine gösteri yapıyorlardı… Geçen ay şike yasası dolaysiyle salınan bir yöneticinin karşılanmasında gösteri yapan bir fanatik taraftarın şu sözlerini ürpererek izledim tv ekranlarında: “baba bizi yalnız bırakma!..”

Bizi aldatan, harcayan,  soyan vb. bizdense, “baba bizi yalnız bırakma, yada baba yesinde yapsın,” der; kim olduğuna bakmadan “bu hizmetine karşılık makam, mevkii tahsis ettik, maaş verdik bunu yesin, harama el uzattı ise eli kırılsın,  yediği zehir zıkkım olsun, araştırılsın, soruşturulsun ortada bir suç varsa yargı cezasını versin,” demezsek; öteki köyün gelin adayı olan kızın söylediği ahlaksız sözden, bizim söylediğimiz ve yaptığımızın bir farkı kalmaz…

Çalsın, yesin ama iş yapsın ve tanırım iyi çocuklardır ilkesizliği, toplumsal vicdanımızın onmayan kanayan bir yarasıdır… Bombacı ast subaylar için eski Genel Kurmay başkanı Büyük anıt: “tanırım iyi çocuklardır,” demiş ve  sivil mahkemenin 39′ar yıllık mahkumiyet kararı askeri mahkemece aklanmış ve “iyi çocuklar,” serbest bırakılmıştı… Paşanın bu ilkesizliğini(sözkonusu olan vatansa gerisi, yani insan hak ve hukuku teferruattır anlayışıyla) alkışlayan ve savunan on milyonlar, şimdi mitçiler için iktidarın “tanırım iyi çocuklardır,” manaasında ki savunması ve özel yasa çıkarması karşısında hak, hukuk, adalet vb. den bahsetmekteler.

Yaşar Büyükanıt’ın “tanırım iyi çocuklar,” ibaresini kınayıp vesayet karşısında özgürlük, eşitlik hak hukuk, adalet nidaları atanlarsa, hükümetin “tanırım iyi çocuklardır,” dediklerini kollamak için özel yasa çıkarması karşısında sesesiz yada uğultu ile savunmadalar durumu.

Oysaki hukuk, adalet hepimize lazım. Bize dokunulduğunda lam lum, diğerine dokunulduğunda hak yerini buldu anlayışındaki ilkesizlik, bir gün bizi de ezer. İktidarı elinde tutanlar bunun sonsuza kadar süremeyeceğini göremiyorlar. 27 Şubat muhtırasını yapan ve ben yazdım ve siteye koydum diyen paşada, paşalığının sonsuza kadar baki olduğunu sanıp o ünlü sözü söylemişti: “27 Şubat bin yıl sürecek.”  Bin yıl sürmedi, on yıl sonra devran tersine döndü ve sırasıyla hepsinin “ifadesi” alınıyor şimdi…

Şimdi ise AKP ilkelerden oldukça uzaklaşmakta. Şunu bilelim ki insan hak ve hukukunu çiğneyen önce vicdanlarda yargılanır, sonrada hukuk, adalet karşısında. “Hiçbir şubat,” bin yıl sürmez, bunu yaşayarak gördük.

Güzel şeyler yaşamak dileğiyle…

a.s.
17 Şubat 2012

Not: Bu yazımızla özel olarak her hangi bir kişiyi yada kurumu kastetmedik. Genele dair bir zihinsel egzersizi yaptık.

İlkesizliğin apaçık örneğini Star Gazetesi verdi… Satar gazetesi “askerlerin ve paşaların” göz altına alınmasını “vesayetin sonlandırılması ve adil müdahale” olarak adlandırıyordu; söz konusu olan camiasının “bizim çocukları” söz konusu olduğunda ise “Yargı Vesayeti Meclisten Döndü,” diye manşet atıyor.