Balyoz, darbe ve hukuk!
Sevgili okuyuclar,
Balyoz, darbe ve hukuk! Bu kelimeleri, birlikte, yan-yana getirerek bir anlam çıkarmak oldukca zor olmalıdır. Balyoz, son günlerde gündemimize giren ve yoğun tartışmalara sahne olan bir, ‘hareketin’ isimlendirilmesidir. Darbe ise uzun yıllardır ülke gündeminde yeri olan ve sıradan insanların dahi yaşamında, derin izler bırakan, askeri darbeleri sıfatlandıran bir ögedir.
Hukuk ise gerek ülkemizin ve gererkse yerkürede yaşayan insanlığın, mum ışığı ile aradığı, insan yaşamında vazgeçilmez yeri olan, bir değerler malzumesidir.
‘‘Hukuk, toplumun genel menfaatini veya fertlerin ve toplumun ortak iyiliğini sağlamak maksadıyla konulan ve kamu gücüyle desteklenen kaide, hak ve kanunların bütünüdür. Daha yaygın bir tanımıyla hukuk, adalete yönelmiş toplumsal yaşama düzenidir.‘‘
Bu kelimeleri yana-yana getirmek ve bir anlam çıkarmak gerçekten, iğne ile kuyu kazamaya çalışmaktır’ki, aklı selim insanlar bununla uğraşmazlar.
21 Eylül 2012 Cuma günü, İstanbul Silivride görülen, ‘balyoz darbe hareketi planında’ davasında yargılanan, emekli ve muazzaf (görevde bulunan) subaylara, mahkeme tarafından, çeşitli cezalra çarptırıldılar.
Bir başka deyimle, ‘bayoz darbe’ hazırlığında olan subaylara, AKP’nin ve başbakanın telkinlerine uyan, yargı tarafından, ‘bolyoz’ gibi bir yumruk indirildi.
Hiç şüphesiz, Silivri mahkemesinin verdiği kararlar uzun süre tartışılacak ve bir hukuk sakandalı olarak tarihe geçecektir.
Bu davada yargılanan ve cezai yaptırımlara maruz kalanların, günahsız ve suçsuz olduklarına inanmıyorum.
Bu davada yargılnanların ve ceza alanların, daha fazla ceza hakkeden’ler, olduğu bir gerçektir. Bunlar içinde işkenceci, katil, hortumcu daleverecilerin olduğu bilinmektedir.
Türk silahlı Kuvvetlerine mensub subayların darbe geleneğinden geldikleri ve geçmişlerinde 3 darbe ve birçok darbe girişimi olduğu kamuoyunca bilinmektedir.
Bu nedenle, ‘balyoz darbe planı’ yabana atılacak bir girişim olarak algılanmamalıdır.
Bir gerçeğinde altını çizmede yarar var. Gerek ‘Ergenekon’ ve gerekse ‘Balyoz darbe plan seminerinde’ yer alan, TSK mensublarının ve bürokratların yargılanması, yabana atılır olmayacağı gibi, ‘kurunun yanında, yaş’ta yanar’ gerçekliği tarafımızdan bilinmektedir. Bu davalarda, AKP hükümetinin rövanşist, durumu, ‘günahsız ‘ insanlarından yargılanıp cezalandırıldıkları dikkati çekmektedir.
Bugün yargılananlar içinde, zalimlerin, işkencecilerin olduğu bilinmektedir. Zalimler ve işkenceciler, düzene muhalif olanlara uyguladıkları, işkencelerde dahi acımasız gaddar olduklarını işkenceye maruz kalanlar iyi bilmektedir.
Zalim, işkenceci ve gaddarlar’da, şu gerçeği iyi bilmektedir. İşkence yaptıkları sosyalist ve devrimcilerin, her türlü işkence zalimliğe rağmen, direnmeyi ve teslim olmamayı öğrettikleri’de, bilinmektedir.
Ama AKP hükümeti ve başbakan Tayyip Erdoğan, bu davada yargılananlara yaklaşımında, rövanşist bir yaklaşımın olduğuda kamuoyunca bilinmektedir.
Bu davada yargı, hukuk kurallarını işletmek yerine, siyasal bir tavır içine girmiştir. Bu nedenlede tartışmalı kararlar almıştır.
Hukuk, demokratik ülkelerde, kurum ve kurallarıyla işletmek anlamına gelmektedir.
Ülkemizde demokrasiden söz etmek ancak kendimizi kandırmak anlamına gelir. Bu nedenle hukuktan söz etmekte biraz saflık olur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yargısı, sadece bugüne özgü davranışı ile siyasallaşmış değildir. 12 Eylül askeri darbesi sonrası, faşist generaller çetesinin hizmetinde, askeri vesayetin gölgesinde siyasal kararlar vermekte kötü bir sicile sahiptir.
Bugün Silivride hukuksuzluktan dem vuranların, dün hukuksuzluğu kendilerinin uyguladığını Türkiye kamuoyu ve demokrasi güçleri bilmektedir.
Bugün, Silivri mahkemesinin kararlarına, itiraz, isyan edenlerin, dün kendilerinin bu tarz yaklaiımları, kamuoyunca bilinmektedir.
Türkiye halkına kan ağlatan ve Kürt coğrafyasını kan gölüne çeviren, işkencecilerin, katillerin hukuk çığırtkanlıkları samimi değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yargısı, hukuk,adalet ve insan odaklı olmaktan çoktan çıkmıştır. İktidar erkini kim kontrol ederse ve hakim olan güç kimse, onun vesayeti altında kararlar vermektedir. Son 30 yıllık, ülkemizin tarihsel sürecinde bunun çokca örneklerini sıralamak mümküdür.
Bugün iktidarı AKP gasp etmiştir. Yargı, AKP’nin kusursuz hizmetindedir. Bu nedenle ülkemizde hukuku, mum ışığı ile aramak durmundayız.
Hukuksuzluk sadece Silivrideki, ‘balyoz darbe planı’ davasında ortaya çıkan bir durum değildir. Ülkemizde birçok alanda ve konuda, hukuksuzluk yaşanmaktadır.
Hukukun hakim olduğu ve uygulandığı ülkelerde, hukuk fonksiyoner olarak,
‘’ Hukukun bu fonksiyonu ile anlatılmak istenen, hukukun toplumsal yaşamı düzenleyip insanların barış ve güvenlik içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır.‘’
Hukukun etkin olarak uygulandığı ülkelerde, ‘‘Pratik yarar (Sosyal İhtiyaçların Karşılanması) Hukukun pratik amacını, toplumsal gerçeklik belirler. Hukuk bu fonksiyonu ile toplum içinde yaşayan insanların, birbirleri ile kurmak zorunda oldukları ilişkilerini ve biyolojik, psikolojik bir varlık olarak insanın yapısından kaynaklanan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Hukuk bu fonksiyonu ile doğum, evlenme, ölüm vb. önemli biyolojik olayları da çeşitli hükümlerle düzenler. Hiçbir hukuk düzeni yaşamın temel gerçeklerini görmezden gelemez. Hukuk düzeni, insanın doğal yapısına ve bundan ileri gelen ihtiyaçlarına uygun olmak zorundadır. Hukuk önemli ölçüde, ekonomik gerçeklere de bağlıdır; ekonomik ihtiyaçlara uymalı ve onları karşılamalıdır. ‘’
Eğer ülkemizde hukuk kurum ve kurallarıyla uygulansaydı,adalet olurdu,
‘’Adalet Hukuk bu fonksiyonu ile belirli bir düzenleme altına aldığı sosyal ihtiyaçları, özü salt bir eşitlik düşüncesi olan adalet ölçüsüne vurarak gerçek kimliğini kazanır. Hukukun idesi ve ideali adalettir. En kısa tanımıyla adalet, ‘bir eşitlik düşüncesi‘dir.‘‘
Hukuku ifade ederken, kendi gerçekliklerimizle mukayese etmeye çalışıyorum. Bulunduğu bölgenin coğrafik olarak en güzel ve verimli topraklarına sahip olan ülkemiz ve bu güzelim ülkemiz toprakları üzerinde yaşayan çeşitli milliyetlerden, inançlardan insanlarımız hukuk dışı davranışları hakketmemektedirler.
Son otuz yılı aşkın bir tarihsel süreci dahi irdelediğimizde, çıkan sonuç, gayri meşru, hukuk dışı uygulamaların Türkiye Cumhuriyeti devleti eliyle sürekli beslendiği ve korunduğu bilinmektedir.
Hukuk’un olmadığı bir ortamda, adalet ve eşitlikten söz etmek tabii’ki, mümkün olmayacaktır.
Umarım bizim ülkemizde‘de, hukuk, adalet bir gün mutlaka yerine oturur.
Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle,
Aliekber Pektaş 25.09.12