AKTÜEL TARİHÇE EBRULİ ALMANYA ANTALYA DÜĞÜNLER OKUL DUYURU BAŞSAĞLIĞI ÖZEL HABER
Platon’un Mağara AlegorisiTarih 04 Ocak 2025, 15:14 Editör: Editör Aliseydi SEVİM

Platon’un Mağara Alegorisi

Platon’un Mağara Alegorisi



Platon, M.Ö. 5.yy.’da-günümüzden iki bin beşyüz yıl önce- yaşamış düşünce ve felsefe tarihinin (Aristo ile birlikte)  iki büyük zekasından biri olarak nitelenir. Platon, Sokrates'in öğrencisi, Muallim Evvel -İlk öğretmen- diye de nitelenen Aristoteles ise Platon'un öğrencisidir. Benim farkettiğim kadarıyla Müslüman, Hristiyan ve bu dinlerle ilgili ezoterik, tasavvuf düşüncesinden -bu söylediğim felsefe tarihi içinde geçerlidir- bahsedildiğinde, Platon ve Aristoteles’ten de bahsediliyor demektir ve sanki bu düşüncelerin malzemesinde bu iki filozofun ürünleri, harcı, konu ana başlığı patenti gizli ve açık olarak gözükmektedir.


“Platon’un Mağara Alegorisi,” kıssası üzerine çok mürekkep akıtılmıştır. Çünkü konu insanlığın en önemli meselesine dairdir. Karanlıktan aydınlığı, aşağılık hayattan yükseklerdeki hayata, hatta “tanrısal” hayata ulaşabilme ve türdeşlerini ulaştırabilmek gibi önemli, zor ve ağır bir konudur bu. Bu kıssa Platon’un “Devlet” adlı eserinin “Yedinci Kitap”ın da konu edinilmiştir.


Bu kitapta konu Glaukon ile Platon arasındaki diyaloglar şeklinde düzenlenmiş, yazılmıştır. Kitaptan konu ile ilgili olan -bazı- pasajları isimlerini belirterek alıntılayacağım.


[ Platon-1. “Ve şimdi,” diye sözüme devam ettim, “doğamızdaki (yaradılışımızdaki) eğitilmişlik ve eğitilmemişlik hali arasındaki farkı aşağıdaki olaylara bakarak benzetme (eğretileme) halinde kavramaya çalış.


İnsanları yerin altındaki, mağaraya benzer bir mekânın içinde kafanda ve gözünde canlandır; bu mekânın, ışığın geldiği yönde, mağaranın kendisi kadar geniş bir ağzı (girişi) bulunmaktadır.[262] Bu mağaranın içinde insanlar, çocukluktan itibaren orada yaşamak mecburiyetinde kalmış ve sadece karşılarına (ön tarafa) bakabilecekleri, ama zincirlerden ötürü başlarını (sağa sola) çeviremeyecekleri şekilde boyunlarından ve bacaklarından zincirlenmiş halde yaşamaktadırlar; çok uzaklardan, arkalarından ve yüksekten bir ateşin ışığı parlamaktadır; bu ışık ve zincirlenmiş insanların arasında, bir yol yukarılara gitmektedir; bu yolun üzerinde, tıpkı kukla oynatanların seyircinin önüne çekmiş oldukları ve üzerindeki sahnede sanatlarını icra ettikleri tahta-perdeye benzeyen alçak bir duvar düşün.”


 “Kafamda canlandırabiliyorum,” dedi Glaukon.


“Bu duvarda, bunu da canlandırmaya çalış, insanlar (uçları duvar hizasından taşan) çeşitli araç gereci,  insanların ve başka yaratıkların tahtadan ve taştan heykellerini, kısaca sanat yoluyla (yapay yoldan) imal edilmiş her şeyi taşıyarak geçsinler ve (duvarın arkasından yürüyüp giderken) yer yer konuşup, yer yer suskun olsunlar.”


 Glaukon-“Sözünü ettiğin benzetme ve şu zincirlenmiş olanlar çok ilginç.” 


Platon-“Bizlere benziyorlar! Çünkü başlangıçta ateşin (ışığının) karşılarındaki duvara yansıttığı kendi gölgelerinden ve öteki şeylerin gölgelerinden başka bir şey görmüyorlar, anlıyor musun?”


Glaukon- “Elbette, vücutlarını ömür boyu hareketsiz tutmaya mecbur olduklarına göre!” 


Palton-“Aynı şey (arkalarında kalan alçak duvarın arkasında) taşınan araç gereç için de geçerlidir, öyle değil mi?”

 …“(Bu zincirlenmiş insanlar) kendi aralarında konuşabilecek olsalar, gördükleri gölgelerden söz ederken, gerçek (hakiki) nesnelerden söz ettiklerini sanacaklardır, öyle değil mi?”

Glaukon- “Mecburen!”

Platon– “Şimdi bu hapishanede (mağarada) karşılarındaki arka duvardan bir ses yankısı olsa, (arkalarında kalan) duvarın arkasından geçenlerden biri bir şeyler söylese, (zincirlenmiş olanlar) bu sesin önlerindeki duvara yansımış gölgelerden başka bir yerden gelmemiş olacağını düşünmezler mi?” 

Glaukon-“Aynen öyle yaparlar Zeus aşkına!” [c]

 Platon– “Sonuç olarak: Bu insanlar o araç gerecin gölgelerinden başka hiçbir şeyi gerçek (sahici) yerine koymayacaklardır.”

Glaukon- “Zorunlu olarak.”

Platon– “Şimdi artık nasıl olmuş olursa olsun, bu insanların zincirlerden ve olup biteni anlamama durumundan kurtulup esenliğe çıktıklarını ve şu söyleyeceklerimin olup olmayacağını bir düşün. 


Aralarından birinin zincirleri çözülüp hemen ayağa kalkmaya ve başını sağa sola çevirmeye, yürüyüp ışığa bakmaya mecbur tutulduğunu; bütün bunları yaparken, daha önce gölgelerine bakmak durumunda kaldığı nesneler…” ona gösterilse ve bu nesnelerin gerçek,‘hakikat’ olduğu, “…kendisine söylenecek olsa ne yapar sanıyorsun?”


 (Daha önce arkasında kalmış alçak duvarın arkasından geçen) her bir kişi için dikkati çekilerek bunların ne olduğu sorusuna cevap vermeye zorlansa? Şaşkınlığa uğrayıp daha önce gördüklerinin şimdi kendisine gösterilenden daha gerçek (sahici) olduğunu düşünmeyecek midir?

Glaukon- “Kesinlikle.” ]


Platon’un bu mağara metaforu “toplumu,” doğduklarından beri, -sırtlarını çevirmiş oldukları- hakikatin görüleceği ışığa doğru dönmesini, aydınlanmasını engellemek, kendilerine gösterilen gölgeleri hakikat bellemeleri için insanların boyunlarına, kollarına ayaklarına vurulmuş zincirler toplumsal davranış kurallarını, alışkanlıklarını,örf, adet, inanç, ideoloji, duygu ve düşüncelerin, “zaman ve mekandaki formları ile içeriklerini” simgesel olarak temsil eder.



İnsan “tabula rasa,” yani bomboş bir kağıt gibi, üzerine ne yazarsan o olacak bir özsüzlük midir? Yoksa bir özü var mıdır? Varsa bu öz nedir? İnsanın bir özü varsa, bu onun bütün düşünüş, davranış ve hissedişini… kesin olarak belirler ve insan bu öz tanımındaki yasa(kader)in dışına çıkamaz. Misal: balığa yüzmesini, kuşa uçmasını, kediye fare yakalamasını, aslanın ceylanı avlama ve yemesini… öğretmene gerek yok, o illaki özü(özünde var olan kod-gen-ları)gereği bunu öğrenecek, zorunlu olarak gerçekleştirecek.Balığa kuş gi uçmasını, kuşun suyun içinde ve altında yaşamasını, kedini fareyi yakalamamasını, aslanın ceylana acıyıp onu avlamaktan vazgeçip otla beslenmesini öğretemezsin.



Yada, “İnsan kültürel bir varlık mıdır?” İnsan kültürel bir varlık ise bulunduğu zaman ve mekanın şarlarının ürettiği düşünüş, duyuş hissediş, inanış ve hakim gelenek ve göreneklerin kalıbına göre  şekillenir. Tabii, bir teoride genel, geçer olan esas alınır. İstisnaları değil.


İnsan hem etle hem otla beslenir.Dilimizde bir deyim vardır, “it şurda et şurda durmaz.” Bu it, hayvan için bir zorunluluk ifade eder; fakat insan oruç tutar, bedensel(iştah ve  şehvet) arzularını belirli saatler aralığında kendine yasaklar ve kendi koyduğu yasaya uyar.Hatta, açlık grevine girer acından ölmeyi seçer, (öteki insanların mutluluğunu hedef aldığı)inancı yada ideali için kurşunlara gögüs gerer ve ölüme meydan okur ölür, öldürür, vücuduna TNT bağlar kendini havaya uçurur… Doğuştan gelen ve dışına çıkamayacağı bir özü varsa insan bunları nasıl “seçer?”


“Seçer,” kavramını bilerek kullandım.Özü olan canlı, özü dışına çıkamaz. Kedi fareyi avlamaktan vazgeçip otla yaşamayı seçemez. Kedi yada misaldeki tabirle “itin” önüne et konduğunda,eti yememezlik edemez.İnsan ise “seçim” yapabilir.


Üçüncü bir teori ise insan ne özsüz ne de tamamen özle belirlenen bir canlıdır.İnsanın bomboş bir kağıtta olmadığına dair birçok araştırma sonucu bilinen veride vardır. Bebekler üzerinde yapılan araştırmalarda insanda adalet, merhamet gibi doğal bir öz, eğilimde vardır.E. Fromm bu öz,yada doğal güdüler üzerine toplum (ona aykırı)yazdığı kodlar ile bunları bastırıp engelleyip,zıd bir kalıba (onu)döktüğünde,insan bundan acı duyar,der-Bir kısım psikolojik ve psikosomatik hastalıkların kaynağının bu olabileceği, düşünülür. 




Çocuk, bebek doğduğunda omnipotans olarak kendini algılar. Her istek ve arzusu yerine getirilecek biri. İlaveten bebek, motor ve zihinsel donanımı gelişmediğinden, kendini anne ile bir bütün olarak algılar. Sinir sistemi gelişimi belli bir aşamaya gelmeden bu ayrılığı sezemez, fark edemez. Bu fizyolojik yapı belli bir aşamayı katettikten sonra bu ayrılığı sezmeye başlar. Kendisi doğduğundan beri biyolojik ve psikolojik ihtiyaçları karşılansın diye hep anneye bakmaktadır… Bu ihtiyaçta karşılanır. Bir süre sonra farkeder ki annede bir başkasına, “babaya” bakar. Bu noktadan itibaren anne ile olan bütünlük ve yalnızca anneye bakarak yaşamsal ihtiyaçlarını karşılama durumunun bir başka hal aldığını fark eder. Yani bakılması gereken önemli ve değerli noktalar değişmekte ve çoğalmaktadır. Yani belirsizlik armış ve artmaktadır.

***

İnsan anlam arayan bir varlıktır. Anlam, yaşamı bir bütünlük içerisinde algılama ve ona inanmakla gerçekleşir. Bu anlamın bire bir hakikatle örtüşmesi umulur; fakat örtüşmezse de bütünlüğü olan bir resim, boşlukta -anlamsızlıkta- kalmaktan, evladır.


S. Freud ekolinin dört temsilcisinden bir olan E. Fromm, bu anlamı harita metaforu ile ifade eder. Gideceğin ve gitmeyeceğin yerler, dolayısıyla buralara hangi yollardan ve nasıl gitmen yada gitmemen gerektiğini ve gitmen gereken yerlerin  doğru, güzel, iyi, faydalı ve gitmemen gereken yerlerin, yolların kötü, yanlış çirkin ve zararlı olduğunun bütünsel bir resmini ifade eder bu harita.  İşte bu sebepten dolayı D. Cündioğlu, “Din anlam verir, düşünce, bilim ise açıklar,” der. Dinin neden insanlar için bu kadar vazgeçilmez olduğunun önemli bir kaynağ da bu varoluşal temeldir.


Hayvan yavrusu doğunca “memeye doğru gider, meme arar,” insan yavrusuna ise “meme gider, ona meme ulaştırılır.” Kısa sürede hayvan yavrusu ayağa kalkar ve yaşamla bütünleşirken, insan yavrusu uzun yıllar anne(yada bakım veren birine)ye muhtaçtır. Meme, anne bebek için yaşamın kaynağıdır. Anne, süt yada bu denklikte bir besini vaktinde ve gerektiği kadar vermezse bebeğin, çocuğun yaşama şansı yoktur.





Bu süreç halk arasında bebek, çocuk için ana “kucağı olarak” tanımlanır. Anne kucağında karşılanır çocuğun (ilk) en temel düzeyde yer alan fizyolojik ihtiyaçları. Beslenme için gerekli olan süt ve diğer gıda ile içecekler. Uyku ihtiyacı ve uyuyacağı yer ile temizlik, ısı ışık. Devamında fiziki tehlikelerden ve her türlü etkiler karşısında korunma. Bu, genel kabul gören Abraham Harold Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi yada teorisinin ilk, yada en alt basamaklarını karşılık gelir.



Yukarıda değindiğimiz, 17.yy.ın önemli aydınlanma filozoflarından John Locke’nin tabula rasa tanımı, üzerinde yazı olmayan boş bir kağıt misalidir. Yani o yazısız, bomboş kağıda istediğinizi yazabilirsiniz, gibi, anlaşılabilir bu. Bebek nasıl çaresiz ve anneye, anne memesine yaşamsal açıdan muhtaç ise, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki ikinci aşama olan şahsiyet oluşumu açısından da anneye(bu işlevi yerine getiren bakım verene) o ölçüde muhtaçtır. Şahsiyeti, “karakter, mizaç, fıtrat” anlamının bütününe karşılık kullanıyorum.


Anne bebeğe o, daha dünyadan bihaber olduğu çağından  biyolojik ve psikolojik gelişimi büyük ölçüde tamamlanacağı yaşa kadar memesi ile verdiği sütü(ileri yaşlarda vereceği değişen her tür bakım) ile beraber hal, hareket duyuş düşünüş bütün duruşuyla kendi kültürünü bebeğe başlangıçtan itibaren verir ve onu, kendi(kültür)kalıbına döker. Bu kalıba dökme süreci ve metotları ile çocuk eğitim ve öğretime tabii tutulmuş olur.



Bir prof, bir araştırmaya göre bilim kırk ayda, nöroloji bilgisi yirmi altı ayda, teknoloji alanındaki bilgilerin onsekiz ayda bir kat arttığından, yani ikiye katlandığından bahsetti. Bugün ulaşılan nörofizyoloji alanındaki gelişmelere göre, bırak bebeklikten itibaren taa, embriyo ve cenin öncesinde başlıyor bebeğin ilerde alacağı kişiliğin, mizaca dair olan temelleri.


Bu verilere dayanarak şöyle bir çıkarsama yapabiliriz… Platon'un Mağarası nasıl oluşur? Yada mağara adamı nasıl oluşturulur? İnsan yavrusunun embriyo, cenin aşamasından bebek, çocuk ve ergenliğin sonuna kadar anne aracılığı ile (yada bakım veren tarafından) günler, haftalar, aylar, yıllar… içerisinde iyne iyne nakşedilir insan ruhuna. Başka bir benzetme yapacak olursak kısık ateşte, için için pişirilir, olgunlaştırılır bu mayalanma. Yani süt nasıl kana karışıp ete, kemiğe, cana dönüşüyorsa, bu aktarım sonucu oluşan huyda onda bu denli derin, kavrayıcı kapsayıcı bir hayata dönüşür. Bu sonuca insan tarafından, dolayısıyla kültür aktarımı aracılığıyla oluşturulan bu yapılanmaya “ikinci doğada” denir. Doğal güdülerin dışına hayvanlar, dolayısıyla hayvan yanımızda nasıl kolayca karşı çıkamazsa, bu sonradan oluşturulan sosyal güdülerin dışına da çıkması “o kadar zordur.”


Platon’un tarif ettiği mağarasında bulunan duvar, doğuştan gelen ve potansiyel olarak var olan fakat çimlenip, köklenip, dalbudak salıp gelişerek neliğini-iyi yada kötü ürününü- gösterememiş, verememiş, bir bakıma “yok mesabesinde olan” bomboş kağıt, sinema perdesi misali “zihnimiz” olarak düşünebiliriz. Doğduğumuz günden beri bizi  istenilenin dışında hareket edemez şekilde ayaklarımızdan ve yüzümüzü, yönümüzü başka bir yöne döndüremeyeceğimiz şekilde boyunlarımızdan bağlayan zincirler se bütünen kültüre karşılık gelen gelenek- görenek, örf -adet, ahlak- adap, ideoloji ve inançlarımıza karşılık gelir. Mağara duvarına( dimaglarımıza), sinema perdesi misali, görüntüleri yansıtan ise anne figürü.


Anne rolü neyi temsil eder? Anne(bilinçli ve bilinçdışı olarak), anne olmadan önce en başta bebekliğinden, çocukluğundan beri annesinden, ailesinden, mahallesinden, okul arkadaş ve iş çevresinden, içinde yaşadığı toplumun genel geçer, belirleyici kültüründen; yaşadığı toplum ise içerisinde yaşadığımız çağ ve birbirini etkileyen doğu, batı, güney kuzey kültürlerinden dikey,yatay ve çapraz, üst üste, iç içe olarak şu yada bu oranda etkilenerek ulaşılmış sofistik bir yapıya karşılık gelir.


Bu, mevcut zeminde kendiliğin oluşup (zamana, mekana, kişi ve ailelerin ait oldukları (dini ve siyasi)topluluklara / cemaatlere göre değişiklik gösterip güncellenerek) süregiden bir eğitimdir. Okullu eğitim ise müfredatını bu genel,(tarihsel ve güncel) eğitim ve öğretim sisteminden alır, esinlenir. İkinci doğa böyle oluşturulur, bu ise sosyal bir içgüdü gibi işler ve insanlara otomatik pilotla hayatını sürdürme “olanağı sağlar.” Neye karşılık sağlanır bu olanak, mağaradakiler gibi görme, hissetme, düşünme ve yaşamaya karşılık sağlanır.


Platon’un mağara mizanseni toplumsal sistemi; annenin mağara duvarı misali, bebeğinin / çocuğunun zihnine yansıttığı görüntüler ise toplumdan anneye, anneden topluma doğru -karşılıklı- geçişleri olan eğitim ve öğretiminin içeriğine karşılık olarak düşünülebilir. Bu dışardan verilen eğitim, bebeğin/çocuğun doğuştan gelen mizaç ve fıtratı ile etkileşerek  karekter oluşumunun temelini ve örüntüsünü büyük ölçüde belirler. Böylece siyasal sistem mağarası, bireyin içine taşınır ve içimizde ikinci bir doğa olarak oluşturulan fakat, bizim tek ve esas doğa olarak algıladığımız mağaralarımız oluşur. Freud’in kişilik teorisinde ki ego ve süperego, dolayısıyla otomatik pilotun yönlendirdiği daha kolay bir hayatın zemini oluşturmuş olur.


Mutasavvıfların çok kullandığı bir deyim vardır: “O mahiler ki derya içredir, fakat deryayı bilmezler.” Beyin mukayeseli çalışır. Mukayese için bir şeye karşılık başka bir şey olduğunun deneyim yada düşünce yoluyla bilinmesi icap eder. Mahi(balık)lar deryada, suda doğup yaşamlarını tamaladıklarından, başka bir deneyim ve dolayısıyla bilgileri de olmadığından, mukayese yapamaz. Havadan yararlanarak kuşlar gibi uçma, bir kısım canlılar gibi yalnızca karada yaşama, yada üç beş yüz derecelik volkan sıcaklığında bazı bakteriler gibi yaşamakla… kendi yaşantısı, dünyası arasındaki ayrımı fark edemez, dolayısıyla mukayese yapamaz ve su içinde yaşadığı halde deryayı, suyu bilmezler. Onlar için başka bir dünya yoktur. Fakat insan  için vardır ve bir dünyada, mağarada mahkumiyetinin zincirlerini kırıp, oradan çıkarak kendisine yeni bir, iradi dünya kurabilir. Kurabilir; fakat bu imkansız ile çok, çoook zor arasında bir dereceye karşılık gelir. Bu bölümü şu kıssayla bitirelim.



Filler, eğitimleri gereği çok küçükken ayaklarından kalın bir zincirle güçlü bir ağaca bağlanır. Ne kadar kurtulmaya çalışsada yavru fil kaçamaz. Zamanla, sonucun değişmeyeceğini anlayınca çabalamaktan vaz geçer. O zaman ayağındaki zincir sökülür ve daha ince bir zincirle bir kazığa  bağlanır. Kazık, filde hâlâ kocaman bir ağaca kalın zincirlerle bağlı olduğu düşüncesini canlı tuttuğu için fil kaçmaya yeltenmez. Büyüyüp güçlendiği - bir silkinişte o zincirleri kıracak güce ulaştığında dahi-  hatta ayağında bir şey olmasa dahi kaçmaya yeltenmez fil, çünkü hiçbir zaman özgür olamayacağı hissi -yıllar içerisinde- iliklerine dek işlemiştir. Bu, “öğrenilmiş çaresizliktir,” kişi çabaları sonucu başarısız olduğunda ne yaparsa yapsın başaramayacağına inanır.

Çünkü o, düşünceleri, inançları ile hakiki gücünü, potansiyelini sınırlamışır. 




Sanıyorum ki sesle, sözle işiterek, duyarak, okuyarak ve kendimi ve alemi deneyimleyip gözleyip üzerlerinde düşünüp onları cem edip öğrenerek, öğrendiklerimi önce kendime söyledim. Zaten insan önce söyleyeceklerini kendine söylemeli, ağzından çıkanı kulağı duymalı, yapıp ettiklerinin yada edeceklerinin sonuçlarını anlaması için önce bir başkasının bunları kendisine yapıp ettiklerinde, söylediklerinde ne hissedip ne düşüneceğini böylece öğrensin. Bende bu sebepten başkalarının söylediklerini ve hayatta gördüklerimi önce kendime söyledim. Sonra söylenilenler ve gördüklerim ile yapıp ettiklerimi yorumlayıp, çıkardığımı anlamı kendi bildiğim ve inandığım anlam olarak belledim.


Bundan sonrada kendi anladığım anlamımı başkaları ile yazarak, söyleyerek paylaşıp öğrenme yolunu seçtim. Söylerken ve yazarakta öğreniyorum. Tıpkı okurken, dinlerken ve gözlem yapıp hayatımı, yaşamı deneyimlerken olduğu gibi.


Bende kendi mağaralarımı fark edeli çok oldu. Onca zaman oldu, gelip geçiyor, hala yeni yeni, alt alta soğan katmanları gibi ve yan yana modüler olarak mağaralımı bir bir keşfetmekteyim. Yürüyorum işte. Yoldayım yani.


Bu yazımda Platon'un Mağarası nedir ve Mağara İnsanı nasıl oluşturuluru konu edindim. Yazının ikinci kısmı, Mağaradan Çıkış, Aydınlama, Özgürlük, Kendine Yolculuk, Beşer’den Adem’e, Miraç, yani Yükseliş’in… nasıl olabileceği konuları olacak. Oldukça zor bir konu.


 A.Sevim

04 Ocak 2025



  |  Bu haber 1048 defa okunmuştur.

Güncel  KATEGORİSİNDEN HABERLER

Bir hayrın ve bir hayırsızlığın hikayesi.

Bir hayrın ve bir hayırsızlığın hikayesi. Bir hayrın ve bir hayırsızlığın hikayesi.

Anneler Gününüz Kutlu Olsun - Fethiye Muhtarı İsmail İNCE

Anneler Gününüz Kutlu Olsun - Fethiye Muhtarı İsmail İNCE Anneler Gününüz Kutlu Olsun - Fethiye Muhtarı İsmail İNCE

Anneler Günü Kutlu olsun Bütün Annelerin - Malatya FETHİYE

Anneler Günü Kutlu olsun Bütün Annelerin - Malatya FETHİYE Anneler Günü Kutlu olsun Bütün Annelerin - Malatya FETHİYE

Bugün Ahmet Benim, Dünkü Ahmet Değil

Bugün Ahmet Benim, Dünkü Ahmet Değil Bugün Ahmet Benim, Dünkü Ahmet Değil

Mer. İbrahim ÇAĞLAR'ın Defin Süreci - Malatya Fethiye

Mer. İbrahim ÇAĞLAR'ın Defin Süreci - Malatya Fethiye Mer. İbrahim ÇAĞLAR'ın Defin Süreci - Malatya Fethiye

Meclis Üyesi Hamit KARAOĞLAN Mazbatasını aldı - MALATYA - Battalgazi

Meclis Üyesi Hamit KARAOĞLAN Mazbatasını aldı - MALATYA - Battalgazi Meclis Üyesi Hamit KARAOĞLAN Mazbatasını aldı - MALATYA - Battalgazi

Yazıhan'ın Yeni Belediye Başkanı Sayın Av. Abdulvahap GÖÇER'in Fethiye Ziyareti

Yazıhan'ın Yeni Belediye Başkanı Sayın Av. Abdulvahap GÖÇER'in Fethiye Ziyareti Yazıhan'ın Yeni Belediye Başkanı Sayın Av. Abdulvahap GÖÇER'in Fethiye Ziyareti

Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Çankaya Belediye başkanı seçilen Hüseyin Can Güner, Fethiyeli

Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Çankaya Belediye başkanı seçilen Hüseyin Can Güner, Fethiyeli Cumhuriyet Halk Partisi Ankara Çankaya Belediye başkanı seçilen Hüseyin Can Güner, Fethiyeli

DUYURU: DOĞALGAZ ABONELİK İŞLEMLERİ

DUYURU: DOĞALGAZ ABONELİK İŞLEMLERİ DUYURU: DOĞALGAZ ABONELİK İŞLEMLERİ

Fotoğraf Makinesi Kampanyası ( 2008-2012-2015 )

2008 – Ahmet ASLAN: 400 EURO

2008 – Diğer arkadaşlar: 600 EURO

2008 – Toplam: 1000 EURO

Bitti

2012 - Seyit  ÇAĞLAR : 30 Euro  

  2012 - Aliman SEVİM : 40 Euro

  2012 - Ali ASLAN : 10 Euro

  2012 - Hasan AĞKAYA : 20 Euro

  2012 - Ali ALTUNOK :20 Euro

  2012 - Ali İhsan GÜLER : 50 Euro

  2012 - Metin ÖKSÜZ : 30 Euro

  2012 - Naki ÖKSÜZ : 20 Euro

  2012 - Rıfat ÖKSÜZ : 50 Euro

  2012 - Hüseyin ÖKSÜZ : 50 Euro

  2012 -Murat İLHAN

           (Zeynal oğlu):50Euro

  2012 - Fatma İLHAN

           (Hasan Kızı):10 Euro

  2012 -Zeynep KORYÜREK:20 Euro

  2012 - Elif GÜN :10 Euro

  2012 - Piri İlhan

          (Minnet oğlu):30 Euro

  2012 - Hüseyin YILMAZ

         (Güldalı oğlu):30 Euro

  2012 - Turabi TEMİZ : 20 Euro

  2012 - Hikmet GÜLER : 40 Euro

  2012 - Hüseyin İLHAN

           (İbrahin oğlu):20 Euro

  2012 - Hasan ÇEVİKER : 10 Euro

  2012 - Zeynep GÖÇER : 20 Euro

  2012 - Necmettin ÖKSÜZ : 20 Euro

  2012 - Sultan AKKOYUN: 50 Euro

  2012 - Ali Ekber PEKTAŞ : 20 Euro  

  2012 - Yusuf ALTUN  : 20 Euro

  2012 - Mehmet İNCE : 15  Euro

  2012 - Mustafa(Vaylo)

             OLGUN:50 Euro

  2012 - Ahmet OLGUN : 50 Euro

  2012 - Hasan AKŞAHİN :10 Euro

  2012 - Aliseydi UÇAR : 50 Euro

  2012 - Veli ÇAĞLAR  : 10 Euro

  2012 - Fahri ÖKSÜZ  : 20 Euro

  2012 - Kasım YILMAZ : 50 Euro

  2012 - Kadir ÇAĞLAR : 20 Euro

  2012 - Hasan AKŞAHİN

             DEDE:10 Euro

  2012 - Hacı ÖZSEVİM : 20 Euro

  2012 - Duran AYDOĞAN:30 Euro

  2012-Hüseyin Rahmi

          ÖZTÜRK:50 Euro

  2012 - Ahmet ÖZTÜRK (Köln):30 Euro

  2012 - Vahap ÇEVİKER :10 Euro

  2012 - Kenan GÜVERCİN : 10 Euro

  2012 - Sezai ALTUN : 10 uro

  2012 - Bektaş AKŞAHİN : 20 Euro

  2012 - Veli İLNCE : 10 Euro

  2012 - Ziyade ŞENKAYA : 10Euro

  2012 - Hasan KARAGÖZ :10 Euro

  2012 - Hasan AKDOĞAN : 10 Euro

  2012 - Hüseyin AKDOĞAN 10 Euro

  2012 - Turan GÖÇER : 10 Euro

  2012 - Cengiz SEVİM : 20 Euro

  2012 - Bektaş Hacı AKŞAHİN:10 Euro

  2012 - İsmail AĞKOÇ : 20 Euro

  2012 - Aliekber AKKAYA : 20 Euro

  2012 - Erdinç ASLAN : 10 Euro

  2012 - Ali ARKADAŞ :10 Euro

  2012 - Hasan (Fikriye)

             ÖZACAR:20 Euro

  2012 - Ahmet KAYGUSUZ

           (Arguvan’lı):10 Euro

  2012 - Avades ALTUN

            ( Der. Bşk.):50 Euro

  2012 - Havaşin MARKET

             (Arguvan’lı):20 Euro

  2012 - Hasan ÖKSÜZ : 10 Euro

  2012 - Haydar ER

            (Müslüm oğlu):50 Euro

  2012 - Tamam SOFU :10 Euro

  2012 - Musa ÇİFTÇİLER: 10 Euro

  2012 - REISE BIRO

     Firat, Ober-Ramstadt :20 Euro   

  2012 - Vahap ASLAN(Culfalı): 30 Euro

  2012 - EURO SÜPER MARKET

             DARMSTADT:20 Euro

  2012 - Hüseyin ER (Köln) : 50 Euro

  2012 - Vedat ÇALIŞKANOĞLU: 5 Euro

  2012 - Kamber ÇAKMAK : 5 Euro    

  2012 - Hüseyin AYDOĞDU

            (Şahin oğlu): 50 Euro

  2012 - Meliha YÜCEL : 50 Euro

  2012 - İsmail SEVİM

  (Haydar oğlu): 20 Euro

  2012 - Necati-Zekine KILIÇ :20 Euro

  2012 - Erdal ÇALIŞKANOĞLU: 20 Euro

  2012 - Hüseyin ÇALIŞKANOĞLU

           (Süleyman oğlu) : 20 Euro

  2012 - Yılmaz GÜLER: 20 Euro

  2012 - Mehmet AKDOĞAN:20 Euro

  2012 - Bektaş ile Hünkar

             ALTUN: 80 Euro    

  2012 -  TOPLAM : 1915 EURO  

   Bitti

2015 - Eski bozulan makinenin

           sigortasından alınan:75 EURO

2015 – Aliseydi KARGIN : 50 EURO

2015 – Erdoğan BIÇAKCIOĞLU : 50 EURO

2015 – Sefa ALTUN : 50 EURO

2015 – Murat İLHAN

(Sarhoş amcanın torunu):50 EURO

2015 – Abbas PEKTAŞ

(Yusuf oğlu): 50 EURO

2015 – Yusuf ALTUN : 30 EURO

2015 – Merdan ŞENOL : 50 EURO

2015 –  Hasan ALTUNOK

(Hüseyin&Hatice oğlu) : 20 EURO

2015 – Abbas KORYÜREK : 30 EURO

2015 – Hasan KARAKOÇ

 (Donjuan'ın oğlu) : 20 EURO

2015 – Piri SOFU : 10 EURO

2015 – Haydar GÜN : 50 EURO

2015 – Hacı ÖZSEVİM : 25 EURO

2015 – Abbas ÖZSEVİM : 25 EURO

2015 – Ali Ekber AKŞAHİN : 20 EURO

2015 – Veli İNCE : 10 EURO

2015 – Ali Agırdemir (Köln): 50 EURO

2015 – Kasım YILMAZ : 50 EURO

2015 – Hüseyin YILMAZ

(Filip - Fattey bibini torunu):50 EURO

2015 – Hüseyin ÇİFTÇİLER : 50 EURO

2015 – Avades ALTUN : 50 EURO

2015 – Ali İhsan UÇAR : 25 EURO

2015 – Seyit ÇAĞLAR : 20 EURO

2015 – Hüseyin AKKAYA

( Yeter Oğlu) : 20 EURO

2015 – Piri İLHAN : 50 EURO

2015 – Haydar ER : 50 EURO

2015 –  Hüseyin ÇAVUŞ

(Igdırlı):10 EURO

2015 – Naki ÖZSÜZ : 20 EURO

2015 – Mesut  İLHAN : 20 EURO

2015 – Hüseyin ÖKSÜZ

(Naki oğlu) : 20 EURO

2015 – TOPLAM : 1075 EURO

Bitti

2012 - Sayfası…

2015 Sayfası…


Fotoğraf Makine Kampanyası -2021

2021 - Ahmet ASLAN: 500 EURO; 2021-Ali ŞEN “Arguvan”: 500 EURO; 2021 – Zeynal AKDOĞAN: 200 EURO;  2021 – Ali ÖZACAR: 50 EURO; 2021 – Vahap İLHAN: 50 EURO; 2021 – Vedat İLHAN: 50 EURO;  2021 –Robert YANAR: 50 EURO; 2021 – Can YANAR: 50 EURO; 2021 – Özkan ÇAKIR: 50 EURO; 2021 – Ecevit ÇAKIR: 50 EURO; 2021 – Erol YILMAZ: 50 EURO; 2021 – Abbas YÜCEL: 50 EURO; 2021 – Metin İLHAN: 50 EURO; 2021 – Hüseyin ÖZİLHAN: 50 EURO; 2021 – Zeynal ÜSTÜNER “Arguvan”: 100 EURO; 2021 – Eyüphan AKDOĞAN: 50 EURO; 2021 – Hüseyin AKDOĞAN: 50 EURO; 2021 – Hüseyin ŞENOL: 50 EURO; 2021 – Ali Ekber GÜLER: 50 EURO; 2021 – Hüseyin YILMAZ-Ali oğlu-: 50 EURO; 2021 – Oktay TURAN “İğdirli”: 50 EURO; 2021 -  TOPLAM:2150 EURO; 2021 – Latife ile Hüseyin GÜN “İstanbul” 1 ad. Video çekim için aydınlatma LED:1250.TL. ; 2021- Yusuf EROL: 200 TL; 2021 – MAKİNE VE LED AYDINLATMA ALINDI. KITILIMCILARA TEŞEKKÜR EDERİM. www.aliseydi-sevim.com

Bilgisayar Alımı : 650 Euro - 2022

Almanya Ober-Ramstad'dan, isminin açıklanmasını istemeyen Değerli bir arkadaşım: 650 EURO     Seyit ÇAĞLAR arkadaşımın öncülüğü ile. İkisine teşekkür ederim.

DUYURU TAKVİMİ

HARİTA: MALATYA FETHİYE

Aliseydi SEVİM Aliseydi SEVİM
Hele bakın gömleğimiz ne taraftan yırtılmış?
Aliekber Pektaş Aliekber Pektaş
Gül-güle büyük, efsane insan, lider: Fidel Kastro
Seyit Çağlar Seyit Çağlar
DAR AGACINA ASTILAR SEYIT RIZAYI,NEYLEYIM – Seyit ÇAĞLAR

LUZÜMLÜ TELEFONLAR



Kınay Çiçekcilik: 0 422 323 86 76
Kınay Çiçekcilik: 0 542 368 10 03

Karmen Çiçekcilik:0 422 323 10 84
Karmen Çiçekcilik:0 542 210 16 69

Sahan Yemek: 0 422 325 29 30
Sahan Yemek:0 530 227 02 79

Orhan Yemek: 0 422 336 88 22
Orhan Yemek: 0 533 720 20 09

Gülüstan(Sevim) Kuaför: 0 422 322 81 65
(Aliseydi) Karakaş Emlak: 0 422 324 20 60

Yazıhan Belediyesi: 0 422 751 40 54
Kaymakamlık Makamı: 0 422 751 42 12
Yazıhan Maliye: 0 422 751 41 12
Yazıhan Tapu: 0 422 751 42 00
Yazıhan Hastahane: 0 422 751 41 05
Yazıhan Nüfus: 0 422 751 42 30

Ziraat Bankası /Yazıhan:  0 422 751 44 03
Emlak / Nihat GÜLER: 0 422 325 15 34
Mobil: 0 532 794 24 02

Yazıhan Emlak / Kaya Emlak
Süleyman KAYA: 0 537 380 05 04

MASKİ
Malatya Su İdaresi
Arıza: 185
Genel Müd. :377 74 44
444 51 44

Elektrik Arıza
444 91 86

Telefon Arıza ve Bilgi
444 1 444

İnternet Arıza

444 1 375







FACEBOOK

Sık Sorulan Sorular

Sitemizin güncellenmesi devam etmekte.

2011 yılından bu güne kadar olan veriler işlendi; Açılmayan videoların sebebi, o videoların bulunduğu hesabımızı Youtube’nin silmesinden dolayıdır.

2011 yılı öncesine ait olan verilerin işlenmesi zaman alacak. Fakat hemen hemen geçmişe ait olan resimlerin tamamının kopyası var. Yakında onların tamamına nasıl ulaşacağınız açıklanacaktır.

Aradığınız eski haberleri bulmak için: Sayfamızın üst ve alt kısmındaki menüde “Arşiv” linkini tıklayınız. “Anahtar Kelime” karşılığına aradığınız haber başlığından bir iki kelime yazın, “Haber Ara” yı tıklayın.

Aradığınız kelime başlıkları sıralanacaktır. Büyük harfle aradığınızı bulamazsanız, küçük harflerle yazın.

Başka bir yolla “Google” ye yazıp arayın. Google sitemizdeki haberi bulur. Bütün bunlara rağmen aradığınız bulamazsanız,

Sitemizin alt ve üst kısmındaki "İletişim" menüsünü tıklayıp, bana mesaj gönderiniz.

Yazar isimlerinin sıralanması otomatik olarak, en son yazan yazarın en üste gelmesi şeklinde oluşmaktadır

Site Sloganımız: 2005 - 2024

2005 &  2024
www.aliseydi-sevim.com
aliseydisevim@gmail.com 

Otobüs Seferleri

                     OTOBÜS SEFERLERİ

         MALATYA                               FETHİYE

                                                          06,10

          07:15                                       08:30

          09:45                                       11:00

         13:30                                        14:45

         16: 00                                       17:00

         18:30                                        19:45

Tüm videolar

  Prof.Dr. Sinan CANAN
 

Prof.Dr. Sinan CANAN

İzlenme:8202

   
  Mutlu Olmak: Özgür Bolat at TEDxIhlasCollegeED
 

Mutlu Olmak: Özgür B

İzlenme:8296

   
  Prof. Dr. Acar BALTAŞ
 

Prof. Dr. Acar BALTA

İzlenme:7594

   
  DOĞA İÇİN ÇAL 4 - ALYAZMALIM SELVİ BOYLUM - HD
 

DOĞA İÇİN ÇAL 4 - AL

İzlenme:17990

   

Ayın Şiiri


Şerefle bitirilmesi gereken en asil görev hayattır.


Bir lokma ekmek ( ve zevk) için şerefini çiğnetmeye;


bir anlık eğlence için servetini tüketmeye,


bir zamanlık mevki için el ayak öpmeye,


insanları ezip geçmeye,


günlük menfaatler için onurunu terk etmeye,


bir kısım insanlara kızıp


tüm insanlara düşman olmaya değmez bu hayat!



Can Yücel


Mydeign Haber Temaları -http://habersitesikur.tk

Fethiye'nin Dünyaya Açılan Penceresi
Ekstrafikir.com mydesign haber temasıdır.