İPEK YOLU ÇİN-İTALYA /Roma ya uzanan 8000 km ( Bütün yollar Romaya çıkar cümlesi buradan gelir)
İpek Yolu sadece tüccarların değil, aynı zamanda doğudan batıya ve batıdan doğuya bilgelerin, orduların, fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de yolu olmuştur.
Milattan yüzyıllar önce Mısırlılar, daha sonra da Romalılar, Çinlilerden ipek satın alırlardı. Ulaşım ise, daha sonra İpek Yolu adı verilen güzergahı izleyen kervanlarla sağlanırdı. İpek endüstrisi, eski çağlardan beri birçok milletin hayatında çok önemli bir yer tutmuştur. Uzak Doğu'dan gelen ipek ve baharat, Batı dünyası için, uluslararası ilişkilerde önemli bir rol oynamıştır. İpek, ayrıca Doğu kültürünün Batı tarafından tanınmasını da sağlamıştır. Doğu'nun ipeği ile baharatının kervanlarla batıya taşınması, Çin'den Avrupa'ya ulaşan ticaret yollarını oluşturmuştur. Orta Çağda, ticaret kervanları, şimdiki Çin'in Şian kentinden hareket ederek Özbekistan'ın Kaşgar kentine gelirler, burada ikiye ayrılan yollardan ilkini izleyerek Afganistan ovalarından Hazar Denizi'ne, diğeri ile de Karakurum Dağları'nı aşarak İran üzerinden Anadolu'ya ulaşırlardı. Anadolu'dan deniz yolu ile Akdeniz ve Karadeniz (Tirebolu) limanlarından veya Trakya üzerinden kara yolu ile Avrupa'ya giderlerdi.
Doğudan batıya doğru gelişen bu ticari harekette daha önceki çağlardan beri kullanılmakta olan bir yol şebekesinden yararlanılmıştır. Yoğun bir şekilde ipek, porselen, kâğıt, baharat ve değerli taşların taşınmasının
yanında kıtalar arasındaki kültür alışverişine de imkân sağlayan bu binlerce kilometre uzunluğundaki kervan yolları zaman içinde İpek Yolu olarak adlandırılmıştır. İpek Yolu Asya'yı Avrupa'ya bağlayan bir ticaret yolu olmasının ötesinde, 2000 yıldan beri bölgede yaşayan kültürlerin, dinlerin, ırkların da izlerini taşımakta ve olağanüstü bir tarihsel ve kültürel zenginlik sunmaktadır.
Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra, İpek Yolu'nun hem bir ticaret yolu, hem de tarihsel ve kültürel değer olarak yeniden canlandırılması gündeme gelmiş, bu yol boyunca inşaa edilmiş ve artık kullanılmayan yapıların, yeni işlevler kazandırılarak korunmaları ve yaşatılmaları için çalışmalar başlamıştır.
İpek Yolu çeşitli Türk uygarlıklarının ekonomik kaynağı olmuştur. Ticaretin özelliğine görede ad değiştirmiştir. Baharat yolu ,İpek yolu ,Kral yolu ve enson Vapur yolu diye adlandırılmıştır.İstanbuldan Samsuna gelen vapur ve ordan ipek yoluna çıkış özellikle posta da kullanılmıştır. Fethiyeliler bu dönemde bisiklete velesbit dedikleri gibi bu yolada PAPUR yolu demişlerdir ve artık buyol şimdiki köraka–nato-kaklık boğazından değil Datca dan Fethiye ‘nin içinden –deveoğlu boğazından geçmektedir ve adı Papur yoludur.
HORASAN TÜRKMENLERİ
Türkiye Türkmenleri ya da Anadolu Türkmenleri, Anadolu Oğuzları veya yaygın adlarıyla Türkmenler (Osmanlıca تركمنلر) , Selçuklular döneminde Anadolu ve çevresinde Türkmeneli denen bölgelerde yerleşmeye başlayan, dilleri Türkiye Türkçesine bağlı Anadolu ağızları içinde ele alınan ve Türkiye Türklerini oluşturan Oğuzlardan Türk oymakları. Müslüman olup Hanefi Sünni ve Anadolu Aleviliği (Türkmen Aleviliği ya da Kızılbaş) görülür. Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde etkili olmuşlardır. Kimileri Türkmen adını yerleşik olanlar için kullanırken göçebe olanlarını da Yörük olarak adlandırır. Türkmen (تركمنلر) ve Yörük (يوروك) kelimeleri tarihî belgelerde eş anlamlı olarak da kullanılmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde, yerleşim durumuna ve şekline bağlı olarak köylü «Türk» olarak adlandırılırken, göçer veya yarı-göçer topluluklar «Türkmen» ya da «Yörük» tabiriyle anılmışlardır.Aşiretler, yerleşik veya konar-göçer olma durumlarına ve bulundukları bölgelere göre «Türkmen» ya da «Yörük» adını almışlardır. Kimilerine göre Kızılırmak'ın doğusundakilere Türkmen batısındakilere ise Yörük denir. Maraş ve çevresinde yaşayan Dulkadirli Türkmenleri için Osmanlı kaynaklarında hem Türkmen hem de Yörük tabiri birlikte kullanılmıştır. Etnik olarak akraba oldukları Türkmenistan Türkmenleri (Yaka Türkmenleri) ile aynı adı taşıdıkları gibi kimi uruğ/oymak adları da ortaktır.
Türkmen aşiretleri, boy beyi (İnallu boyunun adı İnal-oğlu Hamza Bey'den, Gündüzlü boyunun adı Gündüz-
oğlu İbrahim Bey'den gelir), kethüda adı, soylarının adı, yaşadıkları yerlerin adı, iktisadî faaliyet ve bunun sonucu olarak besledikleri hayvanlar veya tarıma ait faaliyetleri gibi pek çok sebebe dayalı olarak ad almaktadırlar.
Anadolu'nun Türkleştirilmesinde aktif rol oynamışlardır. Bizanslılar ile mücadelelerinde Selçuklular uç bölgelerine Türkmenleri yerleştirmek suretiyle fetih hareketlerini kolaylaştırma yoluna gitmişler ve Türkistan'dan Teke Türkmenleri ile diğer Türkmen oymaklarını Anadolu'ya yerleştirmeye başlamışlardır. Anadolu Selçuklu Devletinin tarihindeki en büyük Türkmen ayaklanması olan 1240 yılındaki Babai ayaklanması ve peşinden 1243 yılında Moğollarla yapılan Kösedağ Muharebesinde yenilmeleri üzerine Ahiler ve Türkmenler katledilmişlerdir.
İlginç biçimde Anadolu Türkmen aşiretlerinin önemli bölümü, özellikle de Alevi olanlar, Horasan'dan geldiklerini ifade ederler.Horasan, Selçukluların Anadolu'ya uzanmadan önce kaldıkları Hazar ötesi Oğuz toprağıdır. Oğuzların bölgedeki yoğunluğunu vermesi bakımından “Horasan’ın her tarafı Türk cephesidir” diyen Yakûbî’nin (öl. 897) Harezm ile Hazar denizi arasındaki bölgeye “Oğuz çölü” demesi önemlidir.
Malazgirt savaşından çok kısa bir süre sonra Türkler İstanbul’un yanı başındaki İznık’e kadar olan toprakları ele geçirip Anadolu’daki ilk devletlerini kuruyorlardı. Bu devletin kuruluş tarihi çeşitli tartışmalara neden olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin hangi tarihte kurulduğu konusunda araştırmacılar çeşitli tarihler ileri sürmüşlerdir. M. Altay Köymen, 1073 tarihini gösterir. Ayrıca aynı devletin 1077 ve 1092 tarihlerinde iki defa daha kurulduğu fikrindedir. M. Halil Yinanç 1077, Z. Velidi Togan 1080, J. Laurent ise 1080 yılında kurulduğunu ileri sürmektedirler. Osman Turan ve İbrahim Kafesoğlu’nun Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşu olarak gösterdikleri tarih ise 1075’tır. Bu iki tarihçinin 1075 yılını kabul etmelerine dayanak yaptıkları deliller, bu tarihin doğru olduğunu göstermektedir. Süryanî Mihail, Anna Kommena ve Zonaras’ın eserlerindeki kayıtlar 1075 yılında Süleyman Şah’ın bağımsızlığını ilan ederek ‘Sultan’ ünvanını aldığını göstermektedir. Aynı yıl Bizans’la yapılan antlaşma, bağımsızlığın hukukî belgesini teşkil etmektedir.
– Anadolu ne zaman Türkiye oldu?
Türklerin akın akın Anadolu’ya gelmeleri sonucu Avrupa’da burası ‘Türkiye’ diye anılmaya başlanılmıştır. Faruk Sümer, 1085 tarihinden itibaren Avrupalıların Anadolu’ya Türkiye demeye başladıklarını belirtir. Friedrich Barbarossa’nın haçlı seferinden itibaren Batılı yazarlar Anadolu’dan, Türk hakimiyetine giren hiçbir ülkeye vermedikleri bir adla “Turchia/ Turquie” (Türkiye) diye söz etmeye başlamışlardır. Bu haçlı seferinden yarım yüzyıl sonra Simon de Saint-Quentin bu isimlendirmeyi sistematik hale getirmiştir. Claude Cahen’e göre, Anadolu’da ‘Türkleşme’ yoğunluğu ne olursa olsun, o zamanki Türkiye’nin sınırları ne kadar belirsiz olursa olsun, çağdaşlarının gözünde Anadolu’nun Türk niteliği ülkenin bütününe damgasını vurmuştur. Avrupalı yazarlar Anadolu’ya ‘Türkiye’ derken, Müslüman yazarlar, Türkiye /Türkmen demeye başladılar.
Anadolu’ya gelen Türklerin büyük bir kısmı göçebedir. Ancak göçebe Türklerin yanı sıra önemli sayılabilecek miktarda yarı yerleşik ve tam yerleşik yaşayışta bulunan Türkler de gelmiştir. Divan-ı Lugat-ı Türk’teki yerleşik hayatla ilgili kelimeler ile Türkiye Türkçesindekiler karşılaştırıldığında, birçoğunun aynı olduğu görülmüştür. Faruk Sümer, göçebe Türkmenlerin haricinde birçok aydın, sanatkâr ve tüccarın da geldiğini belirtir. Anadolu’ya asıl yerleşik nüfus, XIII. yüzyılda Moğol istilası sonucu Türkistan’daki şehirlerin tahrip edilmesi üzerine gelmiştir. Türkmenler Anadolu’ya gelirken çadırlarını, yetiştirdikleri hayvanlarını, göçebe ve şehirli yaşayışa ait kültürlerini, silah, kıyafet ve edebî değerlerini de beraberlerinde getirdiler. Hz.Ali yanlısı olmalarından dolayı, ayrıca EMEVİ zulmüde bu göçü hızlandırmıştır.Anadoluya girişleri büyük göçler halinde, 1071 MALAZGİRT Zaferiyle ALPARSLAN ın kapıları Türkmenlere açmasıyla ,hız kazanmıştır.
– Anadolu’ya ne kadar Türk geldi?
Yüzyılın ortalarından itibaren Türkler Anadolu’da yerleşmeye başladılar. Asıl yerleşme ise Malazgirt Savaşı ile oldu. Malazgirt’ten sonra Anadolu ile Türkistan arasında bir ‘göç kanalı’ oluştu. Türkmenler, kümeler halinde gelmeye başladılar. Ancak ne kadar Türk’ün geldiğini tam olarak bilemiyoruz. Claude Cahen, ilk başta gelenlerin çok büyük miktarda olamayacağını belirtir. Anadolu’ya Türkmenlerin gelişi bir anda olmamış, birkaç yüzyıl sürmüştür. En önemli göç dalgalarından birisi XIII. yüzyılda Türkistan’ın Moğol istilasına uğramasından sonra gerçekleşmiştir. Türkmenler, Anadolu’ya her zaman doğrudan gelmemişlerdir. Bir kısmı Azerbaycan, Irak ve Suriye’ye gitmiş, bir müddet oralarda kaldıktan sonra Anadolu’ya geçmişlerdir. Türkmenlerin göçü XVI. yüzyılda Safevi devletinin kurulmasına kadar devam etmiştir. Safeviler zamanında Türkistan ile Anadolu arasındaki göç kanalı kapanmıştır. Türklerin gelmesinden sonra Anadolu’nun yerli ahalisinden bir kısmı zamanla din değiştirerek Türmen kültürü ve Türkleşmiştir. Ancak bu rakam çok büyük miktarlarda değildir. C. Cahen, Türkler ile Rumların iyi ilişkiler içerisinde olduklarını, ancak bir kaynaşmanın olmadığını söylemektedir. XVI. yüzyılın sonlarındaki Osmanlı kayıtları incelendiğinde, bu dönemde Anadolu’da yerleşik hayata tam olarak geçmemiş yaklaşık olarak 1 milyon Yörük/Türkmenin bulunduğu görülür. Sadece Ulu Yörük ve Dulkadir Türkmenlerinin nüfusu 300 bin civarındadır. Ayrıca, bu yüzyıla gelindiğinde, önemli miktarda Türkmenin yerleşik hayata geçtiği de görülmektedir. Bunların da nüfusu 1 milyonu geçmektedir. Bu durum Anadolu’nun yerli halkı ile çok büyük oranda karışmanın olmadığını göstermektedir. Anadolu’ya gelen Türklerin büyük bir bölümü Oğuzlardır. Oğuzların (Türkmenlerin) 24 boyunun tamamı Anadolu’ya gelmiştir.( ÇEPNİ VE KINIK çoğunlukda) Bunların dışında Türklerin diğer kabilelerinden Kıpçaklar (Kumanlar), Peçenekler (Oğuzların 24 boyundan birisi olan Peçeneklerden başka bir kabiledir), Akhunlar (Eftalitler), Bulgarlar da gelmişlerdir.Ağırlıklı gelen ÇEPNİ veKINIK boylarıdır. Özellikle Erzurum platosundan ve Halep platosundan Anadolunun derinliklerine yerleşmişlerdir.HOZAT (DERSİM), KEMALİYE ,SİVAS ve MALATYA ( ASPUZU )İPEK YOLU güzergahı bölgesinede ÇEPNİ ve KINIK boyu yerleşmiştir.
Hasankale zaferinden (1048) sonra Anadolu’ya yayılmaya başlayan Türkmen kitleleri, 1059’da Sivas ve Malatya’yı ele geçirdiler. 1064’te Alparslan Kars’ı fethetti. 1067’ye gelindiğinde Kayseri, Niksar ve Konya fethedilmişti. Afşin, 1068’de Anadolu’yu boydan boya geçip İstanbul Boğazı’na kadar ilerlemişti. Türkmenler Anadolu’nun doğu ve orta kısımlarına yayılmışlar ise de burası henüz onlar için emin bir yurt değildi. Zira Türkmenlerin düzenli Bizans ordularına karşı mücadele edecek güçleri yoktu. Bu yüzden Bizans orduları üzerlerine geldiği zaman, Türkmenler Kafkaslar’a çekilmek zorunda kalıyorlardı. Ayrıca Anadolu’nun fethedilememiş pek çok müstahkem mevki ve kaleleri vardı. Buraların yeterli muhasara silahına sahip olmayan Türkmenler tarafından ele geçirilmesi oldukça zordu. Selçuklu orduları da Türkmenleri himaye için her zaman Anadolu’ya gelemiyordu. 26 Ağustos 1071’de kazanılan Malazgirt zaferi Bizans ordusunu çökertti ve Anadolu’nun kapılarını sonuna kadar Türkmenlere açtı. Bizans’ın yediği bu büyük darbe Türkmenlerin Anadolu’ya sel halinde akışını sağlamıştır. Malazgirt zaferinden sonra esir Bizans İmparatoru Romanos Diogenes ile Alparslan’ın yaptığı anlaşma yeni Bizans İmparatoru tarafından bozuldu. Bunun üzerine Alparslan, Artuk Bey’i Anadolu’nun fethi ile görevlendirdi. Artuk Bey’in, Alparslan’ın ölümünden sonra İran’a geri çağrılması üzerine onun yerini Tutak Bey aldı. Ancak asıl başarı Alparslan’a karşı taht mücadelesi yaparken öldürülen Kutalmış’ın oğulları sayesinde kazanıldı. Alparslan’ın oğulları ve kardeşleri arasındaki taht mücadelesi sırasında İran’da esaret altında bulunan Kutulmış’ın oğulları kaçarak Anadolu’ya geldiler. Daha önce babalarına ve Alparslan’ın eniştesi El-basan’a bağlı Yabgulu Türkmenleri ile İbrahim Yinal’a bağlı aşiretler Anadolu’ya gelmişlerdi. Bunlar İran’daki taht mücadelelerinde başarıya ulaşamamış küskün Oğuz kitleleri idi ve kendi başlarına geçecek Selçuklu hanedanından birisini bekliyorlardı. Kutalmış oğlu Süleyman Şah bu Türkmenlerin başına geçti ve kısa sürede Orta Anadolu’dan İznik’e kadar olan sahayı ele geçirip Türkiye Selçukluları Devleti’ni kurdu. Bu devlet Büyük Selçuklular’a tabi olmadığı gibi aralarında düşmanlık da bulunuyordu. Alparslan’ın oğlu Melikşah, Kutalmış oğlunun kurduğu bu devleti ortadan kaldırmak için Bizans’la dahi işbirliği yapmış, ancak ölümü üzerine teşebbüsü yarım kalmıştır.
Kutalmış oğlu Süleyman Şah’tan önce Anadolu’ya gelen Artuk Bey’in oğulları Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da (Diyarbakır- Mardin-Elazığ-Hasankeyf) bir beylik kurdular. Daha sonra gelen Türkmen beyleri Saltuk Bey (Erzurum), Danişmend Gazi (Sivas-Amasya-Tokat), Mengücek Gazi de (Erzincan- Divrığı) Orta ve Doğu Anadolu’da kendi beyliklerini kurarak o bölgelerin Türkleşmesini sağlamışlardır.
Büyük bir ordu ile Anadolu’ya gelen İbrahim Yinal ve Kutalmış, Bizans kuvvetlerini Pasin ovasındaki Hasankale’de 18 Eylül 1048’de büyük bir mağlubiyete uğrattılar. Bu zafer üzerine Türkmenler Anadolu’da yayılma imkânı bulmuşlar ve Trabzon’a kadar ilerlemişlerdir.
Türkler Anadolu’ya geldiğinde burada Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Araplar vardı. Ancak Bizans, Anadolu’nun tek hakimiydi. İlk Türk akınlarının başladığı sırada Ani, Van, Lori ve Kars’ta Ermeni prenslikleri bulunuyordu. Bizans İmparatorluğu, II. Basilios’un 1021’deki Doğu Anadolu seferlerinden itibaren bu bölgedeki Ermeni prensliklerini ortadan kaldırmıştır. Son Ermeni prensliği de 1064’te Selçukluların korkusundan Bizans’a tabi olmak zorunda kalmıştır. Bizans İmparatorluğu Ermeni prensliklerinin siyasi hakimiyetlerine son verdikten sonra, önemli miktarda Ermeni kitlesini İç Anadolu’ya yerleştirmiştir. Ayrıca Bizans, Ermeni ve Süryanileri Ortodoksluğu kabule zorluyordu. Bu durum bu halkların Anadolu’nun müdafaasında, Bizanslılara yardım etmemesine neden olmuştur. Ermeni tarihçi Urfalı Matheos ile Süryani tarihçi Mihael’in yapıtlarında Bizanslılara karşı olan bu kinin izleri görülmektedir. Süryani Mihael’in şu sözleri bu durumu açıkça göstermektedir: “Türkler, şerir ve rafizi Rumlar gibi kimsenin dinine ve inancına karışmıyor; hiçbir baskı ve zulüm düşünmüyorlardı.”Demektedir.
2 – Niçin Anadolu’ya geldiler?
Büyük Selçuklu devleti kurulmadan önce Oğuzlardan kopan bir kısım boylar Azerbaycan, Güneydoğu Anadolu ve Irak’a gitmişlerdi. Göktaş, Buka, Mansur ve Anasıoğlu idaresi altındaki Türkmenler, Cizre ve Diyarbakır havalisiyle Musul’u ele geçirmişlerse de, uzun süre buralarda hakim olamayıp Azerbaycan’a geri dönmek zorunda kalmışlardır. Kendilerine yurt, hayvanlarına da otlak arayan Türkmen kitleleri, Büyük Selçuklu topraklarına gelmeye devam ediyordu. Bu dönemde EMEVİ ZULMÜ , ABBASİ ZULMÜ VE MOĞOL İSTİLASI Türkmenlerin göç etmelerine sebep olmuştur. Kendilerine yeni yurt aramak durumunda kalmıştır.Selçuklular bunları kargaşa çıkarmalarını ve otlak sıkıntısına meydan vermelerini önlemek için Anadolu’ya yönelttiler. Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’in üvey kardeşi İbrahim Yinal büyük bir Türkmen kitlesini 1048 yılında Anadolu’ya gönderdi. Türkler, Suriye ve Irak’a da gidip yerleşmişlerse de, bu ülkelerin çok iç taraflarına gitmemişlerdir. Bölgenin iklimi ve otlak durumunun, hayvanları için uygun olmaması bu bölgelerde Türklerin fazla yayılmasına engel olmuştur. C. Cahen, Türklerin Mezopotamya ve Suriye’de gerçek bir yerleşim göstermeyip askeri hakim sınıf olarak kalmalarının nedenini, bu bölgede Bedevi ve Kürt çobanların bulunması ve Türk develerinin sıcak iklime uyum gösterememesi olarak izah eder. Anadolu ise iklimi ve geniş odaklarıyla Türklerin yaşantısına uygundu. Anadolu’nun nüfus açısından yoğunluğa sahip olmaması ve Türklere direnecek askeri organizasyonunun bulunmaması da Türkmenlerin gelmesi için teşvik edici unsurlar olmuştur.
1 – Türkler neden Orta Asya’dan ayrıldılar?
Proto-Moğollardan Kıtayların 924 yılında Orhun havalisine hakim olmalarıyla birlikte bu bölgedeki Türk boyları batıya göçmeye başladı. Türk boyları birbirlerini sıkıştırarak batıya doğru ilerlediler. 1027 yılına gelindiğinde, artan Kıtay baskısı sonucu Türklerin batıya göçü büyük bir sel halini almıştı. Kay ve Kıpçak baskısı ile Oğuzlar yurtlarından ayrıldılar. Şamanı Peçenek ve Oğuzlar Doğu ve Orta Avrupa’ya, Balkanlar’a, Müslüman Oğuzlar ise Mâverâünnehr’e, Horasan’a ve diğer İslâm ülkelerine göçtüler. Oğuzlar 1040 yılında Dandakan’da Selçukluların idaresinde Gaznelileri yenip kendi devletlerini kurdular. Ancak Orta Asya’dan on binlerce Türk, Moğol kabilelerinin baskısıyla batıya göçe devam ediyordu. Mâverâünnehr bölgesi onları barındırmaya yetmedi ve yeni yurt aramaya başladılar.