Açıklama: Geçmiş Olsun: Abuseyf İLHAN - Kapı Calar...
Kategori: Aktüel
Eklenme Tarihi: 15 Şubat 2015
Geçerli Tarih: 29 Mart 2024, 13:38
Site: Fethiye'nin Dünyaya Açılan Penceresi
URL: http://www.aliseydi-sevim.com/yazar.asp?yaziID=1662
Abuseyif abi, aralık 2014'te rahatsızlanmış ve hastaneye yatırılmıştı... Ben o tarihte köyde değildim. Geldiğimden beri Abuseyif abi, ne çarşıya, pazara çıkıyor, nede cem evine geliyor. Geçmiş olsuna gitmek bu güne nasip oldu.
Abuseyif abi, her zamanki gibi canlı kanlı morali yerinde anlatıyor ve güldürüyor, yanındakileri. Abuseyif abi hep hoş sohbet bir insandı, bunu hala koruyordu. Bir kaç resim ve video çektik. Videoların birini yayınlıyoruz. Birazını da kestik. Abuseyif abi, lafını çekinmeden söyleyen biridir. Seslerine "bib" yapabilsek, epey yapmamız lazımdı; fakat yapmadık.
Bu canlılığa rağmen içeride kala kala, bazan zaman mekan algısı karışırmış. Bu gün Güllü ablaya, "Abidin'i çağır, köye gidelim" demiş.
Abuseyif abiye geçmiş olsun der, acil şifalar dileriz.
Kapı Çalar...
Sabahın erken saatlerinde. Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün
litreliğinden kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine
kavuşursunuz. Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır.
İçinizden "Bugün kahvaltıyı bahçede yapalım" diye geçirirsiniz. Kapı çalarGelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kağıda imza
atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini
yaşarsınız. Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız
vardır. "Artık canım sıkılmayacak " deyip keyiflenirsiniz. En çok merak
ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız.
Kapı çalar
Kapıya koşarsınız. Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir.
Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu hatta bütün gün sürer. "Yaşamak
ne güzel" dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken.
Kapı çalar
Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsınız, yine kimse yok. Tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız. Komşunuzun oğlu, elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. İçeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz. "Elbette göremem. Keratanın boyu bir metre." Bu küçük hadise neşelendiriverir ortalığı.
Kapı çalar
Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır; yada gurbetten kızınız oğlunuz gelmiştir: "Oğlum - kızım benim" diye hasretle kucaklarken göz yaşlarınızı
zapt edemezsiniz. Mutluluğunuz çocuklarınızın izni kadar uzar
Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter
gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar
Ve “bir gün” kapı çalmaz
O gün en büyük misafiriniz gelir - son bir görev için: Can alıcı... Adeta kapıyı kırmıştır. Alıp gider sizi, şaşırırsınız. "Niye haber vermedi?" diye içinizden geçirirken; “O” size: "Doğduğundan beri zile basmaktayım" der.
Bir şeyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan sonra diliniz dönmez. Gözde fer; dizde takat, tende can kalmamış; son bir defa puslu gözlerle bakmışsınızdır: “yalan dünyaya.”
Çünkü: Ecel sessiz sedasız gelivermiştir.
Artık; olmayanın, çalınacak kapısı da yoktur…